İSTANBUL surları üzerine ilk Türk sancağını dikerken şehit düşen yiğit askerdir. Bursa'nın Ulu-bat köyünde doğdu. Fatih Sultan Mehmet'in kumandasında Orduyu Hümayûn'a asker olarak, İstanbul muhasarasında katıldı. Büyük taarruz sırasında İstanbul surları üzerine ilk Türk sancağını diğerden şehit düştü. Fethin bayraklaşmış bir kahramanı olarak adı. beşyüz yıldan beri gönüllerde yaşar. Ulubat'ta adına dikilmiş bir anıt vardır.
İSTANBUL tam 53 günden beri muhasara altındaydı. 23 yaşındaki genç padişah ve dâhi kumandan II. Mehmet Han, bu süre içinde gösterdiği akıl almaz askerlik mucizeleriyle Bizanslıları şaşkına çevirmişti. Koca Bizans İmparatorluğu çatırdıyordu. Son günlerini yaşıyordu. Artık belliydi bu.
28 mayısı 29 mayısa bağlayan gecenin sabahına doğru, mehter «gülbanklar» vurmaya koyulmuş ve Bizans surlarının karşısındaki ordugâhta hummalı bir faaliyet başlamıştı. Ulu Hakan, hücum emrini vermişti. O akşamki tarihî nutku bütün askerin kulaklarında çınlıyordu:
«Ey benim paşalarım, ağalarım, beylerim! Bu Şehr-i Konstantiniye çenginde silâh arkadaşlarım, yiğitlerim? Sizleri buraya, kararlaştırdığım umumî taarruzda şimdiye kadar gösterdiğinizden daha büyük fedakârlık ve cesaret istemek için topladım. Cihanda ün salmış bir şehri zaptedeceksiniz. Şehr-i Konstantiniye'de mahalle mahalle, bu şehri zapteden kahramanlar olarak adınız şan ve şerefle anılacaktır...»
Asker, Peygamberimizin, şüheda için en büyük cennet makamını müjdelediği zafere ve bu zaferin uğrunda şehitlik şerbeti içmeye susamıştı.
Beyaz atının üzerindeki genç kumandan, kılıcını çekmiş, davudi sesiyle âdeta gürlüyordu:
«— Evlâtlarım, yiğitlerim, şahbazlarım, yürüyün... Zafer sizindir ..»
Fatih
Sultan Mehmet
1432 • 1481
İSTANBUL'U alarak tarihte Yeniçağ'ı açan Türk hükümdarıdır. Edirne'de doğdu, iyi bir öğrenim gördü. Babası sağken. 15 yaşında, onun isteği üzerine tahta çıktı. Babası 11. Murat ölünce 1451'de ikinci defa padişah oldu. İkinci yılında da İstanbul'u fethetti. 2H yıl tahtta kaldı. Bu süre içinde 2 imparatorluk. 14 deolet ve 200 şehir zaptetti. 1-181' de gene sefere çıkarken Gebze civarında zehirlenerek öldü. Türbesi Fatih Camii arkasındadır.
I
1432 yılının 30 mart pazar sabahı Sultan II. Murat. Edirne Sarayı'nda sabah namazını kılmış, seccadesinde Kur'an okuyordu. Sûre-i Muhammedi'yi bitirip Fetih sûresine başlamak üzere idi ki bir oğlunun dünyaya geldiğini müjdelediler. Padişah, Ulu Tanrı'ya şükrettikten sonra «Ravza-i Murad'ta bir gül-i Muhammedi açtı» dedi. Ertesi cuma, törenle çocuğuna Mehemmed adı verildi.
Şehzade Mehmet, çocukluğunda son derece haşarıydı. Ancak Molla Gûrani gibi sert ve hatır gönül dinlemeyen hocaların sayesinde öylesine eğitildi ki, çağının en büyük bilginlerinden Arapça, Farsça, Lâtince, Slavca ve Rumca öğrendi.
II. Sultan Murat, Macarlarla 1444'te Szegedin barış anlaşmasını imzaladıktan sonra sağlığında oğlunun saltanatını görmek istemişti. Ancak, on iki yaşında bir çocuğun tahta çıkmasını fırsat bilen Macarlar, yemini bozarak bir haçlı ordusu hazırlamışlardı. Bu durum karşısında küçük padişah Manisa'ya çekilmiş olan babasını şu sözlerle göreve çağırmıştı: «Eğer hükümdar iseniz, ordunun başına geçiniz. Eğer ben hükümdar isem, size fermanımdır, geliniz ve ordunun başına geçiniz...»
Sultan II. Murat, oğlunun bu daveti üzerine derhal Edirne'ye geldi ve tahtına tekrar otururken ordularının da başına geçti. Türklerle olan yeminini bozan Macar Kralı'nın idaresindeki Haçlı Ordusu'nu, Varna sahrasında ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaşta, 12 yaşındaki Mehmet de babasının yanındaydı. Yaşından hiç umulmayacak bir cesaret ve kahramanlık gösterdi...
Sutlan Murat 1451 yılında hayata gözlerini yumduğu zaman oğlu Mehmet tekrar Osmanlı tahtına oturdu. Bu kez ikinci Kosova zaferiyle daha sağlam-laşmış bir devletin başına geçiyordu...
On dokuz yaşındaki Sultan Mehmet tahta çıkar çıkmaz çocukluğundan beri rüyalarına kadar girmiş olan İstenbul'un fethi hazırlıklarına başladı.
Geceli gündüzlü bir çalışma sonucu ortaya çıkarılan 400 parça gemiden ibaret büyük bir donanma, dünyanın en büyük toplarını dökecek olan büyük bir dökümhane ve nihayet Boğaziçi'nin Rumeli yakasında «Boğazkesen» adiyle inşâ ettirdiği Rume-lihisarı'ndan sonra İstanbul'un kuşatmasına girişti...
Gemilerin karadan yürütülmek suretiyle Halic'e indirilmesi başta olmak üzere birçok strateji dehâsının yer aldığı 53 günlük bir muhasara sonunda İstanbul'u fethederek dünya tarihinde Ortaçağ'ın kapanıp Yeniçağ'ın açılmasına sebep olurken «Fâtih» nâmını aldı.
İstanbul'u fethettiği günden itibaren Bizans halkına hâmilik işini üzerine aldığı gibi halka tam bir vicdan hürriyeti de tanıdı. 29 may.s 1453 salı günü öğle üzeri Ayasofya'da halka hitaben yaptığı konuşmada «Sultan Mehmet olarak söylüyorum ki, bu andan itibaren ne hayatınız, ne malınız, ne de hürriyetiniz için gazâb-ı şahanemden korkmayınız.» demişti. Ve bu sözünü de tuttu.
Fatih Sultan Mehmet, bundan sonra bütün Avrupa'yı titreten büyük fütuhatına devam etti. Atina Dukalığı, Sırbistan, Mora, Giresun, Samsun, Trabzon, Sinop, Eflâk, Bosna, Hersek, Karaman Beyliği, Arnavutluk, Eğriboz, İçem, Akkoyunlu, Kırım, Arnavutluk, İşkodra, Kuban, Anapa, Hersek ve İtalya'da Ot-ranto birbirini takiben Osmanlı hâkimiyeti altına girdiler.
1481 yılı başında Fatih Sultân Mehmet, yeni ve büyük bir seferin hazırlıklarına girişti. Bu kez hedefinin denizden İtalya ve Roma olacağı, bu arada Venedik'in de ortadan silineceği anlaşılıyordu.
25 nisan 1481 günü Ordu-yu Hümayûn'un başında yola çıkan Fatih Sultan Mehmet, Üsküdar'a geçerek ilerlemeye başladı ve bir hafta sonra Gebze civarında konakladı. İstanbul'dan yola çıktığı günden beri sağlık durumu birden bozulmuş ve günden güne de kötüye gitmeye başlamıştı. Aslen Venedikli bir yahudi olan özel hekimi Yâkup Paşa (Asıl adı Maestro İacopo), ulu hakanı tedavi etmek bahanesiyle hareket gününden itibaren vermeye başladığı zehirin dozunu artırmakta idi. Bu Venediklilerin Fatih'e on beşinci suikast teşebbüsü idi. Bundan önceki 14'ü hedefine ulaşamamıştı. Venedikliler bu kez astronomik bir ücret vaadi ile özel doktorunu elde etmişlerdi. Fatih Sultan Mehmet, 3 mayıs 1481 günü Gebze'deki Otağ-ı Hümayun'unda kan kusarak öldü. Ancak Yâkup Paşa'nın foyası hemen meydana çıkmıştı. Venedik'in kendisine vaat ettiği 250 milyonluk muazzam serveti alamadan, Türk askerleri tarafından linç edildi