Forum Zero
ForumZero

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Zero

Sayfa: 1 ... 16 17 18 ... 99
273
      +rep pls

274
'Mustafa Kemal Cumhuriyeti bitmiştir'

 

Teröristbaşı Öcalan: Ilımlı İslam dönemi başlamıştır. Bu Baykal eliyle yapılmıştır.



Terörist başı avukatları aracılığıyla yine konuştu. Terör örgütüne yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı'nın haberine göre Öcalan, Mustafa Kemal Cumhuriyeti'nin bittiğini ve ılımlı islam döneminin başladığını söyleyerek, AKP ve CHP'yi eleştirdi.



AKP'nin yeni hedefinin DTP'li belediyeler olduğunu da ifade eden Öcalan, DTP'yi ise şu sözlerle eleştirdi: siyaset ciddi bir iştir, ağlayıp sızlamakla olmaz.



İşte Öcalan'ın açıklamasından öne çıkanlar:




"MUSTAFA KEMAL CUMHURİYETİ BİTTİ"



Bugün artık M. Kemal'in cumhuriyeti bitmiştir, ılımlı İslam dönemi başlamıştır. Bu Baykal eliyle yapılmıştır. Boşuna güdümlü demokrasi tabirini kullanmıyorum. AKP İslam'ı kullanarak işbirlikçi Kürtlerle, siyasal İslam'ı geliştirerek cumhuriyeti bugünkü haline getirdi. CHP'nin ülkücülerden daha koyu faşizan ulus-devleti savunan Kızılelmacı çizgisiyle AKP'nin siyasal İslam çizgisi arasında tercihe zorlanıyoruz. Demokratik Cumhuriyet seçeneğinin yeniden ciddi biçimde tartışmaya açılmasının gereğine inanıyorum.



'Bugün artık M. Kemal'in cumhuriyeti bitmiştir, Ilımlı İslam dönemi başlamıştır' diyen Öcalan, şunları söyledi: 'Bunun böyle olmasında Baykal'ın çok büyük günahı vardır. Ordudan da bir kesimin katkısı oldu buna. Baykal Kemalizmin sol-demokrat yorumunu yaparak güncelleştirebilseydi bunun önüne geçebilirdi ancak ulusalcı-faşist söyleminde direndi ve bugünkü gelişmelerin önünü açtı. Baskın Oran gibi Kemalistleri bu yüzden sık sık anıyorum. Onların gerçek Kemalistler olduğunu ve bu tehlikeyi görmesi gerektiğini düşünüyorum. Baskın Oran iyi bir hocadır, demokrattır ama tehlikeyi tam olarak göremiyorlar. Bu sadece Kürtlerle ilgili değil. Ben de başında siyasal İslam'ı önemsemedim. Bir dönem gençliğimde lise çağlarımda içlerinde yer aldım, daha sonra sosyalizm düşüncesiyle tanıştım, ideolojilerinin tehlikesini göremedim, bir avuç softa deyip geçtim ama yanıldığımı sonra anladım. Bunlar öyle çok basit değil, çok planlı, kapsamlı çalışıyorlar. Son derece acımasızlar. Özellikle İran'a dayananlar. İran'ın komplocu geleneği çok eskidir ve meşhurdur. Bana İran'ın komplocu geleneğini Iraklı Kürtler anlatmıştı. Bilindiği gibi Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk dini kisve altında bir Haşhaşinin elini öpme bahanesiyle yanına yaklaşıp, çorabından çıkardığı hançeri saplamasıyla öldürülmüştür. Hizbullah da aynı yöntemleri uyguluyordu; normal sizin gibi kıyafetler giyip, hiç belli etmeden arkadan yaklaşıp gariban yurtsever insanlarımızı katletmedi mi! Danıştay baskınını yapan Alpaslan Arslan ifadesinde 'Cumhuriyet Gazetesi'ne bomba attım, Cumhurbaşkanı'nı da vuracaktım' diyor, adam rahat rahat konuşuyor. Öyle sabukluyor diye düşünmeyin, söylediklerinde gerçeklik payı vardır. Bu adamların gözü karadır, arkaları da boş değildir. Radikal İslam falan diyorlar ama bunlar siyasal İslam'dan bağımsız değil.'



"AKP'NİN ÖNÜNÜ BAYKAL AÇTI"



"Boşuna güdümlü demokrasi tabirini kullanmıyorum. Türkiye'de CHP ve MHP, devlet bürokrasisinin de bir kesimini yanına alarak faşizme varan bir ulus-devletçilik geliştiriyorlar. Kürtleri tamamen dışlayan, Kürtlere hiç yer vermeyen bir duruşları var. AKP ise İslam'ı kullanarak işbirlikçi Kürtlerle, işte bu yukarıda bahsettiğim Kürtlerle, siyasal İslam'ı geliştirerek cumhuriyeti bugünkü haline getirdi. CHP'nin ülkücülerden daha koyu faşizan ulus-devleti savunan Kızılelmacı çizgisiyle AKP'nin siyasal İslam çizgisi arasında tercihe zorlanıyoruz. Sadece Kürtler için söylemiyorum. Bu iki çizginin dışında Demokratik Cumhuriyet'in benim çizgim olduğunu belirtiyorum. Türkiye iki çizgi arasında, AKP ve CHP çizgileri arasında seçim yapmak zorunda değil, Demokratik Cumhuriyet seçeneğinin yeniden ciddi biçimde tartışmaya açılmasının gereğine inanıyorum. Demokratik Cumhuriyet üniter yapıyla da, sınırlarla da çelişmiyor. Bu söylediğim Kemalizm ile de çelişmiyor. M. Kemal cumhuriyeti kurmuştur, otoriter cumhuriyetten demokratik cumhuriyete geçişi sağlamak gerekiyor. Benim söylediğim de otoriter cumhuriyetten demokratik cumhuriyete geçiştir."





"AKP, CUMHURİYETİN BÜTÜN KAZANIMLARINI TEHDİT EDİYOR"



"Şu an AKP'nin duruşu cumhuriyetin bütün kazanımlarını tehdit etmektedir; Atatürk'ün cumhuriyeti demokratik cumhuriyete dönüştürüleceğine siyasal İslam'a teslim edilmiştir. Bunu açıklıkla söylüyorum ve bu Baykal eliyle yapılmıştır. Baykal yürüttüğü kötü siyaset tarzıyla bunlara sebep olmuştur. Baykal şimdi de bas bas bağırıyordur. Ordunun da bir bölümünü -bütünü demiyorum- arkasına alarak seçime gitti ama seçimlerin sonucu ortada. Darbe yaptırmaya da çalıştı. Sonuç alamadı. Muhtemelen şimdi yine çalışacaktır. Ama büyük ihtimalle sonuç alamayacaktır. Baykal kalelerini bir bir AKP'ye kaptırdı."



"DIŞ GÜÇLER BENİ TESLİM EDEREK TÜRKİYE'NİN YARISINI GÖTÜRDÜ"



Yakalanma sürecine değinen Öcalan, şunları söyledi: 'Bu komployla amaçlanan, PKK'nin, daha doğrusu Özgürlük Hareketi'nin tasfiyesiydi ve birçok devlet bu komploda yer aldı. Avrupa Konseyi, Rusya, ABD, Yunanistan, tabii İsrail, İran ve Suriye daha sonra ikili görüşmelerle bağlandılar, Güney'deki federe yapı da bu işin içine çekilmeye çalışıldı. Bizim tasfiyemiz karşılığında her devletin kendine göre bir hesabı vardı. Avrupa'nın ekonomik istekleri vardı, Türkiye ekonomisi onlara açılmadı mı? Şu anda Türkiye ekonomisinin yüzde 50'sini götürmediler mi? Rusya daha ben oradayken doğalgazla ilgili Mavi Akım Projesi'ni falan imzaladı ve beni ülkesinden çıkardı. Yunanistan'ın Türkiye ile Kıbrıs ve Ege meseleleri çözülecekti, bu süreç devam ediyor.'



DTP'Lİ VEKİLLERE AZARLAMA



'Kürtlerin de üzerine gelecekler' diyen Öcalan, AKP ve DTP konusunda şöyle konuştu: 'AKP çok sistemli çalışıyor. Devletin bütün imkanlarını kullanarak Kürtlerin üzerlerine gidecekler. Seçimlerde halka ekonomik yardım da yapmışlardır oy almak için. DTP'li belediyelere yönelik siyasetleri görülüyor. Buna karşı siyaseten gerekli ciddiyet, duruş gösterilmezse AKP onları aşıp geçer. Doğru siyaset yürütülmezse onları tasfiye de edebilirler. Siyaset dediğiniz uzağı, ileriyi görme sanatıdır. Benim için siyaset budur. AKP'nin Bölge'ye yöneleceği çok önceden belli olmasına rağmen, tedbir almadılar, halkı bu konuda örgütlemediler. Halkın demokratik örgütlenmesini sağlayıp, halkı binlerce sivil toplum örgütü ile toplamaları için uyarılarım, önerilerim oldu! Şimdi de söylüyorum; bu kuşatmayı ancak bu şekilde aşabilirsiniz. Baykal'ın kalelerini birer birer düşürdüler. Kürtlerin kalelerini de düşürürler. AKP'nin arkasında ABD dahil uluslararası güçler var. Ordunun bir kısmı da AKP'nin karşısında duramadı. AKP sizin bütün ekonomik olanaklarınızı kesecek. Sonra da halkımıza gidip, bunlar çalışamıyor, bunlar beceriksiz diyecektir, bunun propagandasını yapmaya da başladı. Siz halkınızı başınıza toplayacak, AKP'nin Kürtlere yönelik politikalarını deşifre edeceksiniz, Siyasal İslam'ın Hizbullah pratiğini unutturmayacaksınız.'



APO'NUN YENİ ANAYASA ŞARTI

Sivil anayasa tartışmalarına da değinen Apo, 'Şimdi yeni bir sivil anayasa tartışması var ve bu sivil anayasa halkoyuna sunulacak. Bu konuya ilişkin şimdiden söyleyeyim, demokratik özerklik sağlanmazsa benim oyumun rengi hayırdır. Anayasa değişikliğine ilişkin şimdiye kadar yürüttükleri çalışma ortada; anayasada yapmaya çalıştıkları değişiklikler şekli değişikliklerdir. Özde demokratik bir değişim gerekiyor, ancak özde demokrat değiller. Demokratik özerklik olabilecek en makul ve uygulanabilir yegane çözümdür. Federasyonun da bir çözüm olamayacağını biliyorum' dedi.



 



Kaynak:

275
Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun ve altı akademisyence hazırlanan anayasa taslağının ayrıntıları netleşiyor. Taslak metinde Anayasa’nın 42’nci maddesinden “Atatürk ilke ve inkılaplarına göre eğitim” esasının kaldırıldığı ortaya çıktı. Maddenin, Kürtçe eğitimin seçmeli ders olarak okutulmasını ve yükseköğretimde türbanın kullanılmasını sağlayacak şekilde düzenleneceği biliniyordu.



LAİKLİK YALNIZ KALDI



Anayasa’nın “Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi” başlıklı 42’nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetiminde yapılır” maddesi, “Eğitim ve öğretim, laik ve demokratik ilkelere uygun olarak, çağdaş bilim esaslarına göre yapılır” şeklinde değiştiriliyor. Böylece, eğitimde sadece laiklik ilkesi dikkate alınıyor.



ANAYASA'DA TÜRBAN YASAK DEĞİL Kİ ZATEN



AKP’nin Dengir Mir Mehmet Fırat başkanlığındaki 10 kişilik Sivil Anayasa Komisyonu, taslağı görüşmeye başladı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Fırat, Sivil Anayasa ile ilgili basına açıklama yaptı. Fırat şöyle konuştu: “Meclis’ten hangi oyla çıkarsa çıksın, halk oylamasına sunulacak. Nihai taslak toplumun katkısıyla ortaya çıkacak. Yapılacak katkılardan sonra Türkiye modern bir Anayasa’ya sahip olacaktır. Yeni Anayasa taslağı 1982 Anayasası’na göre daha özgürlükçü. Yargının bağımsızlığı ve hızı artacak. Bir hafta içinde çalışmalarımızı tamamlarız, daha sonra taslağı hazırlayan bilim adamlarını çağıracağız. En geç ay sonunda metin ortaya çıkacaktır. Anayasa’da türban yasağı yok. Bu nedenle ‘Yeni Anayasayı türban yasağını kaldırmak için hazırlıyorlar’ gibi bir yorumu doğru bulmuyorum. Bu konunun türban meselesine indirgenmesi çok yanlış. Türbanın yasaklanmasıyla ilgili üniversitelerde bir yönetmelik bulunuyor. Yoksa Anayasa’da yer almıyor.”



YÜCE DİVAN'A TEMYİZ



Tasarıya göre, TBMM Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Yüce Divan’da yargılanabilecek. Yüce Divan’ın Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üyeleri arasından seçilecek 10 kişiden oluşması öngörülüyor. Başkanlığını da Yargıtay Başkanı’nın yapması düşünülüyor. Yüce Divan kararlarına temyiz yolu açılırken, incelemeyi, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın geriye kalan üyelerinin yapması öneriliyor.



(AKŞAM)

276
1.1881’de 19. yüzyılın bitimine 19 yıl kala doğmuştur.



2. Sağlığında, İngiliz İmparatorluğu hükumeti Atatürk’ün doğum gününü tebrik için Türk Hükumeti’nden sormuş, Atatürk 19 Mayıs 1881 diye yanıtlamış ve kayıtlara böyle geçmiştir.



3. 19'uncu yüzyılda 19 yıl yaşamıştır.



4. 19 yaşında 1900 yılında Harbiye'ye girmiştir.



5. Harb Akademisi’nden aldığı sicil 317-8’dir. Bu rakamların tek tek toplamı 19 eder.



6. 19 Mayıs 1915’te Miralay (Albay) oldu.



7. Atatürk, 19 mart 1916'da Tuğgeneral oldu. Atatürk, Çanakkale savaşı'nda 19'uncu tümen'i komuta etti. 30 nisan 1919'da 9. ordu müfettiŞliĞi'ne atandı, 19 gün sonra Samsun'a çıktı.Samsun'a çıktığında 38 yaşındaydı. ( 19 x 2 = 38 )Atatürk, Samsun'da 19 gün kaldı.



8. Atatürk, 4 temmuz 1919'da Erzurum'a gitti. 19 gün sonra 23 temmuz'da Erzurum Kongresi'ni topladı. Atatürk, 4 eylül 1919 Sivas Kongresi'nden 114 gün sonra 27 aralık 1919'da Ankara'ya gitti. (19 x6=114) Atatürk, İstanbul'a toplam 19 kez geldi.



9. Sakarya Meydan Muharebesi’ni kazandıktan sonra, başarısına karşılık TBMM kendisine olan minnet ve şükranını belirtmek için 19 Eylül 1921’de kabul ettiği özel bir kanunla mareşallik ve gazilik unvanı vermiştir.



10. Harp okulu'nu 20'nci olarak bitirdi. Subaylardan birisi yabancI oldugu için mezun olan 19 subaydan biri oldu. Atatürk, Harp akademisi'nin 57'nci dönemine kaydoldu. ( 19 x 3 = 57 )



12. Atatürk'ün ilk askeri görevi, 19'uncu kolordu komutanlığıdır.



13. 19 Aralık 1904’te bağımsızlık düşüncelerinden ötürü Yıldız Sarayı’na çağırıldı.



14. Çanakkale Savaşları'nın zaferle sonuçlanmasında büyük rol oynayan 19. Fırka’yı (Tümen) kurmuş ve ona komuta etmiştir.



15. Mahiyetindeki komutanlara: “Ben size, taarruz edin demiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda yerimize başka kuvvetler gelebilir.” Demiş ve elindeki pek az kuvvetle 19 Mayıs 1915’e kadar oyalama muharebesi ile düşmanı tutmuştur. Düşman yine Çanakkale’deki başarısızlıkları sonucu 10 Aralık 1915’te Gelibolu Yarımadası’nı boşaltmıştır.



16. Zor bir duruma düşen 7. Ordu’ya komutan tayin edilen M. Kemal, bir düşman saldırışını seziyor ve hazırlanıyordu. Nitekim 19 Eylül sabahı düşman harekete geçti, hem de kat kat üstün kuvvetlerle. Sağındaki ve solundaki kuvvetler epeyce kayıp verdikleri halde M. Kemal zamanında aldığı tedbirlerle kayıp vermekten kurtuldu.



17. 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkacak olan Atatürk’ün bindiği Bandırma vapurunda 19 yolcu vardı. ( 19 Mayıs 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya’nın 19 Mayıs ve Ötesi adlı makalesinden)



18. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu tarihte 3 tane 19 rakamı vardır ki Atatürk’ün ömrü de zaten 3 x 19 ‘dur. 19 Mayıs 1919’da ise 2 X 19= 38 yaşındaydı. 1919 rakamındada 101 tane 19 vardır.



19. 19 yıl Türk milletinin kaderine bilfiil hakim olmuş, Türk milletine baş komutan ve devlet başkanı olarak hizmet etmiştir. ( 1919-1938)



20. Milli Mücadele’ye fiili olarak başlanması için komutanlar ile yaptığı konuşma ve mecliste milli davanın gerçekleşmesi yolunda güdülecek siyasetin karara bağlanma tarihi de 19 Kasım 1919’dur.



21. Millete yayınladığı bir beyanname ile Osmanlı Devleti’nin hayat ve egemenliğinin sona erdiğini belirterek Türk milletini hayat ve bağımsızlığa kavuşturmak için, Ankara’da olağanüstü bir meclis toplanmasını ve Türk milletinin idaresini bu meclise devretmeyi 19 Mart 1920’de kararlaştırmıştır.



22. Hitabet sanatının şaheseri olan Büyük Nutuk’un sonundaki Türk Gençliği’ne Hitabesi de başlangıç cümlesi ile birlikte 19 cümledir.



23. Mustafa Kemal Atatürk, adına 3 aşamada kavuşmuştur, fakat ilginç olanı adındaki harf sayısının "Mustafa Kemal Atatürk” de 19 harftir.



24. Bizler için tarihe geçmiş en önemli sözü : “Ne mutlu Türk’üm diyene” cümlesi de 19 harftir.



25. Dünya için tarihe geçmiş en önemki sözü : “İstikbal Göklerdedir “ Ne rastlantıdır ki Atatürk’ün bu sözleri de 19 harften oluşmaktadır.



26. 10 Kasım 1938’de ( 19 x 2 x 19 ) ( 10 Kasım günü saat 10+9=19 ) 3 x 19= 57 yaşında ölümlü yaşama gözlerini kapamıştır.



27. Cenazesi büyük bir merasimle 19 Kasım 1938 günü Yavuz zırhlısı ile İzmit’e götürülmüştür.



28. En büyük kahramanın ebediyete intikali üzerine arkadaşı ve halefi İsmet İnönü’nün Türk milletine beyannamesi 19 cümledir.



29. Doğum ve ölüm yılları 1881 ve 1938 sayıları 19 sayısının katlarıdır.



30. Atatürk, Selanik'te doĞdu.( Selanik sözcügünün "ebced" hesabiyla degeri 171'dir. 9 x 19 =171 )



31. 1881, rumi takvime göre 1297'dir. ( 1 + 2 + 9 + 7 = 19 )



32. Atatürk'ün nüfus cüzdanı numarası : 993814 ( 19x52306=993814 )



33. Atatürk'ün Latife Hanım ile olan evliliği 912 gün sürdü. ( 19x48=912 )



34. TBMM'nin ilk kütüğündeki sıra numarası 19'dur.



35. Atatürk'ün cenaze töreninde Chopin'in 19 notalı 19'uncu marşı çalındı.



36. Atatürk'e verilen madalyalarin toplami 19'dur.



37. Atatürk, 19.000 tl. nakit miras bıraktı.



38. Atatürk'ün, İstanbul Akaretler yokuşu'nda oturdugu evinin numarasi 76 idi.( 19 x 4 = 76 )ilginçtir...



39. İlk 19 yılda hazırlandı(eğitim), 19 yılda siyaset ve askerlik alanında savaştı(savaş ), üçüncü 19 yılda devlet başkanı sıfatı ile hizmet etti(yönetim) ( 3 x 19= 57 ).

277
Yıllardır bitmeyen ordu-siyaset ilişkisine cevabı Atatürk'ün verdiği ortaya çıktı. Atatürk, Milli Mücadele'nin adımlarını attığı Minber gazetesinde görüşlerini net ortaya koymuş.







Atatürk'ün ilk gazetesi Minber'deki yazılar, 89 yıl sonra Erzincan Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Doç. Erol Kaya tarafından kitap haline getirildi. Minber'de 19 Kasım 1918'de yayımlanan röportajın Yeni Aktüel'de günümüz Türkçesi ile yayımlandığı röportajın tam metni şöyle:



Üç gün önce son görevi olan Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığı'nı bırakarak İstanbul'a gelen Fahri Yaver Mustafa Kemal Paşa Hazretleriyle bir görüşme yapması için bir muhabirimizi Paşa'nın nezdine gönderdik. Osmanlı Devleti tarafından mütareke yapılması üzerine, mütareke şartlarının uygulanma biçimleri hakkında merkezle görüşmelerde bulunmak üzere İstanbul'a gelmiş ise de, Yıldırım Ordular Grubu'nun kaldırılması ile görevi sona ermiştir. Mustafa Kemal Paşa'nın muhabirimiz ile yaptığı kıymetli görüşme aşağıdadır:



MİNBER'DEN...

-Siyasi durumumuz hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyim?

- Ben siyasetle yalnız 329 senesinde Sofya ve aynı zamanda Belgrat ve Çetine ataşemiliterlikleri görevinde bulunduğum bir sene içerisinde ilgilendim ve ilgilenme amacım da siyasi olmayıp askeri-siyasi bir durum idi. Bu ilgim dışında bütün hayatım Trablusgarb'da, Balkan Savaşları'nda savaş meydanlarında askerlikle geçmiştir.



Her ne kadar kendimde ordulardan, muharebelerden ve askeri hususlardan bahsetmek için kuvvetli bir selahiyet görüyorsam da siyasetten bahsetmek hususunu ilgililere bırakmayı uygun buluyorum. Ancak bu sözlerimle, aziz vatanımızın ve bahtsız milletimizin kurtuluş ve menfaatine yönelik olarak, içinde bulunduğumuz dönemin farklı safhalarında ilgisiz kaldığımı söylemek istemiyorum. Bu konuda farklı dönemlere ait düşüncelerimin ve bu düşüncelerin gerektirdiği araştırmaların bir özetini ve sonucunu ifade etmem gerekirse diyebilirim ki; ben en iyi siyasetin her anlamda en kuvvetli olmak olduğuna inanırım.



En kuvvetli olmak tabirinden kastım, yalnızca silah olarak kuvvetli olmak anlaşılmamalı. Aksine, asker olmama rağmen diyebilirim ki, silah kuvveti, kuvvetler değerlendirmesini meydana getiren unsurların sonuncusudur. Benim kastettiğim; manen, ilmen, fennen, ahlâken kuvvetli olmaktır. Çünkü bu saydığım hususlardan mahrum olan bir milletin bütün fertlerinin en son silahlarla donanmış olduğunu kabul etsek bile, kuvvetli olduğunu kabul etmek doğru olmaz.







Bugünkü insanlık alemi içinde mevki sahibi olabilmek için elbette sadece silah kuvvetine sahip olmak yeterli değildir. Benim düşünceme göre, kuvvetli bir ordu dendiği zaman anlaşılması gereken manâ, her ferdi, özellikle subayı ve kumandanı, fen ilmi ve medeni alemin gereklerine göre yetişmiş ve bunlara göre düşünce ve hareketlerini uygulayan ordudur. Yüksek ahlâkta bir heyettir. Şüphesiz ki tek amacı, vazifesi, düşüncesi ve hazırlığı vatanı savunmak olan bu heyet, memleketin siyasetini idare edenlerin verecekleri karara göre faaliyete geçer.





Ordulara komuta etmiş bir asker sıfatıyla bu nokta-i nazardan siyasetle temas etmiş olabilirim. Memleketi ve milleti çok iyi tanıyan ve muhtaç olduğu ilerlemeye kavuşması için huzur ve sükun içinde, fakat hürriyet ve istiklali korunmuş bir durumda çok çalışmak gerektiğine inanmış biri olarak, bu düşüncelerimi karşılayacak, yani bize huzur ve sükûn verecek ilişkilere ve dostluklara ciddi anlamda taraftarım.



-İngilizlerle ilgili düşünceleriniz hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

- Bu savaşta İngilizlerle Arıburnu, Anafarta ve Filistin cephelerinde karşı karşıya gelip savaştım. Ben gerek bu cephelerde ve gerekse daha önce bahsettiğim cephelerde sürekli vatanın müdafaasından ibaret bir görev yaptım. Bununla birlikte kalbimde nefret ve düşmanlık düşünceleri yer bulmamıştır. Osmanlı milletinin hürriyetine ve devletimizin bağımsızlığına hürmet ve saygı gösterdikleri takdirde yalnız benim için değil bütün Osmanlı milleti için İngilizlerden daha hayırlı bir dost olmayacağı kanaati tabiidir.



-Memlekette en son meydana gelen fikir hareketlerini nasıl buluyorsunuz?

- Savaş meydanlarından İstanbul'a döneli iki gündür. Karargâhımın bulunduğu Adana'da fikir hareketlerini incelemeye vakit bulamadım. Bunun için henüz bu konuda bir şey söyleyemem.









Yeni Aktüel

278

   Alıntı:
   
   
      
         
            Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun ve altı akademisyence hazırlanan anayasa taslağının ayrıntıları netleşiyor.



Taslak metinde Anayasa'nın 42'nci maddesinden “Atatürk ilke ve inkılaplarına göre eğitim” esasının kaldırıldığı ortaya çıktı. Akşam gazetesinin haberine göre, maddenin Kürtçe eğitimin seçmeli ders olarak okutulmasını ve yükseköğretimde türbanın kullanılmasını sağlayacak şekilde düzenleneceği biliniyordu.



LAİKLİK YALNIZ KALDI



Anayasa'nın “Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi” başlıklı 42'nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetiminde yapılır” maddesi, “Eğitim ve öğretim, laik ve demokratik ilkelere uygun olarak, çağdaş bilim esaslarına göre yapılır” şeklinde değiştiriliyor. Böylece, eğitimde sadece laiklik ilkesi dikkate alınıyor.
         
      
   
   




Yok böyle bir iş!! Eskiden bir kaleyi ele geçirmenin en iyi yolu onu gizlice içten fethetmekti! ŞİMDİ DE BAZILARI BUNUN İÇİN UĞRAŞIYORLAR!!  



YAZIKLAR OLSUN!![/b]

279
Atatürk Ve Tarih Takvimi



ÇOK GÜZEL VE NEFİS BİR ÇALIŞMA. AŞAĞIDAKİ LİNKE TIKLAYIN, HERHANGİ BİR GÜNÜN ÜZERİNE TEKRAR TIKLAYIN. O GÜNDE NELER OLMUŞ HEPSİ ÖNÜNÜZDE. ESEN VE GÜZEL KALIN.



Emeği geçenlere teşekkürler….

Fikiryolu




280
ATATÜRK portresinin PC ortamında müthiş çizimi...... İzleyin mutlaka...




281
ATATÜRK Ve Trikopis



Büyük Taarruz esnasında Gazi’nin yanında bulunan arkadaşları, Yunan Kuvvetleri Komutanı General Trikopis’in Başkomutan Çadırı’na nasıl getirildiğini şöyle anlattılar:

Trikopis, diğer esir kolordu ve tümen komutanları ile birlikte Gazi’nin huzuruna çıkarıldıkları zaman, hepsi çok heyecanlı ve bitkin halde imişler. Gazi, bunları oturtmuş, kendilerini teselli için bu gibi yenilgilerin tarihte örnekleri olduğunu,

sevk ve idareyi eksiksiz yapmış iseler vicdanen rahat olabileceklerini söylediği zaman, Trikopis:

-Askeri görevimi tamamen yaptığıma eminim. Fakat asıl görevimi maalesef yapamadım, diye intihar edemediğini anlatmak

isterken, Gazi:

-O size ait bir düşüncedir, diye sözünü kesmiş ve harita üzerinde:

-Şurada bir tümeniniz vardı. Niçin onu şuraya almadınız. Filan yerdeki kuvvetlerinizi falan yere sürseydiniz daha iyi olmaz mıydı? Gibi bazı eleştiriler yapmış, Trikopis:

-Ben öyle hareket etmek için emir verdim. Fakat (yanındaki Kolordu Komutanı’nı göstererek) bu yapamadı, demiş.

Bu görüşmeler olurken esir komutan yavaşça yanında bulunan subaylarımızdan birine:

-Bizim ile konuşan bu general kimdir? diye sormuş, subay:

-Başkomutan Mustafa Kemal, deyince adam hayrete düşmüş:

-Şimdi anladım biz niçin mağlup olduk! Bizim Başkomutan İzmir’de vapurda oturuyordu, diyerek derdini dökmüş.





282
Korku; bilinenin aksine en iyi en çok korkanların suratında gizlenir. Ne kadar çok korkaksanız, korkularınızı da o kadar iyi gizleyebilirsiniz. Çünkü ister istemez korkuyla korkaklık arasındaki yalın bağ sizi inisiye eder ve bu durum böylece sizi korkaklığınızla barıştırarak, kendi iç dünyanızın en büyük korkağı yaparken bunun telafi bedeli olarakta sizin dışınızdaki herkesi ise gözünüzü bile kırpmadan öldürebileceğiniz kurbanlarınız haline getirir.



Ve sonuç hiç değişmez; En büyük günahı, korkunun egemenliğinde en çok korkanlar işler.



O yüzdendir ki tarih, cellatlarını hep mazlumların korkaklarından seçer.

Tam zamanını hatırlamıyorum ama sanırım gösterime girdiği yıllarda izlemiştim; Ulis'in Bakışı'nı.



Yönetmenliğini; Angelopoulos yaptığı. hafızamın derinliklerinde kalan görsel şölen kıvamındaki bu filmle ilgili bir yazı hazırlamayı hep düşünmüşümdür. Ancak konusunu hiç böyle tasarlamamıştım. Kısmet.



Film kısaca; 1905 yılında Balkanlar’daki günlük hayatı ilk kez filme alan Miltiades ve Yannakis Manakia kardeşlerin çektiği söylenilen filmlerin izini süren bir yönetmenin yaptığı yolculukta, bütünüyle Balkan Coğrafyasının yakın zamanda yaşadığı trajedilere tanıklığını içli bir dille anlatıyor. Dağılan Sovyetler sonrasını, Yugoslavya'nın parçalanmasının ardından Avrupa nın göbeğindeki Sırp katliamlarını ve diğer yakın tarih balkanların geçirdiği dramatik değişimleri.



Ancak film boyunca beni en çok etkileyen sahne; Sovyet doğu bloğuna bağlı ülkeler tek tek dağılıp kendilerini kapitalizmin kucağına atarken eski rejimin simgelerinin de birer birer ortadan kaldırılmasının anlatıldığı sahne olmuştur. Yönetmen bir dönem balkan coğrafyasına damgasını vurmuş bu eski rejimin ideolojik simgelerinin arkasından ağıt niteliğinde el sallamıştır bu sahnede.



Sahne yerinden sökülen büyük bir Lenin heykelinin bir nehir gemisiyle Tuna nehri boyunca geçişini gösterir. Uzun bir yolculuktur bu, Nehrin geçtiği şehirlerde Tuna kenarına toplanan insanlar bazen kızgınlıkla bazende saygıyla bakarlar bu büyük devasa heykele.



Film eleştirmeni değilim ama zannımca yönetmen bu uzun sahneyle Balkan coğrafyasını terkeden sosyalist leninist ideolojiye son saygı duruşunu yapmıştır. Çünkü Lenin sanki yıılar önce değilde taşınan o heykeli ile yeni ölmüştür.

 



Bana göre; Bu filmde arkasından ağıdı yakılan Leninizme ve onun kuramcısı Lenin’e ilk kurşunu, dünyanın sayılı korkaklarından Stalin sıkmıştır.



Çünkü onun kafası hiç bir zaman Lenin’in yapmaya çalıştığı şeyleri alabilecek ve anlayabilecek seviyede olamamıştır ve bu yüzden hiç bir zaman gerçekten anlayamadığı ve kavrayamadığı bu ideolojiden ürkmüş ve Lenin sonrası Leninizmin oluşturduğu bütün değerleri alaşağı etmeye başlamıştır.



Oluşturduğu kişi kültü sayesinde varlığını hem devrimin hemde insanlığın bütün değerlerinin önüne koyarak, kendinden bir put yaratmıştır. Tapınmayanları ise hain ve düşman saymış ve tüm muhaliflerini çeşitli şekillerde yoketmiştir.



Korkularından kurtulamayan Stalin; korktukça öldüren, öldürdükçe korkan, bu fasit daireden bir türlü çıkamamış; Başta Kırım Türk’leri olmak üzere, Kafkas lardaki çoğunluğu Türkler olan yüzbinlerce insanı hem sürgünlerle hem toplu katliamlarla yokederek, tarihe geçen sayılı büyük korkaklardan olmayı başarmıştır. Takipçileri Kruşçev ve Brejnev de; her ne kadar Anti Stalinci görünselerde,en az onun kadar korkmuş olarak bu sefer kişi kültü yerine parti kültünü inşaa etmişler ve sadece Komünist yöneticilerden oluşan ayrıcalıklı bir tabakanın inşaasına girişmişlerdir.



Sosyalist Sovyet deneyiminin; Stalinle başlayan bu karşı devrimci sürecinin son korkağı ise Gorbaçov olmuş, uzunca br süredir restore edilen kapitalizme bu coğrafyanın düşünsel ve ideolojik manada tam entegrasyonunu sağlayan ilkelere imzasını atmıştır.



Kuşkusuz amacımız çöküşe uğrayan bir idelojik deneyimin toplumsal tarihsel haklılık yada haksızlık değerlendirmesini yapmak değildir. Burada yapılmak istenen tarihsel olarak kısada sürse Sosyalist inşaanın içerden uğradığı ihanet niteliğindeki ideolojik saldırı süreçlerinin satır başlarını göstermiş olmaktır.



Bunu yapış nedenimiz; yine tarihte büyük dönüşümleri tarif ederken Hegel’in ''Tarihte büyük olaylar tekerrür eder’’ ifadesine ek olarak,Marks’ın ilave ettiği ‘’Ama birincisi trajedi,ikincisi komedi olarak yaşanır'' söyleminin, ikinci kısmının ülkemiz tarafından bizzati bugünlerde yaşanıyor olmasını, siz değerli okuyuculara göstermektir.



Birincisi dünya tarihine gerçekten damgasını vuran Sosyalist Sovyet deneyiminin gerek içerden gerekse doğrudan karşı cepheden uğratıldığı ideolojik deformasyon sonucu tarih sahnesinden çekilmek zorunda bırakılmış olmasıdır ki.



Diğer hiç bir şeyi saymasak bile, bu yıllarda katledilen yüzbinlerce insanın bizzati kendisi yeterince trajedi oluşturmuştur.



İkincisi ise yine tüm dünyanın yaşadığı büyük etkileşim açısından tarihin en önemli dönemeçlerinden olan Türkiye Kurtuluş Savaşı'nın ve sonrasında oluşan bağımsız Ulus devlet Türkiye Cumhuriyeti'nin, sadece kuruluş felsefesi değil, aynı zamanda özgürlüğünün teminatı olan ideolojik formasyonu Kemalizmin uğradığı saldırıdır ki. En azından benim için bu saldırı büyük bir komedidir. Çünkü bu kampanyanın; hazırlayıcıları, sunucuları, oyuncuları, asıl işi nabız tutuculuk olan sözde muhalifleri,hepsi, herbiri, bu işi yaparken korkudan çıkardıkları yusuf yusuf sesiyle pek bir komiktirler.



Seçimlerin hemen ardından ;doğan görünümlü şahin gibi modifiye edilmiş Kemalist görünümlü belliki Soroscu Üskül; Yeni anayasa önerisini yaparken;



''Kemalizmi bitirmezsek Batıyla tam entegre olamayız,batarız, biteriz''



temel korkusu iliklerini kadar işlemiş olarak, tıpkı kendisi gibi renksiz, dumansız ve Kemalizm'den arındırılmış ''sivil'' bir anayasa önerisi yaptı.



İzledim. sesinin titremesi komikti.



Ardından AKP nin yetkili organları bu açıklamaya sözde mesafeli bir duruş sergilediler.



Açıklaması kendisini bağlar dediler. Onlarıda izledim. ''İstemem yan cebime koy'' halleriyle onlarda çok komiktiler.



Sonra Anayasanın taslak çalışması sırasında Doğan Medyasının hep bir ağızdan;



''Öyle birşey yokmuş yeni Anayasamızda Atatürkçülük olacak''



yollu manşetlerine ise, bayağı bir güldüm. Ardından AKP nin yetkili anayasa hazırlayıcısı Özbudun'un taslağı çıktı meydana; ''Atatürk var, Altı ok yok'' gibi birşeyler yazdı,



Doğanın gazeteleri ''kulislerden sızan haberlere'' göre.



''Sadece Altı ok yokmuş canım o kadar paniğe gerek yok''



söylemiyle arka planda ''bunlar zaten sadece parti ideolojisi , olmasada olur'' diyerek indirgemeci bir mantıkla Kemalizm deyince sadece Laikliği yada sadece Milliyetçiliği anlayacak kadar bilgisiz olan ‘’Kemalistleri’’ rahatlatmaya çalışmaları da bilhassa komikti.

 



Nihayetinde istedikleri Anayasayı istedikleri biçimde çıkartacaklar; Kemalizm'den ilk ciddi kopuşla; Batı sermayesi ve yerli avanesine tam entegrasyonu sağlamış olacaklar böylece. Türkiye'de satılmadık peşkeş çekilmedik bir tek kurum, bir tek yer altı ve yer üstü kaynak kalmamacasına devam ettikleri bu karşı devrim yolunda tıpkı Gorbaçov gibi tam teslimiyetin ilkelerini koymak için çıkartacaklar Anayasadan Kemalizm'i.



Belki buda kesmeyecek onları; Tıpkı Lenin'in sökülen heykelleri gibi ''nasılsa ideolojik olarak artık yok heykelleride olmasın'' deyip sökecekler heykellerini.



Kimbilir, sonra belki boğazdan geçip gitsin diye dolduracaklar gemilere, arkalarındaki %46 lık kamuoyu ile geldikleri iktidarlarına güvenip.



İşte sevgili okuyucu, kusura bakmayın ben yine gülmeye başlayacağım bu noktada katıla katıla. Çünkü tıpkı Kurtuluş Savaşı öncesi İstanbul'u işgale gelen İngiliz muhriplerine bakan gibi bakacak bu heykeller konulmak istedikleri gemilere ve yine aynı ses yankılanacak boğazın serin sularında; ''Geldikleri gibi giderler''







AÇIKİSTİHBARAT

284
Atatürk ve Diğer Türk Önderlerimiz / AtatÜrk......
« : 25 Şubat 2011, 17:36:34 »
Arkadaşlar arşivimde Ata'mla ilgili daha yüzlerce fotoğraf bulunmakta... Ve eğer talep olursa tamamını buradan sizlerle paylaşmak istiyorum.....




285
Atatürk ve Diğer Türk Önderlerimiz / AtatÜrk
« : 25 Şubat 2011, 17:36:30 »
Arkadaşlar merhaba...

Ben burada Ata' yla ilgili her türlü bilgi ve dökümanın toplanabileceği bir bölüme ilk adımı atmak isterim...

Destek var mı? Nedersiniz???

286
Zafer Üskül’ün, “Anayasa’dan Atatürk milliyetçiliğini çıkaralım” sözleri, daha eski bir tartışmayı hatırlattı!

Foreign Affairs dergisinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Avrupa Birliği’ne bakışıyla ilgili ortak bir makale yayınlayan üç yazar; Ersin Aydınlı, Nihat Ali Özcan ve Doğan Akyaz, “AB süreci, ordunun Türkiye’ye dönük tehditleri bertaraf etmeyi amaçlayan ideolojisini sürdürme gereği duymadığı bir noktaya gelirse, TSK Kemalizmi de yeniden tanımlar” ifadesini kullanmışlardı!



***



Aslında “Egemenlik kavramı değişmiştir” veya “Egemenliğin devri tartışılmalıdır”, hatta “TSK’nın Avrupa Birliği’ne karşı olduğunu söyleyeni Allah çarpar” gibi sözler, bu tanımlama girişiminin yeni bir şey olmadığını göstermektedir.

Bu yönelimin gerek Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, gerek Atatürk ideallerini içtenlikle sahip çıkan aydınlarda ve gerekse Türk halkında taban bulduğunu söylemek mümkün değildir. Bu yönelim, milli ülkülerin ortadan kaldırılması sonucunu doğurur.

Bu yönelim, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini ortadan kaldırmak, hatta Türkiye’yi ortadan kaldırmak sonucunu dahi getirebilir.

Şu var ki, “Atatürkçülük; tam bağımsızlık, millet egemenliği, hukukun üstünlüğü ve ulus devlet genel ilkelerine dayanır” ise, hiçbir emir komuta zinciri ile bu ilkeler yeniden tanımlanamaz. Bir milletin varlığını ilgilendiren böyle ciddi bir konuda hiç bir kurum veya kuruluş karar alamaz. Çünkü milletin geleceğine milletin kendisi karar verir. Bu karar, milletin ortak ruhundan çıkar! Millet, kimseye bu konuda bir yetki vermemiştir! Kemalizmi veya cumhuriyetin kuruluş felsefesini yeniden tanımlamak gerekirse, bu, Atatürk’ün yaptığı gibi, “milletin vicdanında ve geleceğinde bulunan büyük gelişme kabiliyetini, bir millî sır gibi vicdanında taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetini hisseden” ve milletinin bütün özelliklerini kendi bünyesinde bulunduran; milletini omuzlarında taşıyan insanların işidir!



***



Peki neden hâlâ Atatürk hedef alınıyor?

Suat İlhan, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini incelerken şu tarihi tespiti yapmıştı:

“Atatürk devriminden yani 1920’den önce, bugün Batı dediğimiz medeniyetin elindeki topraklar, 25.5 milyon mil kare idi. 1993’te bu rakam 12.7 milyon mil kareye, yani yarısına düşmüştür.

İslam dünyası ise 1920’de 1.8 milyon mil kare üzerinde egemenlik sahibiydi. 1993’te İslam dünyasının sahip olduğu topraklar 11 milyon mil kareye yükselmiştir.”

İşte, 1923’den beri süren mücadeleyi, kimin kazandığı bu rakamlarla ortadadır. Avrupalılar, Amerikalılar, Atatürk adını duyunca, bu yüzden ifrit kesiliyor. Çünkü İslâm dünyasını ayağa kaldıran güç, Atatürk modelidir!

Bugün ABD ve AB, hedef tahtasına İslâm’ı düşman olarak yerleştirdi ve Afganistan ve Irak işgallerine girişti. İslâm Dünyası’nı, yani enerji coğrafyasını ele geçirmeleri, Türkiye’yi ele geçirmelerine bağlıdır. Türkiye’yi ancak işbirlikçi bir ılımlı İslâm modeli ile elde edebilirlerdi. Türkiye elde edilince İslâm dünyasının içine Truva atı olarak sokulacaktır. Bunun için Atatürk’ü yıkmaya çalışıyorlar!

Çünkü Atatürk, Türkiye’nin sigortası, Türkiye ise İslâm dünyasının en büyük

güvencesidir!



kaynak: Yeniçağ gazetesi

287
"AKP'nin hukukçusu Prof. Zafer Üskül, "Bu ifadelerin sivil anayasada yer almaması onların önemini azaltmaz" dedi..

      AKP'nin hukukçusu Prof. Dr. Zafer Ülkül, SABAH gazetesinde güne damga vuran şu sözleri söyledi:

     



* Sivil ve renksiz bir anayasayı savunuyorsunuz, ne demek bu? Demokrasi dışı yöntemlerle yapılan anayasalar çok eleştiri konusu oluyor ve benimsenmiyor. Renksiz bir anayasa lazım. Herhangi bir ideolojiyi öngörmeyen, dayatmayan bir anayasa lazım.

     

* 1982 Anayasası Kemalizm ideolojisini mi yansıtıyor? Anayasanın başlangıç bölümünde ve birçok maddesinde bu var. Yeminde de var mesela. Atatürk milliyetçiliği var, Atatürk ilke ve inkılapları var. Bütün bu kavramlar, Anayasa Mahkemesi'nin yasaları denetlemesi sırasında temel alınıyor. Dolayısıyla ideolojiler, siyasi partilerin işidir. Her siyasi parti kendine özgü bir ideolojiyi savunabilir, savunmalıdır. Farklılıklar öyle ortaya çıkacaktır. Kemalist bir parti de kurulabilir, kurulmalıdır da. Bunu destekleyecek insanlar çıkar. Ama anayasalar bütün bu ideolojilere eşit mesafede durmalıdır. Renksiz olmalıdır. Biz bunu renksiz bir anayasa olarak tanımlıyoruz. Avrupa anayasa anlayışı da böyledir.

     

* Atatürk milliyetçiliği ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık yer alıyor. Bu ifadelerin çıkarılması mı gerekecek? Yer almaması doğru olur diye düşünüyorum. Bu bir eksiklik değildir. Mustafa Kemal Atatürk'ün bütün ulusun önderi olduğu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bu ortak değerdir. Bu herkesin sahip olması gereken ortak değerdir. Mustafa Kemal Atatürk başka bir şeydir, Kemalizm veya Atatürkçülük başka bir şeydir. Anayasa bu anlamda Kemalizm ideolojisinin izini taşıyor.

     

* Anayasa militarist bir mantıkla yapıldığında da daha demokratik olabilir. Örneğin 1961 Anayasası'nın birçok sivil anayasadan daha demokratik olduğu söylenir. 1961 Anayasası tabii ki bir önceki anayasaya göre demokratik hak ve özgürlükler bakımından önemli gelişmeler sağlamıştır. Ama MGK'yı anayasal olarak kuran da 1961 Anayasası'dır. Askeri Yargıtayı bir kurum olarak kuran da. Düşünce özgürlüğünün önünde sınırlar koyan da.

     

* Hangi kurumların öncelikle değişmesi gerekiyor? Örneğin yargı. Bütün idari işlemlerin yargı denetimine tabi tutulması gerekmektedir. Örneğin Yüksek Askeri Şura, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları. Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi, Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru hakkını kabul etmesini sağlayacak bir düzenleme. İki daireden oluşan anayasa.

     

* MGK da şu andaki anayasanın bir kuruluşu? Milli Güvenlik Kurulu'nun anayasada olması şart değildir. Bu, 1940'lı yıllarda olduğu gibi yasayla düzenlenebilir."

"

kaynak milliywt gazetesi







sizce????

288
'Anayasada Atatürk ilke ve inkılaplarına gerek yok 27 Temmuz 2007

 

 

 

 

AKP'nin hukukçusu Prof. Zafer Üskül, "Bu ifadelerin sivil anayasada yer almaması onların önemini azaltmaz" dedi.





AKP'nin hukukçu milletvekili Prof. Dr. Zafer Ülkül, kafasındaki "sivil ve renksiz anayasa"yı tanımlarken, anayasanın başlangıç kısmında ve maddelerinde Kemalizm ideolojisinin yansımaları olan "Atatürk milliyetçiliği" ve "Atatürk ilke ve inkılapları" gibi kavramların yer almasının gereksiz olduğunu savundu. Üskül'ün, sorulara verdiği yanıtlar şöyle:



* Sivil ve renksiz bir anayasayı savunuyorsunuz, ne demek bu? Demokrasi dışı yöntemlerle yapılan anayasalar çok eleştiri konusu oluyor ve benimsenmiyor. Renksiz bir anayasa lazım. Herhangi bir ideolojiyi öngörmeyen, dayatmayan bir anayasa lazım.



* 1982 Anayasası Kemalizm ideolojisini mi yansıtıyor? Anayasanın başlangıç bölümünde ve birçok maddesinde bu var. Yeminde de var mesela. Atatürk milliyetçiliği var, Atatürk ilke ve inkılapları var. Bütün bu kavramlar, Anayasa Mahkemesi'nin yasaları denetlemesi sırasında temel alınıyor. Dolayısıyla ideolojiler, siyasi partilerin işidir. Her siyasi parti kendine özgü bir ideolojiyi savunabilir, savunmalıdır. Farklılıklar öyle ortaya çıkacaktır. Kemalist bir parti de kurulabilir, kurulmalıdır da. Bunu destekleyecek insanlar çıkar. Ama anayasalar bütün bu ideolojilere eşit mesafede durmalıdır. Renksiz olmalıdır. Biz bunu renksiz bir anayasa olarak tanımlıyoruz. Avrupa anayasa anlayışı da böyledir.



* Atatürk milliyetçiliği ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık yer alıyor. Bu ifadelerin çıkarılması mı gerekecek? Yer almaması doğru olur diye düşünüyorum. Bu bir eksiklik değildir. Mustafa Kemal Atatürk'ün bütün ulusun önderi olduğu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bu ortak değerdir. Bu herkesin sahip olması gereken ortak değerdir. Mustafa Kemal Atatürk başka bir şeydir, Kemalizm veya Atatürkçülük başka bir şeydir. Anayasa bu anlamda Kemalizm ideolojisinin izini taşıyor.



* Anayasa militarist bir mantıkla yapıldığında da daha demokratik olabilir. Örneğin 1961 Anayasası'nın birçok sivil anayasadan daha demokratik olduğu söylenir. 1961 Anayasası tabii ki bir önceki anayasaya göre demokratik hak ve özgürlükler bakımından önemli gelişmeler sağlamıştır. Ama MGK'yı anayasal olarak kuran da 1961 Anayasası'dır. Askeri Yargıtayı bir kurum olarak kuran da. Düşünce özgürlüğünün önünde sınırlar koyan da.



* Hangi kurumların öncelikle değişmesi gerekiyor? Örneğin yargı. Bütün idari işlemlerin yargı denetimine tabi tutulması gerekmektedir. Örneğin Yüksek Askeri Şura, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları. Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi, Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru hakkını kabul etmesini sağlayacak bir düzenleme. İki daireden oluşan anayasa.



* MGK da şu andaki anayasanın bir kuruluşu? Milli Güvenlik Kurulu'nun anayasada olması şart değildir. Bu, 1940'lı yıllarda olduğu gibi yasayla düzenlenebilir.

 



kaynak:

289
[50 mesajı olmayan foruma link yollayamaz, mesajınızdan linki silip tekrar deneyiniz.]

Sayfa: 1 ... 16 17 18 ... 99