Forum Zero
ForumZero

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Zero

Sayfa: 1 ... 19 20 21 ... 99
324
aşağida ki yaziyi bir ortaokul

öğrencisi okulun duvar gazaetesine yazmiş .inanılmaz güzel ve farkli  

bir bakiş açisi

iyi de yapmş.



İKİ KADEH RAKI



Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve deemokrasisini

borçlu olduğu insan: ATATÜRK...

Gençliğinde kot pantolon giyememiş.

Sevgilisinin elinden tutup hasılat rekorları kiran bir sinema

filmine gidememiş...

Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks

uçak şirketinin, first class koltuğunda viskisini yudumlayarak

görev yerine gidememiş...

Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej esliğinde

Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu...

Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak

basan ayağında spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş...

Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral

veren mini etekli ponpon kızlar da yokmuş...

Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denize

döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar...

Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir

cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde

bulunacaklarıda cep telefonundan öğrenememiş!

Atatürk için üzülüyorum.

Dağ gibi adam, bir radyo programına faks çekemeden, İsmet Pasa için

Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti ..

Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra

arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla

sokaklarda tur atamadı.

Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı.

Atatürk'e acıyorum...

Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya

gel, sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir. Aaaah

ah... Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock

yapmak,babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken...

Bunları yapmadı Atatürk...

Keyif çatmadı...

Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına

harcadı...

işte onun için büyük adamdi Atatürk  her firsat elinde vardi.

o ise sadecebu milletin bağimsizliğini istedi.

bütün suçu iki kadeh raki içmekdi o kadar.....

325
ATATÜRK'ÜN FİLİSTİN'E BAKIŞININ BELGESİ...



Dünya Gündemi Gazetesi İstihbarat Servisi, arşivlere girdi ve son derece dikkat çekici bir belgeye ulaştı. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın imzasını taşıyan bu belgede Atatürk, "İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız,buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmiyeceğiz. Peygamberin son arzusunu temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız" diyor.



Atatürk: Kudüs’ü Yahudi ve Hristiyanlara Çiğnetmeyeceğiz

“Şimdi kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmiyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt olmakla ittiham edildik. Fakat bu ittihamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selahaddin’in idaresi altında, uğrunda Hristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmiyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allahın inayeti ile kuvvetliyiz."



Bu sözler Türk Devleti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e ait.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, şu anda İsrail’in işgali altında bulunan Filistin, bir diğer ifadeyle “Kutsal Topraklar” hakkında acaba ne düşünüyordu? Atatürk halen yaşasaydı, AB, ABD, BM ve İsrail’e karşı nasıl bir tavır takınırdı? Dünya Gündemi Gazetesi İstihbarat Servisi, arşivlere girdi ve son derece dikkat çekici bir belgeye ulaştı. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın imzasını taşıyan bu belgede yeralan şu ifadeler Atatürk’e ait: “İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söy lemek istiyoruz ki; buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmiyeceğiz. Peygamberin son arzusunu temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.”



Belgenin Tam Metni

Bazı çevrelerin Atatürk’le ilgili iddialarına son verecek olan bu belge, İçişleri Bakanlığı Matbuat Umum Müdürlüğü antetini ve 20 Ağustos 1937 tarihini taşıyor. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Cumhurbaşkanlığı’na hitaben yazdığı ön sunuş yazısında “Bombay Chronicle gazetesinin 27.8.1937 tarihli nushasında ‘Filistin’e el sürülemez, Kemal Paşa Avrupa’ya ihtar ediyor’ başlığı altında bir yazı intişar etmiştir. Bu yazının Türkçe örneği ilişik olarak sunulmuştur. Bu vesile ile saygılarımı tekrarlarım” diyor. Belgeden anlaşıldığına göre Mustafa Kemal Atatürk’ün, Meclis’te yaptığı bu konuşmayı, önce, Ankara’da Türkçe yayınlanan Hakimiyeti Milliye gazetesi yayınlamış. Hindistan’da yayınlanan Bombay Chronicle gazetesi de bu açıklamayı Hakimiyeti Milliye gazetesinden almış. Aslı Ankara’da Milli Arşiv’de 030 10 266 793 25 numaları dosyada saklı tutulan belgeye göre, Mustafa Kemal Atatürk’ün Kutsal Topraklar’la ilgili olarak Meclis’te yaptığı bu konuşmanın tam metni şöyledir:



“Arapların Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde istiklal kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayanı teessüftür. Arapların arasında mevcud olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki; buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmiyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt olmakla ittiham edildik. Fakat bu ittihamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selahaddin’in idaresi altında, uğrunda Hristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında (altında) bulunmasına müsaade etmiyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allahın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam aleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur.”

326
Büyüklüğünü Tartışan Küçük Beyinlere















Halk Nedir,Vatandaş Nasıl Dinlenir Bilmeyenlere











Bu Memleketin Nasıl Kazanıldığını Bilmeyip Habire Satanlara








327
ATATÜRK' ÜN 19 MUCİZESİ

 



1. Atatürk, 1881 yılında 19. asrın bitmesine 19 yıl kala doğmuştur.



2. 1881 = 99x19 doğum tarifi 99x19 dur 19 un tam katıdır.



3. Atatürk 19 Mayıs 1881 de sabah ezanlar okunurken doğmuştur



4. 1900 yılında 19 yaşında Harbiye'ye girmiştir.



5. 19 Aralık 1904 tarihinde hürriyet fikirlerinden dolayı Yıldız Sarayına çağrıldı.



6. Harp Akademisinden aldığı sicil olan 3178 sayısının rakamlarının toplamı 19 dur



7. Kur an ı Kerim in 76 sayfası = 19x4 sayfası ezberindedir.



8. Çanakkale savaşlarında büyük rol oynayan 19. tümene komuta etmiştir.



9. 19 Mayıs 1915 tarihinde albay oldu.



10. 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıkan Atatürk'ün bindiği Bandırma vapurunda 19 yolcu vardır.



11. 19 Mayıs 1919 tarihinde, 3 tane 19 vardır. Atatürk'ün hayatı da, 3 x 19 = 57 yıldır. 1919 da ise 2 x 19 = 38 yaşındaydı.



12. 19 yıl Türk ulusuna Başkomutan ve Devlet Başkanı olarak hizmet etmiştir. (1919 - 1938 )



13. Büyük Nutkunun sonundaki Gençliğe Hitabesi 19 cümledir.



14. Mustafa Kemal Atatürk1ün harfleri toplamı ve Ne Mutlu Türkim Diyene = bu ikisininde harfleri toplamı 19 dur.



15. Cenazesi 19 Kasım 1938 günü Yavuz zırhlı Tugayı tarafınfan toprağa defnedildi.(1938 19un tam katıdır).



16. İlk 19 yılda hazırlandı. İkinci 19 yılda arslanlar gibi çarpıştı ve siyaset yaptı. üçüncü 19 yılda ise Türkiyeyi yeniden kurdu. (yukarda belirtildi)



17. 19 Temmuzda yaralı bir askeri sırtlayarak ordu evinin sığınağına saklamıştır.Bu ordu evinin sığınak katına 19 merdiven basamağı inilerek ulaşılıyor.



18. Türkiye ye ilk defa Atatürk, 19 ilde 19 ilahiyat fakültesi açarak bir ilke imza atmıştır.

Ayrıca ölmeden bir gün önce duvarda asılı olan kuran ın, sayfa belirteç ipinin ilk cüzün son sayfasında yani 19. sayfasında olduğu , kendisine Yasin i Şerif okuyan imamlar tarafından açıklanmıştı. ( sene 1967: İmam ı sunufi)



19. Ölmeden önce yatağının altında bulunan hatıra otomatik silahında 19 dolu mermi bulunuyordu. Ayrıca Çanakkale savaşında 19 düşman askeri canlı tutup, Türk asker elbisesi giydirerek kendi ordularına doğru el göstererek'' yürümezseniz vururum'' emri ile gönderip, 19 unuda infaz etmişti. Bu sayede bu 19 askerde kendini korumak için karşı tarafa ateş açarak ölen düşman sayısı 19 u aşmıştı.

328
Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her mahlûk için tabii bir halettir, fakat insanda yorgunluğu yenebilecek mânevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlâtları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz.







Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur.









Hiç bir zafer gâye değildir. Zafer, ancak kendisinden daha büyük olan gâyeyi elde etmek için gerekir en belli başlı vasıtadır. Gâye, fikirdir.



Zafer, bir fikrin istihsâline (elde edilmesine) hizmeti nispetinde kıymet (değer) ifade eder. Bir fikrin istihsâline dayanmayan bir zafer pâyidar olamaz (yaşayamaz). O, boş bir gayrettir.



Her büyük meydan muhare-besinden, her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir âlem (dünya) doğmalıdır, doğar. Yoksa başlı başına bir zafer, boşa gitmiş bir gayret olur.







Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir fendir.





Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kaste ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz.





İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!





Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.





Yurtta sulh, cihanda sulh.







Memleketin efendisi hakiki müstahsil olan köylüdür.





Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür.







Zafer, "Zafer benimdir" diyebilenindir. Başarı ise, "Başaracağım" diye başlayarak sonunda "Başardım" diyebilenindir.





Öğretmenler: Yeni nesiller sizlerin eseri olacaktır.





Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.







Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.







Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.







Ben bu millete herşeyi öğrettim fakat uşak olmayı öğretemedim...





Memleketin efendisi hakiki müstahsil olan köylüdür.





Ne Mutlu Türküm Diyene



[/i]

329
Aristide Briand

Fransız Başbakanı, 1921

Yeni Türk Devleti ile Ankara Andlaşması'nın imzalanması nedeniyle; "Bizi arkadan vurdu, dağ başındaki haydutlarla, Mustafa Kemallerle anlaştı" diyenlere Fransız Başbakanının Mecliste verdiği cevap: "Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O'nun tüm askerleri burada olsalardı, teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahraman bir andlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum."











 Vladimir İliç Lenin

 Rus İhtilali Lideri, 1921

 Mustafa Kemal sosyalist değildi. Fakat görülüyor ki iyi bir teşkilatçı, yüksek anlayışlı, ilerici, iyi düşünceli ve akıllı bir önderdir. O, soygunculara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına ve Sultanı da yaranıyla birlikte alt edeceğine inanıyorum.









 David Lloyd George

 İngiltere Başbakanı, 1922

1922'de Türk ordularının zaferi neticesi Anadolu'daki emelleri gerçekleşmeyen İngiltere'nin Türk düşmanı olarak bilinen Başbakanı Lloyd George, Parlamento'da kendisine yöneltilen suçlama ve tenkitleri şöyle cevaplandırmıştır: "Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemâl'in dehasına karşı elden ne gelirdi."









 Ernest Hemingway

 Amerikalı Romancı, Yazar, 1922

 Marmara kıyısındaki sıcak, toz toprak içinde, eciş bücüş yollu ikinci sınıf kıyı kasabası Mudanya'da, Batı ile Doğu karşı karşıya geldiler. İsmet Paşa'yla görüşecek Müttefik generallerini taşıyan İngiliz sancak gemisi "Iron Duke"ın kül rengi öldürücü kulelerine rağmen, Batılılar buraya barış dilenmeye geliyordu; yoksa barış istemeye, ya da şartlarını dikte ettirmeye değil... Bu görüşmeler, Avrupa'nın Asya üzerindeki egemenliğinin sonunu gösteriyor. Çünkü Mustafa Kemal, herkesin bildiği gibi, Yunanlıları silip süpürmüştü.

 







Sir Charles Townshend

 İngiliz Generali, 1922

 Ben şimdiye kadar on beş hükümdar ve cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşmalar yaptım. Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal'de büyük bir ruh kudretinin esrarı var.

 







 Claude Farrere

Fransız Romancı ve Diplomat, 1930

 Sevr'den sonra Türkiye'nin öldüğünü sanmıştım. Ama Türkiye yaşıyor; hem, Mustafa Kemal başına geçeli beri öylesine canlı yaşıyor ki; bir L'loyd George'un bütün çabaları,bütün imkânları, sağduyuya meydan okuyan bu şiddetli yaşama isteğinin karşısında erimekten başka bir şey yapamıyor...

 







 Claude Farrere

Fransız Romancı ve Diplomat

 Eğer savaşı kazanmış ve daha da kazanacaksa, O, barışı da yapacaktır. Sözüme inanın ve sizlere önceden haber vereyim ki, O bunu iyi yapacak, herkesin düşündüğünden daha eksiksiz ve şimdiye kadar kimsenin ulaşamadığı bir başarı ile yapacak.









 Edouard Herriot

Fransa Eski Başbakanı, 1933

 Paşa, size nasıl hayran olmayayım? Ben Fransa'da laik bir hükümet kurmuştum. Bu hükümeti Papa'nın Paris'teki temsilcisinin yardımı ile papazlar devirdi. Sizse bir Halifeyi kovdunuz ve gerçek anlamıyla laik bir devlet kurdunuz. Siz, bu taassup içinde laikliği bu topluma nasıl kabul ettirdiniz? Dehanızın büyük eseri laik bir Türkiye yaratmak olmuştur.

 







 Eleftherios Venizelos

Yunanistan Başbakanı, 1933

 Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir... Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir.









 Franklin Roosevelt

 ABD Başkanı, 1938

Beyaz Saray'daki görevim tamamlanınca ilk yapmak istediğim şey, zamanımızın bu en dikkate değer şahsiyetini ülkesinde ziyaret etmekti. Kader buna izin vermedi... Bu çapta insanlar dünyaya sık gelmezler.









 Winston Churchill

 İngiltere Başbakanı, 1938

Savaşta Türkiye'yi kurtaran, savaştan sonra da Türk Ulusu'nu yeniden dirilten Atatürk'ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. Her sınıf halkın O'nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve modern Türkiye'nin Ata'sına layık bir tezahürden başka birşey değildir.









 İkbal

Pakistan Millî Şairi, 1958

Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken O'nun bakışıyla cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.









 Lord Kinross

İngiliz Devlet Adamı, 1960

Atatürk, tarih boyunca gelip geçmiş en büyük devlet adamlarından biridir. Hiç bir zaman yaşadığı zamanın üzerinde durmamış, ileriyi görerek ona göre iş yapmıştır. Atatürk'ü Mussolini ve Hitler gibi yöneticilerden ayıran nokta işte bu niteliktir. Onlar her yaptıklannda kendilerini düşünerek hareket ediyorlardı. Atatürk, kendisinden ötesini, 20-30 yıl ilerisini görerek hareket ederdi.

 







Muhammed Eyüp Han

Pakistan Devlet Başkanı, 1963

Kemal Atatürk yalnız bu yüzyılın en büyük liderlerinden biri değildir. biz Pakistan'da O'nu, gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. O, yalnız sizin ulusunuzun sevgili önderi değildir. Dünyadaki bütün Müslümanlar gözlerini sevgi ve hayranlık duygularıyla O'na çevirnişlerdir.









 Nikita S. Kruşçev

Sovyetler Birliği Başkanı, 1963

 Yakın ve Orta Doğu'da ilk cumhuriyet, doğuşunu O'na borçludur. Bu cumhuriyet, birçok ulusun milli özgürlük savaşalarına ışık tutmuştur. Atatürk'ün yönetimindeki Türkiye'nin uluslararası otoritesi yükselmiş ve ülkesi dünya siyasetinde önemli bir rol oynamaya başlamıştır.

 







John F. Kennedy

ABD Başkanı, 1963

Atatürk adı insana bu yüzyılın büyük insalarından birinin tarihi başarılarını, Türk ulusuna ilham veren önderliğini, modern dünyayı anlayışındaki ileri görüşlülüğü ve bir askeri önder olarak kudret ve cesaretini hatırlatmaktadır. Şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşu ve o zamandan beri Atatürk'ün ve Türkiye'nin giriştiği derin ve geniş devrimler kadar bir ulusun kendisine olan güvenini daha başarı ile belirten bir başka örnek gösterilemez.





[/i]

330
Türk havacılık tarihinde Atatürk’ün uçağa binip, binmediği tartışılırken, Stuart Kline isimli Amerikalı araştırmacı yazar, Atatürk’ün tarihte ilk ve tek olarak, Rumeli Kavaklı “Deli Tahir” olarak da bilinen Mustafa Tahir Maner’in pilotluğunu yaptığı uçağa bindiğini iddia etti…  Bu resim Türk basınında ilk kez yayınlanıyor…



Kline’ın havacılık aşkı, onu Türk sivil havacılığının tarihini kaleme almaya kadar götürdü. İşte tam bu noktada yolu Sarıyer’e düştü. 560 sayfalık kitapta 400'den fazla fotoğraf içeren eseri ile Türk havacılık tarihine genel bir bakışı yakalayarak bugüne kadar gerçekleştirilmemiş bir derleme ortaya çıkardı. Ve bu derleme içinden, Sarıyer’den çıkmış, tarihe damgasını vurmuş, “Deli Tahir” olarak da bilinen Rumeli Kavaklı Mustafa Tahir Maner hakkındaki bilgilerini Sarıyer Haber okurları için anlattı.

 

Efsane Türk Havacıları Listesinde 4. sırada yer alan Tahir Maner’in torunu Necla; “sanırım dedem Atatürk’ü Bükreş’e götürdü, yani Atatürk’ün pilotu olmuş” derken, Kline bunu reddetse de başka bir zaman Deli Tahir’in Gazi’yi Boğaz üzerinden Adalar’a kadar uzanan bir yolculuğa çıkarttığını ileri sürüyor.

 

İşte 150 kiloluk Gnome motorunu kaldırıp Fransız işçilere “Bravo Türk” dedirten, Fransız nişanlısına “Seni çok seviyorum Lucienne fakat yurdumu senden çok severim” diyip gözyaşları içinde vatanına hizmete koşan Rumeli Kavak’lı efsane pilot Deli Tahir ve onu gün yüzüne çıkaran bir araştırmaya imza atan Stuart Kline'ın hikayesi:



Stuart Kline’ın Türkiye macerası, askerliğini yapmak için 1983’te Sinop’ta bulunan Amerikan üssüne gelmesiyle başlıyor. Bir yıllık askerlik sonrasında doğduğu kent Los Angeles’a dönen Kline kendi tabiriyle "hasretlik çekip" 1989’da turist olarak Türkiye’ye geliyor, bir daha da dönmüyor.

İstanbul’da bir süre İngilizce öğretmenliği yapan Kline, yedi yıl önce Türk eşi Serpil ile tanışıyor. Türkçe’yi öğrendiğinde ise özel bir yayınevine girip Türkçe’den İngilizce’ye kitap çevirmeye başlıyor.

 



 

'Sarıyer Haber' sitesi Türk tarihine ışık tutuyor. Site, Amerikalı yazar Stuart Kline aracılığıyla temin ettiği bu resmi Türk Basın tarihinde ilk kez gün yüzüne çıkarttı.

 Kline’ın havacılık aşkı, onu Türk sivil havacılığının tarihini kaleme almaya kadar götürdü. İşte tam bu noktada yolu Sarıyer’e düştü. 560 sayfalık kitapta 400'den fazla fotoğraf içeren eseri ile Türk havacılık tarihine genel bir bakışı yakalayarak bugüne kadar gerçekleştirilmemiş bir derleme ortaya çıkardı. Ve bu derleme içinden, Sarıyer’den çıkmış, tarihe damgasını vurmuş, “Deli Tahir” olarak da bilinen Rumeli Kavaklı Mustafa Tahir Maner hakkındaki bilgilere geniş yer verdi:



Türkiye’nin Efsane Tayyarecisi “Deli Tahir” in hangi semtte oturduğunu daha geçen hafta öğrendim. Oysa kim olduğunu tam yedi sene önce öğrenmiştim. Torunu Najla “sanırım dedem Atatürk’ü Bükreş’e götürdü, yani Atatürk’ün pilotu olmuş” diye anlatmıştı bana 1999 yılında. Aradan yedi sekiz yıl geçti ve Tahir kim olduğunu iyice öğrenmiş oldum. Tabii ki onun sayısız meslektaşların sayesinde! THY Başpilot Şakir Akkartal (d.1914 - ), THY Başpilot Talip Demirkol (d.1918 -), THY Ticaret Müdür Cemal Özcivelek (d.1923 - ), DHY Baş Teknisyen Suat Yelkin (d.1921 -), THY Pervane Tamircibaşı Süleyman Şirikçi (d. 1923), THY Başpilot Orhan Suyolcu, THY Genel Müdürü Atilla Çelebi, THY Başpilot İsmail Kalıpçı ve daha niceler. Daha iki hafta önce Kalıpçı anlatmıştır bana, “Tahir, Rumeli Kavağı’nda oturuyordu. No. 18, fırının üstünde.”





Amerikalı yazar, Sarıyer’e yabancı değil

Eşim Serpil ve oğlumuz Jonathon Meriç’le birlikte oralara en son yedi sene önce geldik. Garipçe’li Şener Şengül ve sevgili eşi Birsen ile birlikte Bizans kulenin harapların etrafında saklambaç ve yakalamaca oynadık, Jonathon daha iki yaşındaydı. Şener, Karadeniz’e hamsi akınına katılacaktık fakat o günden beri “Şengül 3” adlı takasına binip denizlere açamadık gitti.

Geçen hafta, Şener ve Birsen’in ikinci çocuğu dünyaya geldi, güzel, gri gözlü bir kız çocuğu. Ayşe Sena adını vermiş nur yüzlü bebeğe. “Analı babalı büyüsün, inşallah.”





Neye niyet Neye kısmet

Atatürk’ün manevi kızı Ülkü, Kasım ayının sonu 1932 tarihinde doğdu. Kendilerinin 75. doğum günü. Sultan Su Yalısı’na eşi Öke ve oğlu Ahmet’le kutlamak amacıyla saat 21.30’da buluşacaktık. Fakat kısmet olmadı. Yalıya gitmeden iki üç saat boş vaktim vardı benim. Zamanı değerlendirmek için Sarıyer’den geçip “Deli Tahir” in izlerinin peşine düştüm…





4. Efsane Türk Havacısı

Aklıma gelen “Efsane Türk Havacı” listesi oluşturursak şöyle olur diye düşünüyorum. 1. Vecihi Hürkuş, 2. “Ayı” Enver Akoğlu, 3. Tarık “Kaptan Marvel” Gökeri, 4. “Deli” Tahir. 5. Sabiha Gökçen, 6. Talip Demirkol. Bu listeyi herhangi Türk pilotuna gösterirseniz eminim ki herkes mutabık olacak.

“Tahir kimdi?” diye soran varsa, izinizle bildiklerimi izah edeyim; 1900 yılların başında doğan Tahir, Türkiye’nin ilk sivil pilotlardandır. O konuma gelmeden önce Fransa’da yaşadıkları aktaralım size;



İKİ AŞK ARASINDA

 

Fikret Arit 1966 “Türk Havacılık Hikayeleri”

 

Fransa’daki Caudron uçak fabrikasının tamir atölyesinde hummalı bir çalışma vardı. Tamirleri tamamlanan Gnome-Rhone uçak motorları vinçlerle yerden kaldırılarak 1,80 yüksekliğindeki tecrübe tezgahlarının üstüne konuyor; bir yandan onların tecrübeleri yapılırken bir yandan da öbür motorların tamirlerine devam ediliyordu.



Bravo Türk!!!

 

İşçiler yine bir motoru tecrübe tezgahına kaldırmak için vinci hazırlıyorlardı. Uzun boylu, geniş omuzlu, siyah saç ve siyah gözlü bir genç, ustaya Fransızca olarak:

“Kaç kilodur bu motorların ağırlığı?” diye sordu.

Usta: “Yüz elli kilo” dedi.

Uzun boylu genç, vinci hazırlayan işçileri araladı. Eğildi. Motorun iki yanından tuttu. Teraziledi. Usta onu önlemek istedi:

“Ne yapıyorsun Tahir? Delirdin mi sen?

Tahir (Maner) onu dinlemedi. Motoru göğsüne doğru kaldırarak tecrübe tezgahının üstüne koydu. Aynı anda da bütün atölyede:

“Bravo Türk” diye bir feryat koptu.



150 kiloluk Gnome motorunu kaldıran Türk

 

Aradan birkaç gün geçmişti ki, fabrikanın sahibi Mösyü Caudron’un geldiği haberi yayıldı. Patron neredeyse fabrikaya hiç uğramadığı için bu geliş herkesin merak uyandırdı. Yanında orta yaşlı, balık etinde, 1,65 boyunda, kibar tavırlı bir kadın ve zayıf, uzun boylu, siyah saç ve siyah gözlü, 18-19 yaşlarında güzel bir kız olduğu halde tıknaz, uçları aşağı sarkık pos bıyıklı, yuvarlak yüzlü, sağlam yapılı bir Fransız olan Mösyö Caudron ve fabrika ileri gelenleri tamir atölyesine girdiler.

O sırada Tahir’in yanında olan Mühendis Mösyö Vergeille:

“Oooo…” dedi. “Madam Caudron ile kızları Lucienne de geldi.”

Gelenler Tahir ile Mühendis Mösyö Vergeille’in olduğu tezgaha doğru yürüdüler. Mösyö Caudron mühendisi ve genç işçiyi selamladı. Ellerini sıktı. Sonra dikkatle Tahir’e bakarak:

“Demek 150 kiloluk Gnome motorunu bir hamlede kaldırıp tecrübe tezgahının üstüne koyan stajyer Türk sizsiniz?” diye sordu.

Tahir mahcup olarak başını eğdi. Cevap vermedi. Mösyö Caudron devam etti.:

“Ben de, Madam Caudron ve kızım da bugün buraya sizi merak ederek geldik… Nasıl kaldırdınız bu ağırlığı, ne sporları yaparsınız siz?”

Tahir cevap verdi:

“Türkiye’de iken Kumkapı Kulübü’nde boks yapar ve Greko-Romende ağır siklette güreşirdim.”

“Niye kaldırdınız motoru peki?”

“Vinç takmak uzun sürüyor, zaman alıyor. Vakit kazanmak için.”

“Kaç yaşındasınız?”

“Yirmi iki Mösyö.”

“Bekarsınız, değil mi?”

“Evet, bekarım.”



Haydi hayırlısı

 

Bu konuşmalar sırasında ana-kız Caudronlar gözlerini Tahir’den ayırmıyorlardı. Nihayet Mösyö Caudron:

“Sizi tanıdığıma memnun oldum Mösyö Tahir” dedi. “Bir akşam bize gelin de beraber çay içelim. Bize kendinizden, Türkiye’den bahsedersiniz.”

“Memnuniyetle Mösyö”.

Caudron ailesi güleryüzle genç Türk stajyeri selamlayarak fabrikadan çıktılar. Tahir derin bir soluk koyuverdi:

“Caudron ailesi ile konuşmak, motoru kaldırmaktan zor geldi bana.”

Mühendis Mösyö Vergeille onun omzunu okşadı:

“Matmazel Lucienne’in bakışlarına dikkat ettin mi?”

“Hayır. Yüzüne bile bakamadım.”

Gözlerini bir an senden ayırmadı. Bu kızın bakışlarını beğenmedim ben.”

Sonra gülümseyerek manalı bir şekilde ekledi:

“Haydi hayırlısı…”

Çayı akşam yemeği, akşam yemeğini, Tahir’in pilotluk öğrenmek için girdiği Caudron Havacılık Okulu’nun bulunduğu Sommer’de gezintiler takip etti. Caudron ailesinin, Paris’e üç yüz kilometre uzaktaki Sommer’de köşkleri olduğu için bu arkadaşlık bütün yaz devam etti.

Tahir altı ayda okulu bitirerek 1 Haziran 1925 günü bröve aldı. 2700 frank aylıkla fabrikanın tecrübe pilotu Mösyö Beshler’in yardımcılığına başladı. İki genç birbirlerini deliler gibi seviyorlardı. Tahir duruma İstanbul’da, İstanbul Belediyesi Bedestanı Mücevherat Kısmı Baş Münadisi olan babasına bildirdi. Evlenmek için izin istedi. Baba izin verince de, tamir atölyesindeki tanışmadan on dört ay sonra Matmazel Lucienne ile nişanladı.



Türkiye’nin havacıya çok ihtiyacı var

 

O sırada uçak satın almak için Avrupa’da geziye çıkmış olan Albay Muzaffer (Ergüder) başkanlığındaki bir Türk heyeti Caudron fabrikasına da geldi. Tahir İzmir’de, Darağacı’ndaki motor tamirhanesinde çalışırken Fransa’ya gitmeye karar verdiği zaman Muzaffer Bey kendisine bir tavsiye mektubu vermişti. Fabrikaya gelince Tahir’i aradı. Pilot brövesi aldığını, tecrübe pilotu yardımcılığı yaptığını öğrenince:

“Buna çok sevindin Tahir” dedi. “Türkiye’nin havacıya çok ihtiyacı var. Artık burada durma, yurda dön.”

“Peki efendim.”

“Söz mu?”

“Söz efendim.”



“Seni çok seviyorum Lucienne” dedi. “Fakat yurdumu senden çok severim.”

Madem uçuyordu vatan göklerinde uçacak; yurduna, milletine faydalı olacaktı. Gitme kararını Caudron ailesine açtı. Onu artık iyice benimsemiş olan aile büyük bir üzüntüye kapıldı. Bir tek kızlarını hiç tanımadıkları bir memlekete nasıl gönderirlerdi? Tahir orada ne para alır, nasıl geçinirlerdi? Mösyö Caudron ağlamaklı bir sesle:



Gitme Tahir” dedi. “Kızım seni çok seviyor. Bizim de ondan başka kimsemiz yok. Sen bizim hem damadımız olacaksın, hem de benim vekilim. Ben ihtiyarladıktan ve öldüktan sonra bütün bu işlerin başına sen geçeceksin. Senin için burada hazır bir istikbal var.”



Caudron Uçak Fabrikası’nda 1000 işçi çalışıyordu. Motor ve gövde dahil iki kişilik okul ve on beş kişilik dört motorlu uçakları yapıyorlardı. Doğu memleketlerine gönderilen uçakların büyük çoğunluğu bu fabrikada yapılanlardı. Fakat varlıklı bir aile çevresinde yetişmiş olan genç Tahir’e bu bir şey ifade etmiyordu. Onun için tek ve en önemli konu, nişanlısına olan büyük aşk idi. Lucienne’in kendisi ile beraber Türkiye’ye gitmesine müsaade etmedikleri takdirde, bu vatan çağrısında o da ikinci planda kalmaya mahkumdu. Müstakbel kayınpederine:

“Söz verdim, dönmem lazım” dedi.

Ağlayarak boyuna sarılan ve gitmemsini yalvaran nişanlısına da:

“Seni çok seviyorum Lucienne” dedi. “Fakat yurdumu senden çok severim.”

Tahir, iradesinin son gücünü kullanarak kendini nişanlısından kopardı

Hareket edeceği akşam karı koca Caudron’lar ile Lucienne Caudron, Tecrübe Pilotu Mösyö Beshler, Motor Mühendisi Mösyö Bergeille istasyona onu uğurlamaya geldiler. Veda sırası Lucienne’e gelince, iki genç bir anda birbirlerine sarılarak ağlamaya başladılar.

Gözlerinden yaşlar boşanan bu iri-yarı gençle hıçkıra hıçkıra ağlayan ve:

“Gitme Tahir” diye yalvaran genç kızın halını görünce öbür yolcular da gözyaşlarını tutamadılar.

Trenin hareket kampanası çaldı. Tahir, iradesinin son gücünü kullanarak kendini nişanlısından kopardı. Tekerlekleri dönmeye başlamış olan vagona atladı…



Atatürk ile aynı fotoğraf karesinde bulunan tek pilot

 

Türkiye’ye döndükten sonra Eskişehir Hava Okulu’nun 7. Bölüğü’ne Baş Makinist olmuştur. Tahir, askerliğini havacı olarak yapmıştır ve Ağrı Harekatı’na katılmıştır. Sonra Almanya’ya gitmiş ve Brunswick Yüksek Hava Ticaret Okulu’nda ikmal ederek uluslar arası hava kaptanı diplomasını kazanmıştır. Bir müddet Lufthansa havayolları şirketinde pilot olarak çalışmış, daha sonra tekrar ülkesine dönüp Eşkişehir Hava Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1932 yılında kurulan Türk Hava Postaları’nın uçakları (tek motorlu Junkers F-13, çift motorlu Curtiss Kingbird, çift motorlu Tupolev ANT-9), 1933 yılında kurulan Devlet Hava Yolları’nın (çift motorlu de Havilland DH.89A Dragon Rapide, dört motorlu de Havilland DH.86B Dragon Express ve üç motorlu Junker Ju52m/3 tipi uçaklar kullanmıştır. 1937 yılında DHY’nın ilk yurtdışı sefer yapan Maner, İstanbul’dan Bükreş’e uçmuştur. Yolcusu Atatürk değil, Bükreş’te 10 gün süren uluslararası antropoloji konferansı katılmak için giden Atatürk’ün manevi kızı Prof. Afet İnan idi. Atatürk ülkeye dönüşünde uçağı karşılamak için Yeşilköy’e gitmiştir. Zaten Tahir kendisi Atatürk’le beraber aynı fotoğraf karede bulunan tek sivil pilotu idi.



Atatürk uçtu mu? Uçmadı mı?

 

Atatürk uçtu mu? Uçmadı mı? Bence aşağıdaki metni göre uçmuştur:

Gazi Hazretleri tayyareyle gezintiye çıktılar:

“Gazi Hazretleri, dün Devlet Hava Yoları’nın yeni getirtmiş olduğu “de Havilland” tipi yolcu tayyarelerinden biriyle yanındaki zevatla birlikte İstanbul üzerinde kısa bir gezintiye çıkmışlardır. Boğaz üzerinden Adalar’a kadar uzanan bu tayyarelerle, matbuatımızın tanınmış muharrir ve muhabirleri de gezdirilmiştir. Tayyarelerin servise konulmasıyla havadan seyahat edenlerin sayısında büyük artış olacağına muhakkak nazarıyla bakılmaktadır.”

(Temmuz 1979 Yıllar Boyu Tarih Dergisi, “Geçmiş Zaman Olur ki”… sayfası)

Maalesef bu uçuş ile ilişkin kesin bir kanıt henüz çıkmamıştır. Kim bilir? Belki de Yeşilköy – Adalar arasında yapılan uçuş pilotu “Deli Tahir idi.



Harley Davidson’unu Sarıyer’e getirmezmiş

 

Bir de Efsane Harley Davidson markalı motorsiklet varmış. Rumeli Kavağı Kahvesi’nde tanıştığım yeni dostlarımdan (Ali, İrfan, Günay, Tosun Paşa, vs.) aldığım malumata göre Tahir motosikleti, Sarıyer bölgesine kadar pek getirmediği. Yeşilköy uçak hangarlara uğradığında teknisyen ve makinistlere likörlü çikolatalar ikram edermiş. Tahir, bazen resmi kıyafetle değil, deri ceket ve fularla uçardı.

“Deli” lakabı en az 1943 yılından beri kesin olarak bilinmektedir. Vefalıydı. Türkiye’nin en büyük havacısı, Vecihi Hürkuş’un cenazesine katıldığı da bilinmektedir. 1970’li yıllarda Elmadağ’da THY’nın bürosunda gönüllü olarak çalışmış. DHY’nın C-47 Dakota tipi uçaklara geçişi tam olarak başaramadığını da biliniyor. Alet uçuş sistemi değil, görerek uçmaya alışamamıştır Tahir’imiz.

Deli Tahir hakkında başka ne deyim? Keşke anılarını yazmış olsaydı. Harika olurdu.

 

ABD’li Yazar/Araştırmacı Stuart Kline





331
Bir birimize komunist ya da faşist dememiz sadece dışarıdan ithal edilmiş fikirlerin tezahürüdür.




332
Atatürk ve Diğer Türk Önderlerimiz / 2007 Atatürk Takvimi
« : 25 Şubat 2011, 17:33:09 »
Ayrica hangi tarihe tiklarsaniz, o gün hakkinda detayli bilgiye ulasiyorsunuz.






333
Atatürk Köprüsü, 19 ve 21 Aralıkta onarım çalışmaları nedeniyle 4'er saat süreyle trafiğe kapatılacak.



İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre, Atatürk Köprüsü'nde birleşme derzlerinde meydana gelen arızanın giderilebilmesi için onarım çalışması yapılacak.

 

Bu nedenle köprü, 19 Aralık (pazartesiyi salıya bağlayan gece) ve 21 Aralık'ta (çarşambayı perşembeye bağlayan gece) 00.30-04.30 saatleri arasında araç ve yaya trafiğine kapatılacak.

 

Bu tarihlerde Atatürk Köprüsü'nü kullanacak araç ve yayaların, 00.30-03.30 saatleri arasında Yeni Galata Köprüsü'nü, 03.30-04.30 saatleri arasında ise Yeni Galata Köprüsü de deniz trafiğine açılacağı için Haliç Köprüsü'nü kullanmaları gerekiyor.

334




































































































































































































İstikbal göklerdedir;

çünkü göklerini koruyamayan

uluslar yarınlarından asla

emin olamazlar.

ATATÜRK 1925







ATATÜRK

Hava Yollarını ziyarette

1933







ATATÜRK

Eskişehir Hava Okulu

Komutanlığından çıkarken

1937







ATATÜRK

20 MAYIS 1933 tarihinde kurulan

Hava Yolları Devlet İşletme İdaresi

Güvercinlik ANKARA

havaalanını ziyaret ederken









Trakya manevralarında

piyadenin tank ve

uçaklarla birlikte taarruzu

1937







ATATÜRK

Devlet Hava Yollarının

Ankara istasyonunda

Dersim harekatına katılan

uçakları beklerken

22 Mayıs 1937







ATATÜRK

Dersim harekatından

dönen uçakları beklerken

22 Mayıs 1937  







ATATÜRK ve

Dersim harekatından dönen

Sabiha GÖKÇEN

Breguet - XIX önünde.

22 Mayıs 1937







Türk Havacıları,

son yolculuğunda

ATA'nın aziz naaşını

Dolmabahçe Sarayı önünde

Ankara'ya uğurlarken.

19 Kasım 1938

335
Atatürk Suçlu..!

 

Sağa sola bakıyorum, gazete, kitap, dergi okuyorum; Atatürk'e saldırı, taşlama, yergi, eleştiriden geçilmiyor; anlıyorum ki Atatürk büyük suç işlemiş...

 

Niçin.?

 

Çünkü dünya görüşünde, evrene bakış felsefesinde, ideolojik içeriğinde 'Aydınlanma' yı yeğlemiş Atatürk, 'Akıl inançtan, bilim dinden bağımsızdır' demiş. A benim canım Mustafa Kemal'im, uygarlığın ışığına neden yüzünü dönersin? İran'a bak, Suudi Arabistan'a bak!.. Bırakaydın, bağnazlığın dipsiz kuyusunun bostan dolabında dönenseydik. En büyük suçunu 'Gerçek yol gösterici bilimdir' diyerek işledin.

 

Atatürk suçlu...

 

"Vatanın bağrına düşman dayamışsa hançerini" Gazi Paşa görmezlikten geleydi; "İngiliz muhibbi" olaydı, "Amerikan mandacılığı" na sarılaydı; "Ya istiklal ya ölüm" deyip ortalığa atılarak pişmiş aşa neden soğuk su kattı?

 

Atatürk suçlu...

 

Osmanlı, Sevr Antlaşması'nı kuzu kuzu imzalamışken bizlere Konya Ovası yetmez miydi? Denizi zaten sevmeyiz, dağların gerisine çekilip bozkırda otururduk. Eloğlu vatanın minarelerine çan takar, bizim cami yaptırma dernekleri de Haymana bölgesinde çalışmalarını yoğunlaştırırdı. Nemize gerek İstiklal Savaşı? Nemize gerek İzmir, Aydın, Edirne, Çanakkale, İstanbul? Nemize gerek Lozan, a Mustafa Kemal Paşa?

 

Atatürk suçlu...

 

Sevgili Mustafa Kemal, kadın hakları senin neyine? Bak, şimdilerde genç kızımız başına türban dolarken sana da verip veriştiriyor. Yurttaşlık Yasası çıkardın, erkek karısını iki sözcükle boşayamıyor; ama kadın kara çarşafa girip sana beddua ediyor. Hukuk devrimini neden yaptın Kemal'im?

 

Atatürk suçlu...

 

Çünkü cumhuriyeti ilan etti. Haydi padişah efendimize kıydı, hilafete neden dokundu? Laik devletten daha büyük günah olur mu şu dar-ı dünyada Gazi Kemal'im?..

 

Atatürk suçlu...

 

Osmanlı'nın cengâverliğinden bizi soyutladı; 1923'ten bu güne "Yurtta barış, dünyada barış" diye yaşamak erkekliğimizi öldürmedi mi? Biz korkak mıyız a Gazi Paşa? Savaşçılıktan nasıl vazgeçeriz? Senin en büyük suçun barışçılık değil mi?

 

Atatürk suçlu...

 

Çünkü 1923'te kurulan cumhuriyete 1925'te başkaldıran Şeyh Sait 'e el sürmeyecekti; hilafetçi Said-i Nursi 'yi başkente buyur edip devletin başına oturtacaktı. On bir yıl süren savaşlardan sonra temelini attığı devleti, İngiliz işbirlikçisi şeyhlere, aşiret reislerine, seyyitlere lokma lokma sunarak, parça parça edecekti. A benim Mustafa Kemal Paşam, ayaklanmalara karşı neden beyaz teslim bayrağını çekmedin de üstlerine yürüdün?

 

Atatürk suçlu...

 

Öyle bir cumhuriyet kurmuş ki, bir türlü yıkılmıyor. 21'inci yüzyıla yaklaşıyoruz, devleti Amerika'ya teslim edemedik, parçalayamadık; bu yüzden Gazi'ye çok kızıyoruz, cumhuriyetin harcını sağlam karmış diye öfkeleniyoruz.

 

Atatürk suçlu...

 

Yetmiş yıl önce bağımsız bir cumhuriyet kurmuş, bize bırakmış; yarım yüzyıldan beri laik cumhuriyeti çağdaş demokrasiye yakışır bir düzeye getiremedik; bu yüzden öfkelendikçe yarım yüzyıl öncesine dönerek Atatürk'e veriştiriyoruz.

 

Atatürk suçlu...

 

Çünkü canım Mustafa Kemal, bizim adam olacağımızı sandı, biz cüdam olduk; başımızı dik tutacağımıza, Ortadoğu'da "süper yabancı devlet" in taşeronluğuna soyunduk; içimizdeki aşağılık duygusunu Atatürk'ü eleştirerek gidermeye çabalıyoruz.

 

Cumhuriyet

İlhan Selçuk

336
CHP, Atatürk'ün vasiyetinde belirtilen İş Bankası gelirlerinden TTK ve TDK'ya yapılacak ödemeleri; bu kurumların vasiyetteki kurumlar olmadığı gerekçesiyle yapmıyor.



Atatürk’ün kurduğu üç kurum, onun mirasını paylaşma konusunda bir kez daha karşı karşıya geldi.



Vasiyetnamesinin 6. maddesine göre, Atatürk’ün İş Bankası’ndaki hisselerinin gelirlerinin bir kısmının TDK ve TTK arasında paylaştırılması gerekiyor. Ancak CHP, 6 yıldır bankada biriken 111 trilyonu, bu iki kuruma ödememekte direniyor. Aslında bu yeni bir durum değil. CHP ile TDK ve TTK arasında aynı konuda 40 yıla yakın bir süredir hukuk savaşı yaşanıyor. ‘TDK ve TTK’nın Atatürk’ün kurduğu kurumlar olmadığı ve amaçlarından saptığı’ iddiasıyla parayı vermemek için konuyu 1966, 1973 ve 1977 yıllarında mahkemeye götüren CHP, bu davaları kaybetti.



CHP, aynı iddialarla 1993’te yine yargıya gitti. Ankara I. Asliye Hukuk Hakimliği, 03.11.1993 tarihli 993/544 esas 993/724 kararıyla, “TTK ve TDK’nın Atatürk’ün vasiyetnamesinde belirttiği kurumlar olup olmadığının tespitine yönelik talebin reddine” karar verdi. Bu kararı Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de 20.9.1994’te onadı.



Davaları kurumların kazanması üzerine konu ‘kaziyye-i muhkeme’ haline geldi. Yani, bu konuda yeni bir dava daha açılamayacaktı. Tartışmalara son vermek için 2 Ocak 1997’de, CHP lideri Deniz Baykal ile dönemin TDK Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun ve TTK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu arasında bir protokol imzalandı.



Protokolde kurumların İş Bankası’nda bulunan hisse gelirlerinin ödenmesi için CHP’nin talimat vermesi karara bağlandı. Birkaç yıl ödemeleri aksatmayan CHP, 2000 yılında TDK’ya verilmesi gereken payın ödenmesi için bankaya talimat vermedi. TTK ve TDK, ayrı ayrı bir kez daha konuyu mahkemeye götürdü.



CHP Atatürk’ün miras bıraktığı İş Bankası Hisselerinin 2003, 2004 ve 2005 yılı nemalarının TTK, 2004 ve 2005 yılı nemalarının ise TDK’ na ödenmesi için; “bu kurumların Alacak davalarından vazgeçmesi şartıyla” bankaya talimat gönderdi.



TTK ve TDK’nın açtığı davalar üzerine CHP Genel Başkanlığı, Atatürk’ün bıraktığı İş Bankası hisselerinin nemalarının ödenmesi için harekete geçti.



TTK ve TDK’ nın davalardan feragat etmesi durumunda TTK hesabına 96.5 milyon, TDK hesabına da 74 milyon YTL’ lik nemaları aktarılacak.

Davalardan feragat edilmemesi halindeyse TTK ve TDK ile CHP arasındaki ihtilaf mahkeme kararıyla çözülecek.



(radikal, hakimiyeti milliye)

 rotahaber

337
07/12/2006



DHA - KONYA - Atatürk'e hakaret etmekle suçlanan ilköğretim müfettişi Etem Gürsu'yu Milli Eğitim akladı, mahkemeyse bir yıl hapis cezası verdi. 'Atatürk'ün manevi şahsına hakaret'ten verilen ceza, iyi hal nedeniyle 10 aya indirilip ertelendi. Gürsu, İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün geçen yıl düzenlediği 'Hayat Bilgisi' müfredatı seminerinde öğretmenlere, "Öğrenciler 'Atatürk bizi kurtardı' diyor. Atatürk beni kurtarmadı. 55 yaşındayım. Ben doğmadan 20 yıl önce ölen biri beni nasıl kurtarır?" demişti. Milli Eğitim Bakanlığı müfettişleriyse disiplin ve idari yönden işlem yapılmamasına karar vermişti.ForumTR üyesi olmak için tıklayınız][/url][/b]

338
Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk: "Günümüzün Kemalistleri, Atatürkçüğü 1930’larda tutuklayarak Atatürk’e de en büyük kötülüğü ediyorlar." dedi.





Yargının zirvesinde görev yapanlar listesinde felsefi derinliği, edebi zevki ve özgürlükçü yaklaşımıyla son dönemin en dikkat çeken isimlerinden biridir Prof. Dr. Sami Selçuk. Hukukçu kimliğinin verdiği ciddiyet de onun ‘âkil adamlığının’ ayrı bir veçhesidir. Hem uygulamanın hem de teorinin hakkını vermeye çalıştığı içindir ki, pek çok tartışma konusu soru olarak bir de ona yöneltilir. Herkes gibi bizim de sorularımız vardı; ama en çok onun ‘fikrî’ serüvenini merak ediyorduk doğrusu. Sami Selçuk’la yargının meselelerinden, kısa siyasi serüvenine, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den, düşünce ve fikir ilişkisine kadar pek çok konuyu konuştuk. 82 Anayasası’yla ilgili açtığımız bahsi kısa kesti. 82 Anayasası küresel anlamda bir anayasa değildir; dolayısıyla yeni bir anayasa yazmak zorunludur ona göre.



“Halka sevdirecek yerde halktan soyutlanarak Cumhuriyet’e sahip çıkılmasını yadırgadım. Halktan gelen demokrasi isteğinin Cumhuriyet’le buluşması gerektiğini düşündüm hep.” diyen Sami Selçuk’un özgürlükçü fikirlerle tanışmasında darbelerin önemli rolü oldu. “Düşünceler ve inançlar kınanamaz” felsefesine önem veren bir hukuk adamıdır o; biraz siyaset, biraz riyaset; ama fazlasıyla fikir ve hukuk var hayatında. En çok da bilmiyorum deme erdeminden yoksun olmamızdan yakınıyor: “Bilim; bilimsel merak ve sağlıklı kuşkuya dayanır. Meraklı değiliz. Bu yüzden ne Einstein çıkarıyoruz ne de Edison. ‘Bilmiyorum’ sözcüğünü bile söylemekte zorlanan bir toplumuz. Çünkü, bilgimizi sorgulamıyoruz. Sokrates, Descartes, Spencer, Bachelard açığı yaşıyoruz.”



Kendisinin hiçbir parti veya akımın içinde olmadığını; ancak AK Parti’yi AB yolunda başarılı bulduğunu, Atatürk yaşasaydı onun da AB’den vazgeçmeyeceğini dile getiriyor Sami Selçuk. Eski Yargıtay Başkanı ile görüştüğümüz Bilkent Üniversitesi’nde sert bir hukuk adamından ziyade, güler yüzlü bir hoca ile karşılaştık.



-AİHM’nin Türk yargıcı Rıza Türmen bir gazeteye yaptığı açıklamada, 301’inci maddenin tek başına sorun olmadığını belirterek, hâkim ve savcıları “Türkiye’deki hâkimlerde daha çok devleti koruma içgüdüsü var.” diyor. Ona göre ‘301 değil hâkimler değişmeli. ‘Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Yargıçların özgürlüklerle ilgili direnişinden söz edilebilir mi?



Bütünüyle katılmıyorum. Kuşkusuz, yargıçların ve savcıların hak ve özgürlük temelli bir anlayışa sahip olmaları, küresel düzeyde hukuktaki gelişmeleri çok yakından izlemeleri zorunlu. Ancak bu yetmez. Yasa hükümlerinin suçların yasallığının alt ilkesi olan kesinlik/belirginlik ilkesi doğrultusunda birden çok anlama gelmeyecek anlatımlar ve sözcüklerle kaleme alınmaları da zorunlu. Bu yapılmaz ise söz konusu ilke dolanılmış olur. 301. madde bu açıdan sakat. Bir de Türk uygulamasında kavramların yerleşiklik kazanmamış olmasını buna eklerseniz, durumu kolaylıkla değerlendirebilirsiniz. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde en çok ve bu arada bir gün içinde on bir kez hüküm giymiş bir ülke. Asıl bunlar bizim saygınlığımızı örseliyor. Ulusçuluk, ülkeyi bu durumdan kurtarmakla olur.



-Yaşanılan yerleşik ve evrensel kavram sorunu Türkiye’yi AB önünde mahcup eder hâle getirdi diyorsunuz?



Evet. Demokrasimizin ve hukukumuzun en önemli sorunu, terim/kavram sorunudur. Demokrasinin, hukukun küresel terimleri/kavramları üzerinde mülkiyet hakkımız yok ki özlerini değiştirelim. Yalnızca yararlanma/intifa hakkımız var. O kadar.



SEZER BAŞKASININ METNİNİ OKUDU; OLACAKLARI SEZMİŞTİM



-Yüksek yargı organlarının, özellikle Yargıtay’ın kararları kamuoyunda tartışılıyor. Bu durumu, yüksek yargı kararları vasıtasıyla politik bir tavır sergileniyor şeklinde algılayanlar var. Yanılıyorlar mı?



Yanılıyorlar. Unutulmamalıdır ki, kamuoyunun ilgilendiği, özellikle siyasal niteliği ağır basan davalarda yargı son sözü söylediğinde bundan rahatsız olanlar, bu tür yorumlara sık sık başvuracaklardır. Bu her ülkede yaşanan ve çözülememiş bir olaydır.



-Adli yıl açılışlarında zat-ı alinizin de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in de yaptığı konuşmalar tarihe geçti. Fakat Sezer’in cumhurbaşkanlığı dönemi, o konuşmayı ‘devrim’ gibi görenler için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Dolayısıyla ‘yeni cumhurbaşkanı kim olmalı?’ tartışmalarında ‘saygın bir hukukçu olsun’ cümlesi geçmiyor artık. “Asker cumhurbaşkanı, sivil siyasi cumhurbaşkanından sonra sivil hukukçu cumhurbaşkanı tek bir denemeden sonra rafa kaldırılmıştır.” denilebilir mi?



Cumhurbaşkanının o konuşmasını bir başkası yazmıştı. Yazanı biliyorum. Kaynaklara yollama yoktu. Bunu yadırgamıştım. Yazan arkadaşımıza söylemiştim. Bu tür konuşmaları elbette yetkili kendi yazmak zorunda değil. Ancak kendi yazdığınız bir konuşma ile başkasının yazdığı bir konuşma farklı sonuçlar ve etkiler doğurur. İnsan kendi yazdığı konuşmayı inanarak okur. Başkasının yazdığı son çözümlemede sadece bir emanettir.



-Zaman zaman Sezer’i eleştiriyorsunuz. Sezer’in cumhurbaşkanlığı adaylığı söz konusu olduğunda olabilecekleri öngörmüş müydünüz, yoksa sizde mi, bizler gibi Cumhurbaşkanı Sezer’i zamanla müşahede ettiniz?



Eleştirmekten çok saptamalar yapıyor, gerçekleri dile getiriyorum. Evet, sezgi düzeyinde öngörmüştüm. Küresel değerleri ve gelişmeyi salt Türkçe yapıtlardan izlemek olanaksızdır.



-Cumhurbaşkanı Sezer’in devlet başkanlığının meşruiyet sorunu içerdiğini söylüyorsunuz?



Anayasa Mahkemesi üyeliğinden ayrılmadan aday olup seçilmesi Anayasa’ya kesinkes aykırı idi.



ANAP ADAYLIĞIM VEFA GEREĞİYDİ; TARAFSIZIM



-ANAP’tan milletvekili adayı olarak siyasete adım attınız. İsminiz Turkuaz hareketi içinde geçiyor. Siyasete girme kararınızı hiç kendi içinizde tartıştığınız oldu mu? Sözgelimi 3 Kasım öncesi AK Parti’den hiç teklif almış mıydınız?



Ben o dönemde Avrupa Birliği’ni en iyi izleyen ve bilen parti üzerinde durdum, o kadar. ANAP’ın sayın genel başkanına da yansızlık ve nesnelliğin benim yaşam biçimim olduğunu, partici olmayacağımı söylemiştim. AKP de bana başvurdu. Sayın Erdoğan’la görüştük. Ancak, benim kıramayacağım kişiler ve kurumların, bu arada beni başkan seçenlerin görüşlerinin dışına çıkmamaya özen gösterdim. Bu, dürüstlük ve vefa ilkelerinin gereğiydi. Onlar beni seçmeselerdi siz de beni tanıyamayacaktınız, benimle görüşen siyasetçiler de. AKP’yi AB yolunda başarılı buluyorum. Şu anda hiçbir partinin ve akımın içinde değilim. Yansızım ve yansız kalmaya, nesnel olmaya özen gösteriyorum. Turkuazcılar da, herkes gibi, benimle görüştüler. Ama, yalanladığım hâlde, bu akımın içinde olduğum algısını yadırgıyorum.



DARBELERLE GELEN ‘ÖZGÜRLÜK’



-Efendim biz de birçokları gibi sizin özgürlükçü söyleminizi takdir ediyoruz. Elbette sizin de özgürlükçü fikirlerle tanışma ve benimseme serüveniniz vardır sanıyorum. Bizimle paylaşırsanız sevinirim.



Teşekkür ederim. Uygar dünyanın izlediği yolu gözetiyorum. Birbirinden çok farklı, en uçtaki görüşlerin sahipleriyle bile diyalog içindeyim. Diyalojik ilkeden hiçbir zaman vazgeçmedim. Kimseye kapımı kapatmadım, kapatmıyorum. Katıldığı TV’ye, görüştüğü insanlara, okuduğu gazeteye göre insanlar hakkında yargılar oluşturan sığ bir ortamda, bu ilkemden hiç ödün vermedim, vermiyorum. Bu sığlığı yenmek, kırmak isterdim. Demokrat olmak, görüşleri ve duruşlarıyla sizinle yüzde yüz ters birinin hak ve özgürlükleri tehlikeye düştüğünde kendi hak ve özgürlükleriniz tehlikeye düşmüşçesine içtenlikle karşı çıkmaktır. Karşı çıkarsanız, o zaman demokrat olursunuz. Karşı çıkmaz sevinirseniz, faşist olursunuz.



-Özgürlükçü düşüncelerle tanışmanız 12 Eylül’de mi oldu?



Daha önceleri. 27 Mayıs 1960’ta yedek subay öğrencisi idim. Harp Okulu’nun kapısında nöbet tuttum. O günkü basının durumunu gördüm. Bastille’in işgalindeki ruh hâlini yaşıyorlardı insanlar. Darbecilerin bile üstesinden gelemedikleri çirkinlikleri, saldırganlıkları, yıkımları gözlemledim. Hukukun, meşruluğun önemini o gün anladım. Cumhuriyet seçkinlerinin halka çok uzak olmalarını, halkı değerlendirme yeteneğinden yoksun diye küçümsemelerini hiç onaylamadım. Halka sevdirecek yerde halktan soyutlayarak cumhuriyete sahip çıkılmasını yadırgadım. Halktan gelen demokrasi isteğinin cumhuriyetle buluşması gerektiğini düşündüm, hep.



-Demokratik taleplerin cumhuriyetle buluşmadığını mı düşünüyorsunuz?



Hala sıkıntılarımız var. Ama çözülecek. Kolay değil. Fransa’da bile 1789’dan bu yana beş cumhuriyet yaşandı. Demokrasi bir ülküdür. Yakalanamaz. Ama yakalanmaması, sürgit ardından koşulması daha iyi. Dinamizmi sağlar. Yapıcı bir işlevdir bu.



-Daha öncesi için kendi fikir dünyanızı nasıl tanımlarsınız?



Ben bir Atatürkçüyüm. 1981 yılında sunduğum bildiride de belirttiğim gibi Atatürkçülüğü hiçbir zaman ideoloji olarak algılamadım. Son çözümlemede, bilimin yaşama geçirilmesi olarak algıladım. Atatürkçülük, esnekliğini ve çağa uygulanırlığını bu yapısından ve gücünden alıyordu. Oysa günümüzün Kemalistleri, Atatürkçüğü 1930’larda tutuklayarak anakronizme (tarih yanılgısına) düşüyorlar ve Atatürk’e de en büyük kötülüğü ediyorlar. İnanıyorum ki, Atatürk yaşasaydı, bilimin dediğini yapardı. Bu da elbette şöyle sonuçlanırdı: Çağcıl demokrasinin gereklerine uymak, AB’ye de girmek.



‘ZARAR’DAN VAZGEÇMEDİM



-Türkiye’de zamanını okuyarak geçirenler ve yazanlar hep zarardadır derken neyi kastediyorsunuz?



Bilimsel yapıtların en az okunduğu ülkelerden biriyiz. Kendi alanımdan bir örnek vereyim. Ceza hukukunun babası İtalyan düşünürü Beccaria’nın ünlü yapıtı (Suçlar ve Cezalar), 1764’te yayımlandı. 1765’te Papaz Morellet, Fransızca’ya çevirdi. İki ülkede de baskı üstüne baskı yaptı. Kırk yıl içinde birçok dile çevrildi. Osmanlı’nın bir eyaleti olan Yunanistan’da 1802’de basıldı. Türkçe’ye 184 yıl sonra Fransızca’dan çevrildi. İki baskı yaptı. İki yüz kırk yıl sonra İtalyanca’dan çevrildi. En az 120 bin hukukçunun yaşadığı ülkede ancak bin tane alıcı bulabildi. Başka söze gerek var mı?



-Peki okuyan, yazan bir kişi olarak kendinizi ‘zararda’ gördüğünüz oldu mu hiç?



Evet, gördüm. Ama hiç vazgeçmedim. Halkıma borçluyum. Gücümün yettiğince yazarak, konuşarak bu işi sürdüreceğim. Biraz önce bir meslektaşım telefon etti. Bir olaya kızmış. Boş vermesini söyleyince bana çok hoşgörülü olduğumu söyledi. Tartışmalarda kişiliğime yıllarca saldırdınız; ama beni kızdırmayı başaramadınız diye cevap verdim. Bunun üzerine güzel bir itirafta bulundu: “Gerçekten haklısın. Seni kızdırmayı başaramadık.” Zira bana en çok saldıranlardan biri de o idi. Bu açıdan içim rahat. Düşünceyi açıklama özgürlüğünü uygulamaya geçirdiğime inanıyorum.



-“Bu nasıl kafa?” denemez diyorsunuz…



Denemez. Çünkü görüşler, düşünceler, inançlar kınanamaz. Kınamak, ilkelliktir.



-Düşünceden arındırılmış bir hukuktan söz edilebilir mi?



Hukuk bütün disiplinlerden yararlanır. Özellikle de felsefeden. Eğer matematik kafanız yoksa, iyi savunma yapamazsınız. Yorumda bocalarsınız.



SAMİ SELÇUK’UN ÇANKAYA KRİTERLERİ



-Nasıl bir cumhurbaşkanı görmek istersiniz?



Ulusal ve küresel değerlere, demokrasinin vazgeçilmez temel ilkelerine sahip çıkan, ve mümkünse en az bir yabancı dil bilen, dünyayı ve halkının titreşimlerini yakından izleyen, bunlara göre görüşler üreten, güvenilir kimliği ile ülkenin her köşesinde yaşayan bütün insanları kucaklayan, kutuplaştırmaları önleyen, kurumları ve insanları ortak noktalarda ve değerlerde buluşturabilen, kendisinin görüşlerine ters düşen insanların haklarını ve özgürlüklerini bile, hoşgörünün de ötesinde bir içtenlikle savunan bilge bir cumhurbaşkanını bulacağımıza inanıyorum.



“Hukukun, meşruluğun önemini darbeyle anladım. Cumhuriyet seçkinlerinin halka çok uzak olmalarını, halkı, değerlendirme yeteneğinden yoksun diye küçümsemelerini hiç onaylamadım. Halka sevdirecek yerde halktan soyutlayarak Cumhuriyete sahip çıkılmasını yadırgadım.”



Aksiyon Dergisi

339
Derste Atatürk’le Apo Kıyaslaması

KONACIK Beldesi’ndeki Bodrum Anadolu Lisesi’nde meydana gelen olay, iddialara göre şöyle gelişti:



10 TM sınıfında geçen hafta felsefe öğretmeni H.B (38), verdiği örneklerde Atatürk ile terör örgütü ele başı Abdullah Öcalan’ı karşılaştırdı. Öğretmen karşılaştırmasında şöyle dedi: ‘İkisi de liderdi, ama her ikisi de idama mahkum edildi. İdam cezalarının kaldırılması gerekir, Abdullah Öcalan da Atatürk gibi lider, halkını düşünüyor, halkı için kurtuluş mücadelesi veriyor. Atatürk ile yaptıkları arasında fazla bir fark yok. Her ikisi de halkların özgürlüğü için mücadele etti, birini yücelttiler, öbürünü idam etmeye çalışıyorlar.’



ÖĞRETMEN DE BUNU YAPARSA



Öğretmenin açıklamasına dersteki bazı öğrenciler ‘Atatürk’ü binlerce kişinin katili teröristle bir tutamazsınız’ diyerek tepki gösterdi. Velileriyle birlikte savcılığa suç duyurusunda bulunan öğrencilerden biri öğretmenin ‘Birçok ülkede bayraklar don bile yapılarak çarşıda pazarda satılıyor. Bizde bayrak ve Atatürk tabulaştırılıyor’ dediğini iddia etti. H.B. sorgusunun ardından çıkarıldığı mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırken, yurtdışına çıkış yasağı konuldu. H. B.’nin avukatı Ahmet Aksüt, ‘Öğretmenle husumeti olan ve onu cezalandırmak isteyen bir grup öğrenci bu işi organize etmişler’ dedi.



ilk kurşun gazetesi

340
İnternette mevzilenen ve izlenmek için her yolu deneyen porno teröristleri, kutsal kitabımız Kuran ve kurucu önderimiz Atatürk'ün adını bile kullanmaktan çekinmiyor. İşte tuzak kelimeler:



Uğur Dündar ve Ertuğrul Erbaş'ın haberi



İnternet üzerinden çalışan pornocular, çocukları emellerine alet edebilmek için akla gelmeyecek tuzaklar kuruyor. Tıklanabilmek için her yolu deneyen pornocular, bu uğurda Atatürk ve Kuran’ı bile kullanmaktan çekinmiyorlar.



İSTANBUL Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesi’nce hazırlanan "Türkiye’de İnternet Ortamında Pornografik Suçlar ve Mücadele Yöntemleri" başlıklı raporda, internet pornocularının akıllara durgunluk veren yöntemleri, tek tek gözler önüne seriliyor. "Tıklanma sayısını artırmak için Kuranı Kerim’den ayetler gibi kutsallarımızı bile kullanıyorlar" diyen bir emniyet yetkilisi, tuzakları şöyle anlattı:



ATATÜRK’Ü ARARKEN



"Öğretmeni çocuğunuza Atatürk’ün hayatı başlıklı bir ödev verdiğinde çocuk internette arama yapıyor. Ancak Atatürk’ün hayatıyla ilgili bilgilere ulaşmaya çalışırken, porno tuzağına düşmüş oluyor. Pornocular internet ortamında en çok aranan konuları tespit ederek bunu gizlice, hatta kimi zaman görünmez yazıyla porno sitesine yerleştiriyor. Böylece arama motorunda Atatürk ya da Kuranı Kerim arandığında, motor farkına varmadan o kişiyi porno sitelerine yönlendiriyor."



İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün raporuna göre ekim ayında Internet’ten yararlanma amaçlı aranan ilk 8 başlık şöyle sıralanıyor: Atatürk, yemek, hack, mobilya, Kuranı Kerim, Fenerbahçe, Galatasaray ve fal!..



BATAKTA SİNEK AVI



İstanbul Emniyet Müdürlüğü geçen yıl 332 porno sitesi hakkında yasal işlem yaptı. Ayrıca 61 porno sitesi filtrelendi. Emniyet yetkilileri bu çabanın bataklıkta sinek avlamaktan farksız olduğunu söylüyor. Çünkü günümüzde internette 6 milyara yakın web sitesi bulunuyor. Ülkemizde denetim ve filtreleme mekanizması da yok denecek düzeyde. Türkiye’de "Log" kayıtları tutulmuyor. Batı ülkelerinde ise denetim var. Log kayıtları tutulduğunda porno sitelerinin izi kolaylıkla sürülebiliyor.



ÖNLEM OLARAK NE YAPILMALI...............



Internet servis sağlayıcıları düzeyinde filtreleme (Aile Paketi-Internet Kafe Paketi, Kurumsal Paket vb.) yapılmalı.



Log kayıtlarına tutulma ve gerektiğinde soruşturma birimlerine verilme zorunluluğu getirilmeli.



Internet kafelerle ilgili şartlar geliştirilmeli ve denetim eksikliği giderilmeli.



Kolluk güçlerinin IP bilgilerine hızlı erişimi sağlanmalı.



Internet kafelerde kullanıcı kayıtları tutulmalı.



Teknik takip ve denetlemeler, yetkili bir kurul tarafından ele alınarak özel mevzuatla desteklenmeli.



Bilişim suçlarıyla ilgili olarak hazırlanan yasa tasarısının hızla yürürlüğü girmeli.



(Hürriyet)


Sayfa: 1 ... 19 20 21 ... 99