Forum Zero
ForumZero

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Zero

Sayfa: 1 ... 13 14 15 ... 99
222
Atatürk ve Diğer Türk Önderlerimiz / AtatÜrk
« : 25 Şubat 2011, 17:40:48 »
Umarim beğenirsiniz

Atatürk ve LaikLik iLe iLgiLi hazirLanmiş bir sLayt


223
Trabzon'un Beşikdüzü ilçesindeki Merkez Camii İmamı Sezai Yaşar, yakasında Atatürk rozeti ile gelen Ömer Atalar (80)'a, "Bunu takıp camiye gelmeyin, günah işliyorsunuz" dedi. İmam Yaşar, rozetle namaz kılmanın caiz olmadığını öne sürerken, Trabzon Müftüsü Ahmet Bulut, "Rozetle namaz kılmanın dinen sakıncası yok" diye konuştu.



İmam Yaşar, yakasında Atatürk rozetiyle camiye gelen Atalar'a, yakada rozetle namaz kılmanın dini yönden sakıncası olduğunu söyledi. Tüm vakit namazlarını camide kıldığını ve bugüne kadar böyle bir uyarıyla karşılaşmadığını belirten Atalar, "Yakamda Atatürk’ün rozetini gören imam, ‘Bunu takıp da camiye gelmeyin. Resimle camiye gelinmez’ dedi. Bu söz karşısında çok üzüldüm ve cami içinde olduğumuz için tartışmaya girmek istemedim. ‘Rozetin kime ne zararı var?’ dedim. İmam da, ‘Burası Allah'ın evidir. Resimle buraya girmek mahsurludur’ yanıtını verdi. Ama ben yine de rozetle camiye giriyorum ve namazımı kılıyorum" diye konuştu. Yaşar, DHA muhabirinin sorularını telefonla yanıtlarken cemaate sadece bir tavsiyede bulunduğunu söyledi. Rozetle namaz kılmak uygun olmadığını ileri süren Yaşar, "Ben sadece namaz kılarken rozeti çıkarmalarını, kıldıktan sonra takmalarının daha uygun olduğunu belirttim. Masumane bir uyarıydı, tavsiyede bulundum. Dinimiz gereğince rozetle namaz kılınmaması gerektiği belirttim. Zaten dinimizde de böyle şeylerle namaz kılınmaması gerektiği vurgulanıyor" dedi.



 



Sakıncası yok



Trabzon Müftüsü Bulut ise, Atatürk rozeti veya herhangi bir rozetle namaz kılmanın dini açıdan sakıncası olmadığını söyledi. Bulut, rozetle namaz kılınabileceğini, bunun dini açıdan ‘caiz' olduğunu anlatırken, "Zaten Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yayınladığı ilmihallerde bu konu açıkca yazılmış. Rozetle namaz kılmanın hiçbir sakıncası yok. Bu konuda bize bir şikayet ulaşmadı. Bu nedenle şu anda herhangi bir soruşturma söz konusu değil" diye konuştu.




BAHADIR ÖKTEM Trabzon DHA

224
Trabzon'un Beşikdüzü İlçesi Merkez Camii İmamı Sezai Yaşar, yakasında Atatürk rozeti ile gelen 80 yaşındaki Ömer Atalar'a, “Bunu takıp camiye gelmeyin, günah işliyorsunuz” dedi. İmam Sezai Yaşar, rozetle namaz kılmanın caiz olmadığını öne sürerken, Trabzon Müftüsü Ahmet Bulut, “Rozetle namaz kılmanın dinen sakıncası yok” dedi.





Beşikdüzü İlçesi'ndeki Merkez Camii imamı Sezai Yaşar, yakasında küçük Atatürk rozetiyle camiye gelen Ömer Atalar'a, yakada rozetle namaz kılmanın dini yönden sakıncası olduğunu söyledi. Tüm vakit namazlarını camide kıldığını ve bugüne kadar böyle bir uyarıyla karşılaşmadığını belirten Ömer Atalar, “Yakamda Atatürk’ün rozetini gören imam, ‘Bunu takıp da camiye gelmeyin. Resimle camiye gelinmez’ dedi. Bu söz karşısında çok üzüldüm ve cami içinde olduğumuz için tartışmaya girmek istemedim. ‘Rozetin kime ne zararı var?’ dedim. İmam da, ‘Burası Allah'ın evidir. Resimle buraya girmek mahsurludur’ yanıtını verdi. Ama ben yine de rozetle camiye giriyorum ve namazımı kılıyorum” dedi.    



Beşikdüzü Merkez Camii imamı Sezai Yaşar, cemaate sadece bir tavsiyede bulunduğunu söyledi. Rozetle namaz kılmak uygun olmadığını ileri süren imam Sezai Yaşar, “Ben sadece namaz kılarken rozeti çıkarmalarını, kıldıktan sonra takmalarının daha uygun olduğunu belirttim. Masumane bir uyarıydı, tavsiyede bulundum. Dinimiz gereğince rozetle namaz kılınmaması gerektiği belirttim. Zaten dinimizde de böyle şeylerle namaz kılınmaması gerektiği vurgulanıyor” diye konuştu.    



MÜFTÜ: SAKINCASI YOK





Trabzon Müftüsü Ahmet Bulut ise, Atatürk rozeti veya herhangi bir rozetle namaz kılmanın dini açıdan sakıncası olmadığını söyledi.





Müftü Bulut, rozetle namaz kılınabileceğini, bunun dini açıdan ‘caiz' olduğunu anlatırken, “Zaten Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yayınladığı ilmihallerde bu konu açıkca yazılmış. Rozetle namaz kılmanın hiçbir sakıncası yok” dedi.





Müftü Bulut, bu konuda kendilerine bir şikayet ulaşmadığını, bu nedenle şu anda herhangi bir soruşturmanın söz konusu olmadığını sözlerine ekledi.






Hürriyet

225
Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğinde Atatürk köşesi şartı kaldırıldı. Özel okullarda kurucu olmak için "Ahlaken kötü şöhretli olmama" şartı da çıkarıldı



Milli olan her şeye savaş açan hükümet Atatürke de el attı. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından yapılan yönetmelik değişikliğiyle, "Atatürk Köşesi"nin özel öğretim kurumlarının yönetim bölümünde bulunması zorunluluğu ortadan kaldırıldı. Özel okulların hangi mekânlarında kılık - kıyafet kurallarına uyulmasının zorunlu olduğuyla ilgili cümle yeni yönetmelikten çıkarılarak, "Özel öğretim kurumlarındaki eğitim personeli, diğer personel, öğrenci ve kursiyerlerin kılık-kıyafetlerinde ilgili mevzuat hükümleri uygulanır" denildi.



Resmi Gazetede yayımlanan özel okullarla ilgili yeni yönetmelikte, eski yönetmelikte yer verilen, "özel öğretim kurumlarının yönetim bölümlerinde bulunması gereken Atatürk köşesi, kurucu veya kurucu temsilcisi odası, genel müdür odası, genel müdür yardımcısı odası, müdür odası, öğretmenler odası, rehberlik servisi odası, psikolog odası, büro hizmetleri odası, arşiv, dosya odası, depo, ambar ve misafir odası zorunluluğu" yer almadı.



Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelikteki bazı hükümler şöyle:



ATATÜRK KÖŞESİ: Eski yönetmelikteki "Sosyal Tesis ve Teçhizat" bölümü ile bu bölümde düzenlenen özel eğitim kurumları ve özel okullarda Atatürk köşesinin oluşturulması zorunluluğu yeni yönetmelikte yer almadı.



KARMA EĞİTİM: Eski yönetmelikte özel okul ve eğitim kurumlarında "karma eğitim" yapılacağına ilişkin kural da yeni yönetmelikte yer almadı. Yeni yönetmelikte, özel okul ve eğitim kurumlarındaki eğitim ve yönetimin "Millî Eğitim Temel Kanununda düzenlenen Türk Millî Eğitiminin genel amaç ve temel ilkelerine uygun olarak yürütüleceği" belirtildi ancak karma eğitime ilişkin eski yönetmelikteki özel vurgu yeni yönetmelikte yer almadı.



ADLİ SİCİL BELGESİ: Eski yönetmelikteki özel okul ve eğitim kurumu yöneticilerinin yüz kızartıcı suç işlememiş olması ve 6 aydan fazla hapis cezası ile cezalandırılmamış olması şartları korundu. Ancak eski yönetmelikte bunun için savcılıktan belge getirilmesi şartı varken yeni yönetmelikte "yazılı beyan" verilmesi yeterli görüldü.



AHLAKEN KÖTÜ ŞÖHRET: Eski yönetmelikte özel okul ve eğitim kurumu kurucusu olmak için aranan "Ahlâken kötü bir şöhrete sahip bulunmama" şartı kaldırıldı.



KILIK KIYAFET: Yeni yönetmelikte kılık kıyafet konusu da özel olarak düzenlendi. İlgili maddede "Özel öğretim kurumlarındaki eğitim personeli, diğer personel, öğrenci ve kursiyerlerin kılık-kıyafetlerinde ilgili mevzuat hükümleri uygulanır. Ancak, dershaneler ile öğrenci etüt eğitim merkezlerindeki öğrencilerin forma ve benzeri tek tip kıyafet giymeleri zorunlu değildir" denildi. İlgili mevzuat hükümlerine atıf yapılmasıyla kılık kıyafete ilişkin yapılacak değişikliklerin doğrudan bu kurumlarda uygulanması amaçlandı.



AZINLIK OKULLARI VE LOZAN: Yeni yönetmelikte önceki yönetmelikteki gibi, azınlık okullarında bir Türk müdür yardımcısının görevlendirilmesi zorunluluğu devam etti.



Eski yönetmelikteki "Lozan Andlaşmasına göre açılan okullar" tanımı yerine yeni yönetmelikte bu okullar "Azınlık okulları" olarak nitelendi. Yönetmelikte Azınlık okullarının tanımı da şöyle yapıldı: "Rum, Ermeni ve Musevî azınlıklar tarafından kurulmuş, Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmış ve kendi azınlığına mensup Türkiye Cumhuriyeti uyruklu öğrencilerin devam ettiği okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim özel okulları."



Eski yönetmelikteki gibi azınlık okullarındaki bazı hükümlerin uygulanması için "ilgili ülkelerdeki mütekabil mevzuat ve uygulamaların" dikkate alınması gerektiği hükmü korundu.



ORTADOĞU

226
Atilla İlhan'ı ve yüce lider Mustafa Kemal ATATÜRK'ü saygıyla anıyoruz.Üstadın şiiriyle eşsiz bir anlatım...



[YT]http://www.youtube.com/watch?v=MPF5Q_3rrgk&[/YT]



ATİLLA İLHAN – MUSTAFA KEMAL’İM



Dağ başını efkâr almış,

gümüş dere durmaz ağlar,

gözyaşından kana kesmiş gözlerim,

ben ağlarım, çayır ağlar, çimen ağlar,

ağlar, ağlar, cihan ağlar.

Mızıkalar iniler, ırlam ırlam dövülür,

altmış üç ilimiz, altmış üç yetim,

yıllar gelir geçer, kuşlar gelir geçer,

her geçen seni bizden parça parça götürür,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.







Diz dövdüm,

gözlerim şavkı aktı Sakarya'nın suyuna,

Sakarya'nın suları nâmın söyleşir.

Hemşehrim Sakarya, öksüz Sakarya.

Ankara'dan uçan kuşlar,

Kemal'im der günler günü çağrışır,

kahrolur bulutlara karışır,

gök bulut, yaşmak bulut,

uca dağlar, dev boyunlu morca dağlar

divan durmuş bekleşir,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.







Nasıl böyle varıp geldin, hoşgeldin,

çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin,

şol yüzünde güneş südü sıcaklık,

ellerinden öperim, Mustafa Kemal.

Senin dalın, yaprağın, biz, senin fidanların,

biz bunları yapmadık,

sen elbette bilirsin, bilirsin Mustafa Kemal.

Elsiz, ayaksız bir yeşil yılan,

yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal.

Hani bir vakitler Kubilay'ı kestiler,

çün buyurdun kesenleri astılar,

sen uyudun asılanlar dirildi,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.







Karalar kuşanmış, Karadeniz akmam diyor,

dokunmayın, ağlamaktan bıkmam diyor,

bu gece kıyamet gecesi, bu vapur Bandırma vapuru,

yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal,

ben ölümden korkmam diyor,

korkmam diyen dilleri toz oldu, toprak oldu,

değirmen döndü dolandı, yıllar oldu,

bir kusur işledik bağışlar mı kimbilir,

o bize öğretmedi kazan kaldırmasını,

günahı vebali öğretenin boynuna,

erdirip oldurana ana avrat sövmesini,

yüreğim kırıldı kanım kurudu,

var git Karadeniz var git başımdan,

mızıka çalındı düğün mü sandın,

bir yol koyup gideni gelir mi sandın,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.







Ankara'nın taşına bak,

tut ki baktım, uzar gider efkârım,

çayır ağlar, çimen ağlar, ben ağlarım,

gözlerimin yaşına bak,

Ankara Kalesi'nde, Rasattepe'de

bir akça şahan gezer dolanır,

yaşın yaşın mezarını aranır,

şu dünyanın işine bak,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im...





~ Attila İLHAN ~

227
Atatürk ve Diğer Türk Önderlerimiz / Yenİ AtatÜrk!!!
« : 25 Şubat 2011, 17:40:22 »
"YENİ ATATÜRK"



   

"Türkler onu yeni Atatürk olarak anacak"



 

Arap gazetesinin yağcılığı



Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'nin tam üyelik için müzakerelere başladığı Avrupa Birliği'nin tek alternatif olmadığını söyledi.



Birleşik Arap Emirlikleri'nin Khaleej Times gazetesi, Abdullah Gül'le geçtiğimiz günlerde yaptığı röportajı yayınladı. Röportajda Türkiye'nin tarihve coğrafi bakımdan aynı anda hem Asya, Kafkas, Avrupa ve Ortadoğu ülkesi olduğunu ifade eden Gül, şunları söyledi:



"Türkiye, Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerine başladı. Fakat bu, AB'nin tek alternatif olduğu anlamına gelmez. Bir yandan Batı'yla stratejik ilişkilerimizi sürdürürken, diğer yandan da Körfez'deki Arap devletleri ve Asya ülkeleri de dâhil, tüm Müslüman ülkelerle çok yakın ilişkilere sahibiz."





"Avrupa Birliği'nin son genişleme safhasında çoğu insan Türkiye'nin de birliğe dahil edildiğini sanıyor" diyen Gül, Avrupa'nın 6. büyük ekonomisi ve 70 milyon nüfusa sahip Türkiye'nin üyelik sürecinin uzamasının doğal karşılanması gerektiğini söyledi. Gül, üyelik başvuruları iki kez veto edilen İspanya ve İngiltere'yi örnek gösterdi. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Türkiye'yi AB'de görmek istemediği yönündeki bir soru üzerine Gül, "Bizim acelemiz yok. Politik söylemler zamanla değişir. Kesinlikle AB'ye tam üyelik yolundayız" dedi.



AB'ye üyelik yolunda Türkiye'nin önüne engel olarak konulan Kıbrıs sorunuyla ilgili soruya cevap veren Gül, Annan Planı'nın Rumlar tarafından reddedildiğini hatırlattı. Abdullah Gül, "Çoğunluk Rum tarafının çözüm istediğine inandığı için referandum sonucunda tüm dünya şok oldu. Adada farklı gerçeklikler var: iki din ve iki demokrasi. Bu farklılıklar dikkate alınarak bir çözüm bulunmalı." diye konuştu.



PROBLEMLER 'SOFT POWER'LA ÇÖZÜLMELİ



Röportajda, Abdullah Gül'ün Türkiye'nin geçici üyelik için başvurduğu BM Güvenlik Konseyi ile ilgili görüşlerine yer verildi. BM'nin Güvenlik Konseyi için yeni yaklaşımları gündeme getirmesi gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül, dünya üzerindeki problemlere müdahale edilirken 'soft power' kavramının ve buna bağlı araçların kullanılmasını önerdi. Abdullah Gül, söz konusu kavramın tüm dünyada, hatta sorunları güç kullanarak çözdüğü ifade edilen ABD'de bile tartışıldığını belirtti. "Tüm taraflar olanlardan ders çıkartması gerektiğine inanıyoruz" diyen Gül, tek taraflı eylemler ya da askerseçeneklerden önce diğer alternatiflerin ele alınması gerektiğini söyledi.



İlk kez, uluslararası ilişkiler uzmanı Joseph Nye tarafından ortaya atılan 'soft power' kavramı, bir ülkenin diğerini 'havuç ya da sopa' yerine işbirliği imkanları sunarak ikna etmesi olarak tanımlanmıştı. Röportajda, dinler ve kültürlerarası farklılıkların körüklenmemesi gerektiğine dikkat çeken Gül, bunların giderilmesi çabaların desteklenmesini istedi. Gül, Türkiye ve İspanya'nın Medeniyetler İttifakı girişiminin birçok ülke tarafından memnuniyetle karşılandığını hatırlatarak, bu çabayı 'soft power' anlayışına örnek gösterdi.



TERÖRLE MÜCADELE



Terör örgütü PKK ile mücadeleye de değinen Abdullah Gül, "Dünya, bu terörü kınamıyor demiyorum, fakat bizimle yeterince işbirliği yapılmadığını söyleyebilirim" diye konuştu. Abdullah Gül, güvenlik ve ekonomi alanında ilişkileri geliştirdikleri Körfez ülkeleriyle serbest ticaret anlaşması imzalanması yönünde görüşmeleri de başlattıklarını ifade etti.



TÜRKLER ONU 'YENİ ATATÜRK' DİYE ANACAK



Röportajla birlikte Abdullah Gül hakkındaki görüşlerini de yazan muhabir Cemile Kadir, cumhurbaşkanının bir gün Yeni Atatürk olarak adlandırılabileceği yorumunu yaptı. Gazetede Gül için şu ifadeler kullanıldı: "Tatlı dilli, sözlerinin arkasında duran, İslami siyasetten gelen ama Türkiye'nin laik anayasasına bağlı"






kaynak:

228
Atatürk ilkeleri nerenize batıyor

 



Saldırılara tahammül edemeyen Denktaş, sonunda patladı:

KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı, “AB normlarına uymuyor” diyerek Atatürk ilkelerinin tasfiyesini isteyenlere çok sert çıktı.







TÜrk milleti üzerinde oynanan oyunlara dikkat çeken Rauf Denktaş, “Bizi birbirimizden ayırmak, bölmek istiyorlar. ’Ne Mutlu Türküm’ sözünü ortadan kaldırmak istiyorlar” dedi. Atatürk ilkelerine yönelik saldırıları sert bir üslupla eleştiren Denktaş, “Bu ilkelerden vazgeçin’ diyorlar. Nesi batıyor, nerelerine batıyor bu ilkeler? Bunu her Türk’ün sorması lazım. Her Türk’ün bu ilkelere dört elle sarılması lazım” diye konuştu.







Minnettarız...

Gençlere Nutuk ve  Kur’an-ı Kerim  okumalarını tavsiye eden Denktaş, ”Atatürk’e dinsiz diyenlere söylüyorum, Atatürk dinsiz olsaydı, Kur’an meali yazdırmazdı. Atatürk olmasaydı bugün Anadolu’nun birçok yerinde ezan sesi yerine çan sesleri duyulurdu “ dedi.







Neler demişlerdi...







Andrew Duff

(Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkan Yardımcısı)

 “Türkiye bir şekilde Kemalizm tanımını reforme etmeli ve devlet dairelerinin duvarlarından Kemal Atatürk’ün fotoğraflarını indirmeli...”







Prof. Atilla Yayla

 “Kemalizm, ilerlemeden çok gerilemeye tekabül etmektedir. İleride bizlere, neden

her yerde bu adamın heykelleri var diye soracaklar”







Prof. Zafer Üskül

(AKP Milletvekili)

Anayasa’da Atatürk milliyetçiliği ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık yer alıyor. Bu ifadelerin çıkarılması mı gerekecek?

Yer almaması doğru olur diye düşünüyorum.









Atatürk ilkeleri  nerelerine batıyor!

Rauf Denktaş, Atatürk ilke ve inkılaplarının Avrupa normlarına uymadığı telkinlerine karşı sert çıktı: Nesi batıyor, nerelerine batıyor bu Atatürk ilkeleri KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş, önceki gün Manisa’nın Soma ilçesinde “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği” konulu bir konferans verdi.







Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Atatürk ilke ve inkılaplarına yönelik saldırıları sert bir üslupla eleştirdi. Denktaş, Atatürkçü Düşünce Derneği ile Gaziler Derneği’nin daveti üzerine geldiği Manisa’nın Soma ilçesinde, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği” konulu bir konferans verdi. Gündüz Beder Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferansta, KKTC’nin özgürlük yolunda çektiği sıkıntıları ve Kıbrıs üzerinde oynanan oyunları anlatan Denktaş, “Bizi birbirimizden ayırmak istiyorlar, bizi bölmek istiyorlar. ’Ne Mutlu Türküm’ sözünü ortadan kaldırmak istiyorlar” dedi.



Dört elle sarılmalıyız

Konuşmasında, Avrupa Birliği’nin dayatmasıyla, Atatürk ilke ve inkılaplarına yönelik heyezanlara da göndermede bulunan Rauf Denktaş, şöyle devam etti: “’Atatürk ilkeleri Avrupa normlarına uymaz, bu ilkelerden vazgeçin’ diyorlar. Nesi batıyor, nerelerine batıyor bu Atatürk ilkeleri? Bunu her Türk’ün sorması lazım. Her Türk’ün bu ilkelere dört elle sarılması lazım.”



Ezan yerine çan duyulurdu

Konferansta kendisini can kulağıyla dinleyen gençlere de tavsiyelerde bulunan KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, “Atatürk’ün Nutku’nu okuyun evlatlar, Kur’an-ı Kerim-i de okuyun. Atatürk’e dinsiz diyenlere söylüyorum, Atatürk dinsiz olsaydı, Kur’an-ı Kerim meali yazdırmazdı. Bilelim, dinimiz nedir diye araştıralım. Dinimiz hakkında en güzel sözleri Atatürk söylemiştir. Atatürk olmasaydı, bugün Anadolu’nun birçok yerinde çan sesleri duyulurdu ezan yerine” diye konuştu.  









Amaçları Türk askerini

Ada’dan çıkarmak

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Ankara milletvekilleri ve Büyükşehir Belediye Meclisi üyeleri “Ankara Günleri” kapsamında Lefkoşa Belediye Başkanlığı’nda KKTC’nin 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı ziyaret ettiler. Denktaş, ziyarette yaptığı konuşmada Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas’ın açık çağrısı olduğunu belirterek, “(Kıbrıs Türklerini Türkiye’den ayırmamız lazım’ görüşünde olduğunu” söyledi.



Rum’un niyeti belli

Kendisinin 1968’den 2004’e kadar Rum liderlerinin tümüyle görüşmelerde bulunduğunu ifade eden Denktaş, bu çerçevede karşı tarafın kim olduğunu ve ne istediğini bilmeden görüşme yapılamayacağını söyledi. “Rumların Kıbrıs’ı istediğini ve Yunan toprağı dediklerini” ifade eden Denktaş, bazı Rum liderlerinin de Kıbrıslı Türkleri bu topraklarda “400 yıldır misafir” olarak tanımladıklarını belirtti. Rumların bütün çabasının Türkiye’nin garantisini ortadan kaldırmak olduğunu dile getiren Denktaş, beraberinde de Türk askerinin Ada’dan çıkarılmak istendiğini kaydetti. Denktaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “(Kıbrıslıyız, milliyetçilik fenadır) diyerek yıllardır uğraşmışlar bizim gençler üzerinde. Ancak, kendilerinin Yunan olduklarını ve Yunanistan’dan ayrılmayacaklarını beyan etmişlerdir... Kıbrıs’ın askerden arındırılması isteniyor. Yapılacak anlaşmaların Avrupa Birliği normlarına göre yapılması gerekir. Bu çerçevede adil ve kalıcı bir anlaşma yapılmalıdır.”







Duff: Fotoğrafları indirilsin

Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkan Yardımcısı olan Atatürk düşmanı İngiliz Liberal Demokrat Partili Andrew Duff,  şu küstah açıklamada bulunmuştu: “Türkiye bir şekilde Kemalizm tanımını reforme etmeli ve devlet dairelerinin duvarlarından Atatürk’ün fotoğraflarını indirmeli... Atatürk bugün yaşasaydı Türkiye’nin AB üyeliğine evet demezdi...”







YAYLA: Bu adamın heykeli her yerde...

AKP İzmir Gençlik Kolları’nın düzenlediği panelde konuşan Prof. Atilla Yayla, Atatürk’ten, ’Bu adam’diye sözederek şunları söylemişti: “ Kemalizm, ilerlemeden çok gerilemeye tekabül etmektedir. İleride bizlere, neden her yerde bu adamın heykelleri var diye soracaklar... Soyut özneyi yüceltmek anlamsız....”







Üskül: Anayasadan çıkarılsın

AKP’li  Zafer Üskül de , Anayasa’da Atatürk ilke ve inkılapların çıkarılmasını isteyerek şunları söylemişti: “ Renksiz bir anayasa lazım. Herhangi bir ideolojiyi öngörmeyen, dayatmayan bir Anayasa lazım. 1982 Anayasası Kemalizm ideolojisini mi yansıtıyor? Anayasa’nın başlangıç bölümünde ve birçok maddesinde bu var. ”



 






kaynak:

229
Atilla İlhan'ı ve yüce lider Mustafa Kemal ATATÜRK'ü saygıyla anıyoruz.Üstadın şiiriyle eşsiz bir anlatım...







ATİLLA İLHAN – MUSTAFA KEMAL’İM





Dağ başını efkâr almış,

gümüş dere durmaz ağlar,

gözyaşından kana kesmiş gözlerim,

ben ağlarım, çayır ağlar, çimen ağlar,

ağlar, ağlar, cihan ağlar.

Mızıkalar iniler, ırlam ırlam dövülür,

altmış üç ilimiz, altmış üç yetim,

yıllar gelir geçer, kuşlar gelir geçer,

her geçen seni bizden parça parça götürür,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.









Diz dövdüm,

gözlerim şavkı aktı Sakarya'nın suyuna,

Sakarya'nın suları nâmın söyleşir.

Hemşehrim Sakarya, öksüz Sakarya.

Ankara'dan uçan kuşlar,

Kemal'im der günler günü çağrışır,

kahrolur bulutlara karışır,

gök bulut, yaşmak bulut,

uca dağlar, dev boyunlu morca dağlar

divan durmuş bekleşir,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.









Nasıl böyle varıp geldin, hoşgeldin,

çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin,

şol yüzünde güneş südü sıcaklık,

ellerinden öperim, Mustafa Kemal.

Senin dalın, yaprağın, biz, senin fidanların,

biz bunları yapmadık,

sen elbette bilirsin, bilirsin Mustafa Kemal.

Elsiz, ayaksız bir yeşil yılan,

yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal.

Hani bir vakitler Kubilay'ı kestiler,

çün buyurdun kesenleri astılar,

sen uyudun asılanlar dirildi,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.









Karalar kuşanmış, Karadeniz akmam diyor,

dokunmayın, ağlamaktan bıkmam diyor,

bu gece kıyamet gecesi, bu vapur Bandırma vapuru,

yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal,

ben ölümden korkmam diyor,

korkmam diyen dilleri toz oldu, toprak oldu,

değirmen döndü dolandı, yıllar oldu,

bir kusur işledik bağışlar mı kimbilir,

o bize öğretmedi kazan kaldırmasını,

günahı vebali öğretenin boynuna,

erdirip oldurana ana avrat sövmesini,

yüreğim kırıldı kanım kurudu,

var git Karadeniz var git başımdan,

mızıka çalındı düğün mü sandın,

bir yol koyup gideni gelir mi sandın,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.









Ankara'nın taşına bak,

tut ki baktım, uzar gider efkârım,

çayır ağlar, çimen ağlar, ben ağlarım,

gözlerimin yaşına bak,

Ankara Kalesi'nde, Rasattepe'de

bir akça şahan gezer dolanır,

yaşın yaşın mezarını aranır,

şu dünyanın işine bak,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im...







~ Attila İLHAN ~

230
Özel öğretim kurumlarının genel müdür odası, psikoloji odası gibi, idari bölümlerinde Atatürk Köşesi zorunluluğu kaldırılıyor.



Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği dünkü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmeliğin yürürlüğe girmesi ile 23 Haziran 1985 tarihli Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği yürürlükten kalktı.



Eski yönetmelikte yer alan özel öğretim kurumlarının yönetim bölümlerinde Atatürk köşesi, kurucu veya kurucu temsilcisi odası, genel müdür odası, genel müdür yardımcısı odası, müdür odası, öğretmenler odası, rehberlik servisi odası, psikolog odası, büro hizmetleri odası, arşiv, dosya odası, depo, ambar ve misafir odası olması zorunluluğu yeni yönetmelikte yer almadı.



AZINLIK OKULLARI



Yönetmelikte, daha önceki yönetmelikte "Lozan Antlaşmasına göre açılan okullar" olarak belirtilen okullara ilk defa "azınlık okulları" denildi. Rum, Ermeni ve Musevî azınlıklar tarafından kurulmuş, Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmış ve kendi azınlığına mensup Türkiye Cumhuriyeti uyruklu öğrencilerin devam ettiği okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim özel okullarını azınlık okulları statüsünde değerlendirilecek.

231




Atatürk, dilber dudağını sansürlemek isteyenlere ne demişti?..

 

Kişilik kırılmasına uğramış bu şahsiyetli liberallere “dilberdudağı tatlısını kimlerin hangi tarihte genel ahlaka aykırı” bulup, sansürlenmesini istediklerine dair bir belge sunacağım...



Bakalım bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olabilmiş, kırık kişilikli, cehaletten muzdarip bu liberaller tarihi belgeyi okuyunca ve Atatürk’ün ne yaptığını görünce ne diyecekler?..

 



-------------------------------------------------------------------





Reha Muhtar



Atatürk, dilber dudağını sansürlemek isteyenlere ne demişti?..  





Bizim şahsiyetli!!! liberaller Türkiye’nin özgürleşmekte ve demokratikleşmekte olduğunu söylüyorlar ya...



Türbanla başlayıp, kadınbudu köfte ve dilberdudağı tatlısına yeni isimler icad etmeye varan ülkeyi “demokratikleşen Türkiye” olarak gösteriyorlar ya...



Son olarak biliyorsunuz televizyon kanallarında kadınbudu köftenin ismi değiştirildi, dilberdudağı tatlısı ay tatlısına dönüştürüldü...



Şimdi kişilik kırılmasına uğramış bu şahsiyetli liberallere “dilberdudağı tatlısını kimlerin hangi tarihte genel ahlaka aykırı” bulup, sansürlenmesini istediklerine dair bir belge sunacağım...



Bakalım bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olabilmiş, kırık kişilikli, cehaletten muzdarip bu liberaller tarihi belgeyi okuyunca ve Atatürk’ün ne yaptığını görünce ne diyecekler?..





***





İşbankası Yayınları’ndan çıkan “Milli Mücadele Tarihi’ne Dair Notlar- Ankaralı’nın Defteri” isimli kitap Cumhuriyet’in ilk yıllarının etkili isimlerinden Siirt Milletvekili Mahmut Soydan’ın tuttuğu notlardan ve belgelerden oluşuyor...



Tarihler 19 Nisan 1933’ü gösteriyor...



Yani tam 75 yıl öncesinin Nisan ayındayız...





***





Mahmut Soydan’dan dinliyoruz:



“Ankara’da Meclis’te kara zihniyet alabildiğine yürüyor...



Mustafa Kemal Paşa, şeriatçıların bazı aşırı hareketlerine muvazenesiz (ölçüsüz) dileklerine karşı infial duyuyor...



Bazen din ve şeriat adına öyle tuhaf, acıklı şeyler oluyor ki...



Bu tuhaflıklar millet kürsüsüne kadar çıkıyor...”



Ne oluyormuş bakayım, kırık kişilikli şahsiyetli liberaller ta 1933’ün Nisan’ında?..



Din ve şeriat adına öyle tuhaf ve acıklı şeyler oluyormuş ki Mustafa Kemal daha o tarihlerde buna büyük tepki duyuyormuş...



Neymiş peki bundan tam 75 yıl önce bile Mustafa Kemal’i ve çevresini sinirlendiren talepler?..





***





Mahmut Soydan’ın ağzından dinliyoruz;



“Abdullah Efendi’nin ve lokantasının ismi de Meclis’te geçti...



Kütahya’nın hoca bir mebusu (milletvekili) bu lokantanın yemek listesinde, tatlı yemekler arasında şunları da görmüş:



DİLBERDUDAĞI, KADIN GÖBEĞİ...



Buna çok kızmış...



Adab-ı umumiyeye mugayir (genel ahlaka aykırı) olan bu isimlerin listeden kaldırılmasına dair önerge vermiş...”





***





Görüyor musunuz?..



Bizim cehaletten muzdarip, kırık kişilikli liberallerin “özgürlük savaşçıları” 1933 yılının Nisan ayında da Meclis’e musallat olmuşlar...



Atatürk bu arkadaşlar kadar şahsiyetli liberal olamadığından sinirlenmiş, infial duymuş, Abdullah Efendi lokantasının listesindeki DİLBERDUDAĞI İLE KADIN GÖBEĞİ tatlılarının sansürüne “hayır” demiş...





***





Mahmut Soydan “İyi ki bu teklif kabul edilmedi de Ankara’da yalnız nazariyat (teorik yaşayan) ve hayal ile geçinen gençler, bekarlar o güzelim DİLBER DUDAĞINDAN, KADINGÖBEĞİNDEN mahrum kalmadılar...” diyor...



Zavallı Mahmut Soydan...



Bilse ki bu olaydan 75 yıl sonra Türkiye’de, televizyonlarda DİLBER DUDAĞI tatlısına Ay tatlısı, KADINBUDU köfteye pirinçli köfte denmeye başlayacak, ne derdi acaba?..



Ya o gün bu olaya çok sinirlenip, sansürlenmesine karşı çıkan Atatürk 75 yıl sonraki durumu görse, ne yapardı dersiniz?..



Acaba o da kişilik kırılmasına uğramış, liberaller gibi “özgürleşiyoruz ve demokratikleşiyoruz” mu derdi?..



Özellikle bazılarınız var ki hala liberal liberal atıp tutan sizler gerçekten zavallısınız...



Tarihten ve bilgiden kopuk, cehaletle beslenen beş para etmez birer zavallı!!!

 

VATAN

232
Yazı çok hoşuma gitti o yüzden paylaşmadan edemedim.



Neyi tartışırsak tartışalım ister laikçi olalım, ister dinci, ister Kemalist ister ulusalcı, sorun tartıştığımız zeminin yanlışlığı.



Hadiselere ne Atatürkçü ne dinci ne de başka bir zemin üzerinde tartışabiliriz. Sadece ve sadece TEMEL İNSAN HAKLARI üzerinden tartışabiliriz.



“Türban bir ilkellik, dini cihat sembolü. Aynı zamanda Atatürk karşıtlığının bir simgesidir. Atatürk’ün sağladığı kadın-erkek eşitliğine ve kadın özgürlüğüne bir tepkidir” cümlesi (R. Turan, Hürriyet 18.02.08) zeminin yanlışlığın gösteren nefis bir örnektir.



BİR: Kadın erkek eşitliği kavramı da kadın özgürlüğü kavramı da Atatürk’ün yarattığı şeyler değildir. Ülkemize o getirmiş, onun döneminde yasalara girmiş olsa bile bir temel insan hakları meselesidir. (Osmanlı’da kadınlara haklarının verilmesi Tanzimat’tan sonra giderek hızlanan bir süreçtir. Mustafa Kemal nihai ve hayati noktayı koymuştur)



“Cep telefonunu eve babam getirdi, demek ki cep telefonunu icat eden babamdır” demek gibi bir şey bu. Cep telefonunu savunurken “Baba”yı sevmeye devam edebiliriz ama “babamcı” olmamız gerekmez.



Atatürk ilkeleri TEMEL İNSAN HAKLARININ bir bölümünü, hatta tümünü kapsayabilir ama hadiseyi Atatürkçü müsün değil misin şeklinde tartışmak bizi hiçbir yere götürmez. Sev, okşa, tap, nefret et istediğini yap ama haklardan söz ederken ne Kuran’dan ne de Atatürk’ten söz ederek yapmamız evrenselliğimizi yok eder.



Sorulması gereken soru çok net: Temel hak ve özgürlükleri tanıyor musun kardeşim?



Bu sorunun muhatabı bilhassa İslamcılardır. Zira geçmişte ve günümüzde şeriatla yönetilen ülkeler hiç de iç açıcı görünmemekteler.



Ancak bu konu İslamcılarla sınırlı değildir. Aynı soruyu Atatürkçülere de sormak zorundayız, askere de, 3. yolculara da.



Laikçilerin en temel hatası buradadır. Hayır İran, Sudan, Malezya, vs olmak istemiyorlar tamam. Bundan dolayı kaygılanmakta da son derece haklılardır. Çünkü bu ülkelerde TEMEL İNSAN HAKLARI ayaklar altındadır.



Ama ben kokain tiranlarının ali kıran baş kesen olduğu süper Katolik bir Güney Amerika ülkesi de olmak istemiyorum.



Yüzde 56’sının kendini dinsiz diye tanımladığı Çin de olmak istemiyorum. Veya şimdi aklıma gelmeyen (hangi dinden olursa olsun) başka totaliter bir ülke de olmak istemiyorum.



Oluruz, olamayız, benziyoruz, taban tabana zıtız, ortak yönümüz İslam da o bakımdan yani meselesi değil bu. TEMEL İNSAN HAKLARI’na saygı duyuluyor mu duyulmuyor mu?



Bu anlamda ben mevcut Türkiye de olmak istemiyorum. Doğu yarısında ne olup bittiğini BİLMEDİĞİM, bilemediğim bir ülkede yaşıyorum zira.



Beni ne Hz. Muhammed’in hadisi rahatlatır ne Atatürk’ün vecizesi ne de Mao’nun “Küçük Kırmızı Kitabı”. Beni rahatlatacak şey evrensel TEMEL İNSAN HAKLARINDAN haberdarlık ve tabi onun kabulüdür.



Zira daha önce de yazdığım gibi mesele her İKİ tarafın DA bundan bihaber olmasıdır.



Okullarımızda İstiklal Marşı’nın, Atatürk’ün Gençliğe Hitabı’nın yanında bir de 1948’de Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ’nin asılı olmayışı bir ayıptır, dev bir eksiktir ve bütün yanlışların temelidir.



Tartıştığımız zemin Atatürkçülük veya Kuran olduğu sürece gidecek bir arpa boyu yolumuz yoktur.



Bir arada yaşamanın koşullarını arıyorsak eğer, hakikaten varsa böyle bir niyet, buluşabileceğimiz tek zemin evrensel insan haklarıdır.



Tuğçe Baran

Vatan Gazetesi


233
İZMİR'de Çamdibi Atatürk Parkı içinde bulunan Atatürk Heykeli'ne önceki gün sabaha karşı çirkin bir saldırı gerçekleştirildi. Olayda, Ulu Önder Atatürk'ün ve el ele tutuştuğu kız öğrencinin heykelinin kolları koparılarak yerlere atıldı.





Kimliği henüz belirlenemeyen kişilerce gerçekleştiren saldırıda, Atatürk'ün ve el ele tutuştuğu kız öğrencinin heykelinin kolları koparıldı. Kız öğrenci heykelinin diğer kolu da kırıldı.



Atatürk heykelinin elinin parçalanmasına tepki gösteren Bornova Belediye Başkanı CHP'li Sırrı Aydoğan, olayı nefretle kınadığını belirtti. Başkan Aydoğan, “Bilinçsiz, gerici, çağdışı bir kısım insanların elinden çıkmış olduğu belli olan bu saldırıyı şiddetle kınıyorum. Ulu önder ve Cumhuriyetimizin kurucusu, Modern Türkiye'nin mimarı olan Atatürk'ün anıtına yapılan bu saldırı özünde Cumhuriyetimizin kazanımlarına yönelik bir saldırıdır. Son dönemde gündeme getirilen türban tartışmaları gerici bir takım güçleri cesaretlendirmiştir. Olayı nefretle kınıyorum. Atatürk ve onun eserlerine yönelik saldırılara her zaman için karşı duracağız. Yıkılmasına izin vermeyeceğiz. Heykeli ise en kısa zamanda eski haline getirerek yenileyeceğiz” dedi.



Başkan Aydoğan ayrıca, emniyet güçlerinin saldırıyı gerçekleştirenleri en kısa zamanda yakalayarak yargıya teslim edeceklerine inandığını da sözlerine ekledi.





   İZMİR, (DHA)

234
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu Atatürk’ün dine önem veren biri olduğunu belirterek, "Atatürk, dine değil hurafelere karşıydı" dedi.

Hale Gönültaş'ın haberi



Dİyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu, üniversitelerde türban serbestisine yönelik Anayasa değişikliği sürecinde yaşanan laik-antilaik ve Atatürkçülük tartışmalarına yönelik önemli değerlendirmelerde bulundu. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Bardakoğlu’nun hem siyasilere, hem topluma verdiği çok önemli mesajlar şöyle:



Atatürk mesaj verdi: Atatürk’ü herkes kendi bakış açısından yorumlamaya ve hatta kendi kavgasına, ön yargılarına çekmeye, onun üzerinden mücadele etmeye çalışıyor. Halbuki Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran insandır. Dine önem veren bir şahıstır. İslam dininin bilgi temelinde gelişmesini önemsemiştir. Diyanet’i, Genelkurmay Başkanlığı ile aynı gün kurmuştur. Topluma bir mesaj vermiştir bununla.



Atatürk hurafelere karşıydı: Atatürk, Diyanet işleri Başkanlığı’nı kurar kurmaz, Hazreti Peygamberin ve Kuran’ın doğru anlaşılması için emir vermiş, iki kitap yayınlanmıştır. Birincisi, Kuran tesfiri, diğeri ’Tecridi Sahiyi Buhari’. Bu kitaplar ile Kuran’ın ve Hz. Peygamber’in hadislerinin doğru anlaşılmasını istemiş. Çünkü Atatürk dine değil, hurafelere karşıydı.



Laiklik din karşıtlığı değil: Laiklik, din karşıtı bir inanç, ideoloji değildir. Aksine din özgürlüğünü güvence altına alan, farklı inanışların barış, hoşgörü içerisinde birarada yaşamasına imkan sağlayan bir ilke, bir yöntem, bir mutabakattır. Laiklikle, dinin doğru bilgisini, din özgürlüğünü birarada, aheng içinde tutabilmeliyiz. Bütün bunlar toplumda dini düşüncenin, dini düşünce düzeyinin gelişmesiyle ve insanların birbirini anlamaya çalışmasıyla, özgürlüklerin gelişmesiyle giderek çözülecek, rahatlayacak konulardır.



Feda etmeyelim: Din sadece belli kesimin, belli bir kurumun değil, hepimizin ortak bağıdır ve görevidir. Dinimizi doğru öğrenmeli, doğru tanımlamalı ve çağdaş dünyanın ürettiği değerlerle buluşmalı, laikliği, demokrasiyi, insan haklarını birarada, birini diğerine feda etmeksizin götürmeliyiz. Bu Atatürkçülüğün de bir gereğidir ve Atatürk’ü doğru anlamamızla ilgili bir husustur.



Din ortak bağ: Bilimsel düşünce geliştikçe, dini düşüncenin farklı boyutlarını kavrama imkanımız olur. Dini anlamada tek bir çizgiye saplanmak, ısrar etmek yerine, dini bilginin gelişmesi, dinin yorumlanmasında çok farklı imkanların olduğunu bize anlatır. Dini alanda bilimsel düşüncenin gelişmesi önemlidir. Din konusunda keyfi, günübirlik, temelsiz ve anlamsız yorumlar yapmasına, görüşler ileri sürmesine engel olur. Çünkü din insanların ortak bağıdır. Din sadece din görevlilerinin değil, toplumun her kesiminin, hayatı yaşayan, kavrayan, akli idraki olan her insanın ortak eğilimi, merakı, bağıdır. İnsan bu alanda doğru olanı yapmak ister. Bilgi rehberlik ederse, kendisine din adına telkin edenlerin ne kadar doğru ya da yanlış olduğunu fark etme imkanı bulur. Bizi de günübirlik insanlardan kurtarır.



Din bilgimiz eksik: Toplumumuzda dini bilgi yeterince güçlü değil. Din hakkında hiç kimse uzmanları dinlemeyi önemsemiyor. İnsanlar eline mikrofonu alıyor, kafasındaki düşünceye uygun olan şahısları arıyor.



Meşrulaştırılıyor: İnsanlar dışarıdan gelen telkinleri, içindeki din duygusuyla birleştirerek, dini geçerlilik kazandırma yoluna gidiyorlar. İnsanlar, topluluklar, kendi hayat tarzlarını, tercihlerini zamanla dini alanda da meşrulaştırırlar. Her hayat tarzı, kendi inanç sistemini oluşturur zamanla. Bireyler için de, toplumlar için de bu geçerlidir. Kimse doğru bilgiyi öğrenme ihtiyacı hissetmiyor, kendi önyargısına uygun bir dini değer peşinde koşuyor. Bu ortam çok kışkırtıcı.



Herkes için istenilebilir: Her kesimin, her bireyin modenleşmeden, şehirleşmeden, barıştan, hoşgörüden, birbirini anlamaktan söz ederken, çok daha kapsamlı düşünmesi şarttır. İstediği şeyin, kendisi için değil, herkes için istenilebilir olduğunu algılaması ve bilmesi gerekir. “Kendisi için istediğini, öteki için istemediği sürece, gerçekten olgun bir mumin olamaz” diyor Hz. Peygamber. Bu medeniyettir. İnsanların birbirini anlaması, sevmesi, diğerlerini “hayatın zenginliği”, hayatın tabii bir akışı olarak görmesi ve böyle bir varlık olarak anlam kazanmasıdır önemli olan, doğru olan.







VATAN

235
Beyler simdi yeni bir konuyu dile getiricem.Ben 7 . sınıfta okuyan sıradan bir ögrenciyim.Ve ülkücyüm...Şimdi okullarda özellikle 7. sınıf / 6. sınıf lar icersinde ATATÜRK anlatılmıyor.Bize yıllarca Selanikte dogdu annesi Zübeyde Hanım Babası Ali Rıza Efendi işte cumhuriyeti kurdu kargaları kovalardı Selanikte falan filan anlatıldı...Şimdi ATATÜRK kim ben nerden biliyim.Cumhuriyeti kurdu:Neden kurdu peki biliyomuyuz.Tamam belki bilenler vardır cogu ama ögretmenlerin görevi bu.Böyle büyük bir yüce adamı biz nasıl tanımayız.Sonrada TERÖR denilen kavram ortaya cıkar.İnsanlar cahil herkez işte Apo denilen ... ya inanıyor.ATATÜRK kim diyoruz.Bilmiyorlar.Belki insanlar böle bir yüce insanın kim oldugnu bileseler bu teror olmuyacak.İnsanlar ATATÜRK ün izinde ilerleyecek.İlkelerine baglı kalıcak.Ama insanlar kim oldugnu bilmesse napsınlar ki.Su an yani benim yasımda yada 1-2 yas büyük hatta bir cok insan ATATÜRK ve ATATÜRKÇÜLÜK kavramını bilmiyor.Cünkü ögretecek kimse yok.Zaten bizim milletimiz iyice usengec tembel.Yani kim arastırır internetten 100 kişiden 10'u araştırır.Ama ögretmenlerin görevi o oldugu icin bize aktarmaları lazım...



Lütfen dikkatlice okuyunuz yorumlarınızı bekliyorum...

236
LA REPUBBLICA:

ATATÜRK DEVLETİNE BİR BAŞKA ÇEKİÇ DARBESİ

Tirajı günde 725 bin olan merkez-sol eğilimli la Repubblica gazetesinin 10 Şubat 2008 tarihli sayısında, Renzo Guolo imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:



Üniversitelerde türban takılmasına izin veren anayasa değişikliği, Türkiye'yi bölüyor. Laikler bunun, laik düzene büyük bir saldırı ve ülkenin uzlaşmadan uzak İslamlaşmasına doğru bir ilk adım olduğunu düşündükleri için karşı harekete geçiyorlar.



Suçlama AKP tarafından reddedildi. Genel seçimleri ikinci defa kazandıktan sonra mecliste mutlak çoğunluğa sahip olan Erdoğan'ın AKP'si, bir şekilde mirasçısı olduğu, ancak bağlarını yalanladığı Refah ve Fazilet partilerinin tecrübelerine hala bağlı olan çevrelerin ve seçmenlerinin bir kısmının talepleri çerçevesinde, kamu hizmetinde bulunma ve yüksek öğretimin herkesin hakkı olduğuna ilişkin eşitlik ilkesi adına bir teklif sunmuştur. "Burka"dan daha çok "fular"a benzeyen geleneksel milli başörtüsü türbanın, üniversitelerde yasak olması uzun zamandır tartışma konusudur. Söz konusu yasak, birçok kız öğrenci için eğitim ile dini kimlik arasında bir seçim yapma zorunluluğu demektir. Otoriter laiklik ile bildiğini okuyan İslamcılık arasında bir kutuplaşma söz konusudur.



AKP'nin çekiç darbesi, Kemal Atatürk'ün oluşturduğu laiklik modelinin anahtar simgelerinden birine karşı olduğu gibi, bertaraf edilmesi de zordur. Nitekim bu değişiklik, en katı laiklerin dahi reddetmekte zorlandıkları, evrenselliğin tipik ilkesi olan eşitlik adına yapılmaktadır. Kamu dairelerinde, ortaokul ve liselerde türban yasağını koruyan anayasa değişikliği, muhalefetin yanı sıra, hakimlerin ve rektörlerin savundukları gibi, laiklikten çok laikliğin belli bir modelini, kamu eğitim alanlarından türban dahil olmak üzere her türlü dini sembolü yasaklayan Fransız modeli laikliği hedeflemektedir. Fransız modeli, Avrupa'da bir ilki oluşturmaktadır.



Müslüman dünyada ve Avrupa'da göçmenlik sorununda da söz konusu olduğu gibi, türban meselesi, sadece kökten dincilik merceğinden okunamayan, çeşitli gerçeklikleri gün ışığına çıkarıyor. Türbanın lehinde olanlar, sadece İslamcı militanlar veya geleneksel erkekler değildir. Aralarında siyasi ve kamu hayatına etkin bir şekilde katılmalarına türbanın engel olmaması gerektiğini savunan, özgür iradeleriyle türban takmayı düşünen genç bayanlar da bulunmaktadır. Bu kişiler, çok çeşitli kimlikleri olan yeni bir neslin kadınlarıdır. İran örneğinde görülebileceği gibi -her ne kadar eğitimde örtülü de olsalar- İslam dünyasında da kadının eğitimi ile özgürlük ve eşitlik talepleri arasında sıkı bir bağ mevcuttur. Ayetullah rejiminde, dinin gerici anlayışına en belirgin şekilde karşı çıkan akım, birçok alanda özgürleşmelerine engel olunan türbanlı feministlerdir. İran'da üniversite mezunlarının büyük bir kesiminin kadın olması rastlantı değildir. Üniversitelere kadınların türbanlı da olsa girmeleri olumlu bir gelişmedir. Zira kadınlar, çoğulcu bilgiyle yüzleşecek ve onları evde tutmak isteyen ataerkil gücü bu şekilde yerle bir edeceklerdir. Nitekim genç Türk kızlarının fakülte merdivenlerini çıkarken başlarındaki örtüleri sıkıca tutmak için yapacakları düğüm değil, Medeni Kanun'a şeriattan esinlenmiş bazı kuralların yerleştirilmesi halinde ne yapacakları daha önemlidir. AKP ve aşırı sağın milliyetçi hareketleri, Türkiye'den daima daha uzak gözüken bir Avrupa'ya aldırmayarak, o eşiği geçmedikleri sürece, Türk laikliğinin sona erişi uzak ihtimaldir. Avrupa'ya girmeyi arzulayan bir ülkede laikliğin savunulması "apoletler" ardında saklanamaz. Aynen düşünce özgürlüğünün korunması gibi, demokrasinin korunması da türbandan çok daha önemlidir.



KAYNAK:

237
1."ATA" LAFINI SEVMEZDİ"Atatürk" hitabını ilk kez donemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış* Mustafa Kemal de çok beğenerek soyadı olarak almıştı.Kendisine Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.



2.EN SEVDİĞİ YEMEK

Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayati boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama cani istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.



3.EN BÜYÜK HAYALİ DÜNYA TURUNA ÇIKMAKTI

Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.



4.BAŞ UCU KİTABI "ÇALIKUŞU" İDİBinlerce kitabi vardı.Ama bunların arasında bir tanesini hayati boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin'in unlu Çalıkuşu" romanını hep yanında taşır* her gün rasgele bir yerinden acar* birkaç sayfa okurdu.



5.KABUL SALONUNDAKİ AT YAVRUSU

Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. "Fob" adini verdiği köpeği* Gazi`nin yataginin ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.



6.TAM BİR SALON ADAMI

En sevdiği dans valstı. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Klasik Bati müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.



7.GÖMLEKLERİNİN TÜMÜ BEYAZDI

Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre`de özel olarak dikilirken sonra yerli mali kullanma kampanyasına onculuk edebilmek için Beyoğlu`nda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.



8.DOLABINDA LACİVERTE YER YOKTU

Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi.Lacivert takım giymeyi sevmezdi.



9.ÖLÇÜLERİBoyu 1.74 idi.Hayatinin son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46'ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi.



10.RUMELİ ŞİVESİÖzenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi.



11.HAZİN BİR HİKAYE

Hayatında bir donem çok önemli yer tutan Mustafa Kemal`in evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanim`in mezarının nerede olduğu bilinmiyor.



12.CUMHURBAŞKANLIĞINDAN SIKILIYORDU.

Hayatinin çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor* çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.



13.PAPA`NIN TEMSİLCİSİNE ELBİSE

Kıyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarının dini kıyafetleriyle sokağa çıkmaları yasaklanınca Monsenyör Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milaslı eliyle bir koleksiyon hazırlattı.



14.KENDİSİ TIRAŞ OLMAZDI

Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi.Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanin üzerine bağdaş kurarak oturur* günün ilk kahvesini sigarasını içerdi.Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.



15.DÜZEN TAKINTISI VARDI

Evinde *çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.



16.HOŞ GÖRÜLÜ LİDER

Koylunun birinin gazete kağıdına sardığı tutunu içmeye çalışırken eli yanmış*"Alin bunu kendi içsin" diyerek Atatürk`e küfretmişti. Mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin" dedi.



17.SİGARA PAZARLIĞI

Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr.Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş* Atatürk "sekiz" demişti. Doktor bunu günde bir pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti:"Ben zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım".



18.BU NASIL HALKÇILIK?

Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti.Kondüktörü n milletvekillerinden bilet parası almamasına sasırmış nedenini sormuştu.Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş* "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.



19.LAİKLİK ADAM OLMAKTIR!

İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: "Adam olmak demektir hocam*adam olmak!"



20.KURBANLARI BAĞIŞLARDI

Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner yada kesilmelerini engellerdi.



21.YABANCI DİLE MERAKI

Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızca'yı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.



22.FASULYESİNE POKER

Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı.Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi.



23.KAN GÖRMEYE DAYANAMAZDI

Cephelerde düşmanla göğüs göğüse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.



24.KULAKLARI DUYAN TEK KİŞİ

Fransız tarihçisi Herriot Ankara`ya geldiğinde Gazi`nin kulaklarının duyuyor olmasına şaşırmış anılarında bunu esprili bir dille anlatmıştı: " T.C`de bir tane kulakları duyan kişi var onu da Cumhurbaşkanı yapmışlar".



25.BİR RİCASI BAŞ AÇTIRDI

Bir gün halk arasında dolaşırken çarşaflı bir kadına rastlamış* "Hafız Hanim benim hatırım için basındaki örtüyü acar misin?" diye sormuştu. Kadın bas örtüsünü açarak * Atatürk`un önünde eğildi ve ellerini öptü.



26.BİLARDO VE YÜZME

Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner * yüzmeye gider ve bilardo oynardı.



27.EN BAŞARILI DERS

Eğitim hayati boyunca en basarili dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayati boyunca surdu.



28.YAĞCILARA GEÇİT YOK

Yağcılığa çok kızardı Bir aksam sofrası da kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdulhak Hamit`e müdahale etti.



29.SON YILBAŞI GECESİ

1937`yi 1938`e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile bas basa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.



30.KÖŞKTEKİ GÜVERCİNLİK

Kuşları çok severdi.Çankaya Köşkü`de özel bir bakicinin ilgilendiği güvercinliği vardı.

238
Atatürk ve Diğer Türk Önderlerimiz / Atatürk Yaşasın..
« : 25 Şubat 2011, 17:39:34 »
Message to show when link is hided. com adresli internet sitesi "Tanrı tekrar yaşatmasını istediğiniz kişiyi size sorsaydı, kimin tekrar yaşamasını isterdiniz" sorusuna cevap arıyor.



Amerika'nın Los Angeles kentinden yayın yapan . com adresli internet sitesi "Tanrı tekrar yaşatmasını istediğiniz kişiyi size sorsaydı, kimin tekrar yaşamasını isterdiniz" sorusuna cevap arıyor. Sitede oylanan 20 ismin arasında, 72 bin 818 oyla Mustafa Kemal Atatürk 1'inci sıraya çıkarken, 2'nci sırada 10 bin 326 oyla Adolf Hitler, 3'üncü sırada ise ünlü fizikçi Albert Einstein bulunuyor. Oylanan 20 isim arasında Büyük İskender, ABD'nin eski başkanlarından George Washington, ressam Leonardo Da Vinci, Bruce Lee, Elvis Presley, Marilyn Monroe, Lenin ve geçtiğimiz günlerde hayatına kaybeden opera sanatçısı Pavarotti de bulunuyor. Oylamada en az oyu ise Pavarotti, Mao ve Roma Kralı Sezar aldı. Oylama 2008'e kadar sürecek.



KAYNAK :


Sayfa: 1 ... 13 14 15 ... 99