Forum Zero
ForumZero

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Zero

Sayfa: 1 ... 91 92 93 ... 99
1548
Forum Oyunları / Üstteki Üyeye Meslek Ver
« : 21 Eylül 2009, 17:59:22 »
cöp catalık :D:D #grin2#

1549
Mizah / Armudun İyisi
« : 19 Eylül 2009, 16:38:08 »

Armudun İyisi :):)

1550
Metin2 Private Server Kurulumu / Metin2 Pvp Server Kurulumu
« : 18 Eylül 2009, 18:28:19 »
en az 50 iletiniz olması gerekmetedir serverimiz su anda betadır #üzgün# vede sorunlar teker teker gideriliyor sorunsuz bir oyun vede db icin elimzden geleni yapıyoruz

1551
Metin2 Private Server Kurulumu / Metin2 Pvp Server Kurulumu
« : 18 Eylül 2009, 14:18:28 »
Arkdaslar server deneme sürcinde cinlerin serverlerini kopyaladık türkce yama yaptık ama üyelik isinde biraz sorun var vede 1ci köyde

1552
Donanım ve Teknik Destek / Acil Yardım
« : 17 Eylül 2009, 20:07:25 »
girişler derken onu kast etmedim ana kartın üstündeki girişlerdir bence bir pc teknik servisine gönder izmirdeysen bertar bilgisayar teknik servis vs her seyi yapıyorlar ama tek monitorlere yapmıyorlar bence izmirdeysen oraya götür adresleri sitelerinde You are not allowed to view links. Register or Login telfonlada ulasırsın sitelerinde tüm satıkları malların resimleri var :):) güvene bilirsin bu  servise ama tek diycegim sen kurcalama sakın daha fazla hasar verirsin, ana kartan süpeliniyorum yoksa ögle kolay kolay olcak bir hasar degil ama driveler fln yüklü degilse veya oyunun gereksimleri yüksekse oda yapar ama dedigim gibi sen izmirdeysen bertar bilgisayara götür sana en iyi hizmeti veren firmalardan biri diyebilirim

1553
Donanım ve Teknik Destek / Acil Yardım
« : 16 Eylül 2009, 17:14:12 »
he bide arkadan girişleri cıkart dememin sebebi  Mouse ve Klavye icin ben ki saldagındandır ama ankart girişleri yanmıs olabilir  #agla#

1554
Donanım ve Teknik Destek / Acil Yardım
« : 16 Eylül 2009, 11:20:18 »
bir pc nin kasasın arkasından giriş kabololarını cıkart yeniden tak restle pcy yeniden dene olcak mı bakalım oda olmazsa pcnin  icinden olan sorun olabilir veya kurlum dosyaları yoktur. DirectX 9 indir oda olmazsa format at bi pcye o zmn düzleri veya driveleri yeniden yükle

1555
Metin2 Private Server Kurulumu / Metin2 Pvp Server Kurulumu
« : 16 Eylül 2009, 11:16:37 »
You are not allowed to view links. Register or Login bu adreseteki forumu doldurunuz

öbür cevabımda dedigim gibi arkdaslar burda dedigim gibi ama 100 konu üstünde konu acmıs olmanız gerekli

1556
Coğrafya / İç Kuvvetler Konu Anlatımı
« : 15 Eylül 2009, 05:56:58 »
İç Kuvvetler





    * Enerjilerini yerin içinden (mantodan) alan kuvvetlerdir.
    * Yerkabuğunun şekillenmesinde olumlu etkiye sahiptirler (yapıcıdırlar).
    * Yeni yer şekilleri oluştururlar (Dağlar, kıtalar).



1. OROJENEZ
(dağ oluşumu)

* Tortulanma ve birikim alanlarına “Jeosenklinal” alanları denir.
* Yan baskılar sonucu kıvrılarak oluşan dağlara “kıvrım dağları” denir. Bu dağlara “antiklinal”, alçak kesimlere ise “senklinal” denir.
* Ülkemizde kıvrım dağları 3. Jeolojik dönemde Alp Himalaya kıvrımlarının etkisi ile oluşmuştur (Kuzey Anadolu ve Toros Dağları)
* Kırılma ile oluşan dağlar ise daha çok Ege bölgesinde görülür. Yüksek kesimlere “horst”, alçak kesimlere ise “graben” denir.
* Horst Dağları: Aydın, Boz, Menteşe, Yunt, Madra.
* Graben Ovaları: Bakırçay, Gediz, Küçük ve Büyük Menderes, Hatay çukurluğu.

2. EPİROJENEZ
(kıta-kara oluşumu)

* Yer kabuğunun yaylanma hareketidir. Geniş alanlı bir harekettir.
* Geniş alanlarda görülen bu hareket sonunda tabakalar kıvrılmaz, alçalır ve yükselir.
Oluşum Nedenleri:
1.
Dış Kuvvetler: Buzul çağında, buzulların ağırlık yapması ve alçalması,
erime sonucu ise yükselmesi sonucu ortaya çıkar (Kanada, İskandinav)
2. İç Kuvvetler: Karaların baskıları sonucu yükselme hareketidir. (Anadolu toptan yükselmiştir).
Deniz gerilemesi : Regrasyon,
Deniz İlerlemesi : Transgresyon.

3. VOLKANİZMA

* Dünya’nın iç kesimlerindeki magmanın yeryüzüne çıktığı yere VOLKAN denir.


* Volkan faaliyetlerinde çıkan malzemeler; katı, sıvı, gaz olmak üzere üç çeşittir.
Sıvı: LÂV,
Katı maddeler: KÜL, VOLKAN TÜFÜ,
Gazlar: KARBON, KÜKÜRT, AZOT bileşikleri.


   1. Pasifik çemberi,
   2. Akdeniz çemberi.

Türkiye’de Sönmüş Volkanlar:
a. Doğu Anadolu: Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Tendürek, Süphan, Nemrut dağları.
b. İç Anadolu: KD - GB doğrultulu Erciyes, Melendiz, Hasan dağları, Karacadağ ve Karadağ’dır.
c. Güney Doğu Anadolu: Karacadağ.
d. Batı Anadolu: Kula platosu ile Uşak arasında 50 kadar küçük volkan konisi vardır. Tarihte buraya yanık bölge denmiştir.
e. Kuzey Batı Anadolu: Köroğlu dağlarında geniş volkanik örtüler.

4. DEPREMLER

Sismoloji: Deprem bilimi,


Sismograf: Deprem dalgalarını ölçen alettir.
Depremler üçe ayrılır:
1. Volkanik: Volkanik olaylar sonucu oluşur. Etki alanları dardır.
2. Göçme (karstik): Kayatuzu, jips gibi eriyebilen maddelerin bulunduğu yerde oluşan yer altı mağaralarının çökmesi ile oluşur. Etki alanı dardır.
3. Tektonik (Dislokasyon): Etki alanı geniş ve şiddetli olan depremlerdir. Depremin iç merkezine “hiposantr”, dış merkezine “episantr” denir.
Türkiye deprem bölgeleri:
KAF:İzmit körf-Aras Vadisi
BAF: Güney Trakya ve Batı Anadolu.
GAF: İskenderun körfe-zinden Van Gölü’ne gider.


YÜZEY ŞEKİLLERİ



DAĞLAR:
a. Genç Dağlar: 3.Jeolojik dönemde oluşmuş dağlardır. Vadiler derin, yamaçlar dik, yükselti ve eğim çok, şekiller sarp, sivri, serttir.
b. Eski Dağlar: 1. ve 2. Jeolojik dönemde oluşmuşlardır.
- Birikme ile: Volkan, Kumul, Moren.
- Aşınma ile: Peneplen kalıntısı tepeler.
- Tektonik: Kıvrılma ve kırılma ile. Toroslar ve Batı Anadolu dağları.
PLATOLAR:
Derin vadilerle yarılmış geniş düzlüklerdir.
Alçak Plato: Çatalca-Kocaeli platosu (100-200m),
Yüksek Plato: Erzurum-Kars platosu (1800-2000m).
- Birikme ile: Lavların birikmesi ile oluşur (Erzurum-Kars).
- Aşınma ile: Akarsu aşındırmasının son şekli olan peneplendir.
- Yükselme ile: Kıvrımlar arasında kıvrılmadan yükselen alanlardır. (Güney Doğu Anadolu).
OVALAR:


    * Vadilerle derin yarılmamış düzlüklerdir.
    * Alçak ovalar: Adana, Silifke, Yüksek Ovalar: Erzurum ve Yüksek Ova.

- Birikme ile: Tektonik çanaklarda alüvyonların birikmesi ile oluşur.
- Aşındırma ile: Akarsuların aşındırması ile oluşan hafif dalgalı düzlükler.
- Yükselme ile: Deniz veya göl diplerinin yükselmesi sonucu bir çanak oluşturması ile meydana gelir. Ergene, Konya.




1557
TÜRKİYEDE NÜFUS ARTIŞI

Türkiye’nin nüfusu, 1. Dünya Savaşı sırasında 16 milyon dolayındaydı. İstiklâl Savaşı sırasında cephede verilen şehitler, salgın hastalıklar ve savaş ortamının çeşitli olumsuz koşulları, nüfusumuzun daha da azalmasına neden olmuştur. Onun için 1927 yılında yapılmış olan genel nüfus sayımında ülke nüfusu, 13,6 milyona düşmüştür. İkinci genel nüfus sayımında (1935 yılında) ülke nüfusunun tekrar 16 milyona ulaştığı anlaşılmıştır. Bu tarihten sonra nüfus sayımı, sonu 0 ve 5 ile biten yıllarda yapılmıştır. 1990’dan sonraki sayımlar artık 10 yılda yapılacaktır. 1927-1997 arasındaki ülke nüfussunun özellikleri şu başlıklarla belirtilebilir. - Nüfus hızlı bir şekilde artmaktadır. - Erkek nüfus kadın nüfustan fazladır. - Nüfus eğitim düzeyi giderek yükselmektedir. - Ortalama insan ömrü giderek uzamaktadır. - Kentsel nüfus hızla artmaktadır. - İç ve dış göçler yoğun olarak yaşanmıştır.

1558
Coğrafya / Ekoloji
« : 15 Eylül 2009, 05:55:28 »
Ekoloji, organizmalarla, içinde yaşandıkları ortamı ve bu iki varlığa ait karşılıklı etki ve ilişkileri inceleyen bir bilim dalı.
Bu tanımlamadaki organizmalar, diğer bir deyim ile canlılar veya canlı çevre; insan, hayvan ve bitkilere ait bireyleri veya bunlardan oluşmuş toplumları ifade etmektedir. Tanımlamanın içinde geçen organizmaların içinde yaşadıkları ortam deyimi ise cansız çevre olarak da ifade edilir ve hava, su, toprak, ışık gibi faktörleri kapsar. Ekolojinin; botanik, zooloji, mikrobiyoloji, fizyoloji, bitki beslenmesi, anatomi, morfoloji, patoloji, pedeloji, jeoloji, jeomorfoloji, mineraloji, fizik, kimya, meteoroloji ve klimatoloji gibi bilim dalları ile yakın ilgisi vardır.

Araştırma konusu, yöntemi ve amaçlarındaki bazı özellikleri yardımıyla ekolojiyi diğer doğa bilimlerinden ayırma olanağı vardır.

1) Herşeyden önce ekoloji bütün canlılar için ortak olan ve canlılar üzerinde etki yapabilen temel konularla ilgilenir.

2) Diğer bir ayırıcı özelliği ise ekolojinin bir canlıya ait belirli organları ve bu organlardaki hayat süreçlerini değil, canlıların içinde bulundukları hayat ortamı ile olan karşılıklı ilişkilerini incelemesidir.


Yeryüzünde on kilometre okyanus tabanından atmosferin on kilometre yerden yüksekliğine kadar olan tabaka canlıların barınma yeridir. Bu alana dünya katmanları arasında biyosfer adı verilir. Ekoloji de 20 km’lik dikey alan içersindeki canlıların yaşama şekillerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini inceler. Canlıları etkileyen çevre faktörlerine ambiyotik faktörler, canlıların birbiriyle olan ilişkilerine biyotik faktörler denir.
Modern ekolojide anlama kolaylığı sağlamak için canlılar organizasyon derecesine göre sıralanır.Bu sıralama sonucunda biyolojik spektrum meydana gelir.Bu spektrum;Protoplazma-Hücreler-Dokular-Organlar-Organsistemleri-Organizmalar-Populasyonlar-Kommuniteler-Ekosistemler-Biyosfer şeklinde sıralanır.
İşte bu spektrum içerisinde ekoloji; organizmalardan sonraki terimleri inceler.Biyotik faktörleri oluşturan bu terimlerin üzerindeki fiziksel ve kimyasal faktörlerin sınırlayıcı etkisini de ekoloji inceler.

Ekolojide kullanılan bazı terimler vardır.Bunların başlıcaları;
Populasyon: İnsan nüfusunu ifade edeb bir terimdir. Ancak ekolojide belirli sınırlar içersinde barınmakta olan aynı türden oluşan bireyler topluluğunu ifade eder. Ekolojinin biyotik faktörler içersinde en küçük birimidir. Populasyonlar kendi kendine yeterli değildir.
Kommunite: Bir bölgede yerleşen populasyonlar topluluğudur. Abiyotik faktörlerle birlikte kommuniteler kendi kendilerine yetebilen topluluklardır.
Ekosistem: Kommunite + Abiyotik ortam ekosistemi oluşturur.
Habitat: Populasyon içersindeki canlıların biyosfer tabakasındaki kalıtsal yapısına uygun yaşama bölgesine habitat denir. Habitat canlının yaşama adresidir.
Niş:Habitat içersindeki canlıların yaptığı biyolojik faliyet ya da iştir.
Flora: Belirli bir bölgedeki veya biyosferdeki bitki topluluklarıdır. Aynı zamanda bakterilerin oluşturduğu populasyonlara da flora denir.

1559
Coğrafya / TÜRKİYE İKLİMİ
« : 15 Eylül 2009, 05:54:43 »
TÜRKİYE İKLİMİ

TÜRKİYE’DE İKLİM ELEMANLARI

A. SICAKLIK

1. Yıllık Ortalama Sıcaklık Dağılışı


En düşük ortalama sıcaklıklar, Kuzeydoğu Anadolu’da görülür.
En yüksek ortalama sıcaklıklar, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin güneyi ile Akdeniz kıyılarında görülür.
En düşük sıcaklık ile en yüksek sıcaklık arasındaki fark 8°C den fazladır.
Sıcaklık genelde güneyden kuzeye gidildikçe azalmaktadır.
2. Temmuz Ayı Ortalama Sıcaklık Dağılışı



Temmuz ayında, bölgeler arasındaki sıcaklık farkı Ocak ayına oranla daha azdır.
Temmuz ayında en düşük sıcaklık, Kuzeydoğu Anadolu, Karadeniz kıyıları ve Marmara’nın kuzeyinde görülür.
Bu ayda en yüksek sıcaklıklar , Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde görülür
3.Ocak Ayı Ortalama Sıcaklık Dağılışı



Ocak ayında, bölgeler arasındaki sıcaklık farkı, Temmuz ayına oranla daha fazladır.
En düşük sıcaklıklar, Kuzeydoğu Anadolu’da görülür.
En yüksek sıcaklıklar Akdeniz kıyı kesiminde görülür.
B. BASINÇ ve RÜZGÂRLAR

BASINÇ

Türkiye’yi en çok etkileyen gezici basınç merkezleri şunlardır:

a. Sibirya Antisiklonu: Sibirya üzerinde oluşur. Türkiye’yi kışın etkiler. Soğuk ve kar getirir. 60° enlemleri çevresinde oluşmasına rağmen, soğumadan dolayı termik kökenlidir.

b. Asor Antisiklonu: Atlas Okyanusu üzerindeki Asor Adaları çevresinde, 30° DYB alanına bağlı olarak oluşur.

Kış mevsiminde Sibirya antisiklonu ile birleşerek Türkiye üzerinde etkili olduğunda İzlanda siklonu Türkiye’ye sokulamaz. Bunun sonucunda da ülkemizde kışlar soğuk, sert ve kar yağışlı geçer.

c. Basra Siklonu: Basra Körfezi çevresinin aşırı ısınmasıyla oluşur. Samyeli rüzgârları vasıtasıyla Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde etkili olur. Havadaki nemi kurutarak sıcaklık ve buharlaşmayı artırır. 30° Kuzey enlemi çevresinde oluşmasına rağmen, ısınmadan dolayı termik kökenlidir. Türkiye’de yaz mevsiminde etkilidir.

d. İzlanda Siklonu: İzlanda üzerinde oluşur. Türkiye’de kışın ve ilkbaharda etkili olur. Etkili olduğunda Türkiye’de kışlar ılık, kısa ve yağmurlu geçer. 60° enlemleri çevresinde oluştuğu için dinamik kökenlidir.

RÜZGÂRLAR

a. Soğuk Yerel Rüzgârlar

Karayel: Balkanlar’daki yüksek basınç ve Basra Körfezi’ndeki alçak basınç sonucu oluşur. Kuzeybatıdan soğuk ve kuru olarak eser. Kış mevsiminde Marmara Bölgesi ile Batı Karadeniz’de sıcaklıkları azaltarak kar yağışına neden olur.

Yıldız: Kuzeyden eser. Karadeniz üzerinden geldiği için soğuk ve nemlidir. Karadeniz Dağları’nda yağış bırakır.

Poyraz: Marmara, Karadeniz ve İç bölgelerimize kuzeydoğudan esen soğuk, kuru bir rüzgardır. Doğu Avrupa’daki yüksek basıncın etkisi sonucunda oluşur. Kışın sıcaklıkları azaltarak kar yağışına neden olur. Yaz poyrazı ise serin ve kuru olarak eser.

Ege Denizi’nde, yazın poyraz benzeri rüzgârlar tam kuzeyden eserler. Eski Yunanlılar bu rüzgarlara, ticaret rüzgârı anlamında Etesia demişlerdir. Bugün de, Dünya literatüründe Ege Denizi’nde yazın kuzeyden esen rüzgârlara etezyen (etesien) denilmektedir.


b. Sıcak Yerel Rüzgârlar

Lodos: Kuzey Afrika’daki yüksek basınç ve Hazar Denizi’ndeki alçak basınç sonucu oluşur. Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde etkilidir. Akdeniz’den geldiği için nemli ve sıcaktır. İç kesimlere sokulurken yükseltinin etkisiyle soğuyarak yağışa neden olur. Kış mevsiminde etkili olduğu bölgelerde, sıcaklığı artırarak kar erimelerine neden olur.

Kıble: Güneyden eser. İç kesimlerimizde etkili olur. Akdeniz Bölgesi’nde nemli ve sıcak, iç kesimlerde ise, kuru ve sıcak olarak eser.

Keşişleme (Samyeli): 30° enlemi çevresindeki dinamik yüksek basıncın etkisi sonucu oluşur. Suriye Çölü’nden Güneydoğu Anadolu’ya doğru eser. Sıcak ve kurudur. Bitkiler üzerinde kurutucu etkisi vardır.

C. NEM ve YAĞIŞLAR

Türkiye’de yağış dağılışı haritası ile yerşekilleri haritası karşılaştırıldığında, aralarında yakın ilgi bulunduğu tespit edilmektedir.
Türkiye’de fazla yağış alan yerler (1000 mm. den fazla), Doğu ve Batı Karadeniz bölümleri ile bazı Batı ve Doğu Anadolu dağlarıdır. En fazla yağış alan yer Rize çevresidir. (2400 mm. den fazla)
Türkiye’de orta derecede yağış alan yerler (500 mm - 1000 mm arası), Akdeniz, Ege, Marmara, Orta Karadeniz, Doğu Anadolu ve İç Anadolu’nun kuzey kesimleridir.
Türkiye’de az yağış alan yerler (500 mm nin altında), İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve yer yer Doğu Anadolu’nun çukur yerleridir. En az yağış alan yer, Tuz Gölü çevresi ile Iğdır Ovası civarıdır. (250 mm nin altında)
Türkiye'de İklimi Çeşitleri
Türkiye’de genel olarak üç ana iklim tipi görülür.Bunlar; Karadeniz İklimi, Akdeniz İklimi ve Karasal iklimdir.


1)KARADENİZ İKLİMİ:Bu iklim asıl olarak Kuzey Anadolu Dağlarının Karadeniz’e bakan yamaçlarında görülür. Genel özellikleri şunlardır:





Her mevsim yağışlıdır.
Doğu Karadeniz Bölümünde maksimum yağış sonbaharda, minimum yağış ilkbaharda düşer. Yıllık yağış miktarı 2000-2500 mm’dir.
Batı Karadeniz Bölümünde maksimum yağış sonbaharda, minimum yağış ilkbaharda düşer. Yıllık yağış miktarı 1000-1500 mm’dir.
Orta Karadeniz Bölümünde ise maksimum yağış kışın, minimum yağış yazın düşer. Yıllık yağış miktarı 700-1000 mm’dir.
Karadeniz ikliminin görüldüğü alanlarda kar yağışlı günlerin ortalaması 18 gündür.
Yıllık ortalama sıcaklık 13-15°C’dir.
Ocak ayı ortalama sıcaklığı 6-7°C’dir.
Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 21-23°C’dir.
Yıllık sıcaklık farkı 13-15°C’dir.
Doğal bitki örtüsü ormandır.Yüksek alanlarda Alpin çayırlar görülür.

2)AKDENİZ İKLİMİ:Bu iklim tipi ülkemizde en belirgin olarak Akdeniz kıyılarında görülmekle birlikte, Ege ve Marmara Bölgelerinde de etkili olmaktadır. Genel özellikleri şunlardır:

Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır.
Maksimum yağış kışın, minimum yağış yazın düşer.
Yaz ve kış yağışları arasındaki fark oldukça fazladır.
Yıllık yağış ortalaması, 600-1000 mm arasındadır.
Yıllık sıcaklık ortalaması 18-20°C’dir.
Ocak ayı ortalaması 8-10°C’dir.
Temmuz ayı ortalaması 28-30°C’dir.
Yıllık sıcaklık farkı 15-18°C’dir.
Ege Bölgesinde dağların kıyıya dik uzanması, Akdeniz İkliminin iç kesimlere ulaşmasına olanak sağlamıştır.
Marmara Bölgesinde görülen Akdeniz İkliminde, yazlar Akdeniz kıyılarına göre daha serin, kışlar ise daha soğuk ve karlıdır.
Akdeniz İkliminin karekteristik bitki örtüsü zeytin, defne, mersin, kekik gibi bitkilerden oluşan makilerdir.



3)KARASAL İKLİM:Ülkemizde Karasal İklim, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile İç Batı Anadolu Bölümünde görülür.Genel özellikleri şunlardır:

Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır.
İç Anadolu Bölgesinde maksimum yağış ilkbaharda, minimum yağış yazın düşer.
İç Anadolu da ortalama yağış 300-400 mm’dir.
İç Anadolu’nun kış sıcaklık ortalaması, 1-2°C, yaz sıcaklık ortalaması, 22-23°C, yıllık sıcaklık ortalaması ise, 10-12°C’dir.
Ege Bölgesinin İç batı Anadolu Bölümünde de yağışlar kıyı kesimine göre azdır.
Doğu Anadolu Bölgesinin kuzeydoğu kesiminde yıllık sıcaklık ortalaması, 4-6°C’dir.
Kuzeydoğu Anadolu’da kış sıcaklık ortalaması, -7, -10°C, yaz sıcaklık ortalaması, 17-19°C’dir.
Yıllık yağış miktarı, 500-600 mm’dir.
Güneydoğu Anadolu’da ise ortalama yağış, 400-700 mm’dir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kış mevsimi pek donlu geçmemekle beraber, yaz mevsiminde şiddetli kuru sıcaklar egemendir.
Güneydoğu Anadolu’da yıllık ortalama sıcaklık, 15-16°C, kış sıcaklığı, 3-4°C, yaz sıcaklığı ise, 30-35°C’dir.

1560
Coğrafya / Uzay Coğrafyası
« : 15 Eylül 2009, 05:53:53 »
Dünya ve Evren



Dünyamız Samanyolu Galaksisi'ndeki yıldız sistemlerinden güneş sisteminde yer alır.

Bütün gezegenler elips şeklinde bir yörüngede hareket ederler.

ONUNCU GEZEGENİMİZ "SEDNA"



16 Mart 2004 — Adını Eskimo kültüründe okyanus tanrıçası Sedna’dan alan göktaşı, 10 bin 500 Dünya yılı ile Güneş Sistem’nin en uzun yörüngesine sahip.

Gezegenin keşfi ile astronomlar arasında yeni bir tartışma başladı. Sedna’nın bir gezegen olup olmadığı üzerine kafa yürüten bilim adamları, bu şekilde gezegen kavramını ve Güneş Sistemi’nin de yapısal özelliklerini gözden geçiriyorlar.

Güneş Sisteminin 10. Gezegeni 'Buz ve Kaya Krallığı' mı?

Kısa adı NASA olan Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi tarafından fırlatılan Sedna 4 teleskobu, Güneş Sistemi'nde yeni bir gezegen keşfetti.

Eğer bulgular doğruysa, 74 yıllık '9 gezegen' bilgisi tarihe karışacak. BBC'de yayınlanan habere göre, NASA tarafından uzaya fırlatılan Sedna 4 teleskobu tarafından gönderilen bilgilerle, Plüton gezegeninden daha büyük olduğu sanılan yeni uzay cismi, ispat edilmesi halinde Güneş Sistemi'nin 10. gezegeni olacak. Ancak astronomlar, bu cismin halen Güneş Sistemi'nin bir üyesi olup olmadığını araştırıyorlar. Daha önce de Hubble Teleskobu tarafından tespit edilen cisimle ilgili detaylı bilginin bu hafta içinde NASA tarafından dünya kamuoyurna açıklanacağı kaydedildi. En son 1930 yılında varlığı ispatlanan Plüton gezegeninden bu yana Güneş Sistemi'nde 9 gezegen olduğuna dair bilim öğretisini alt üst edecek olan 'yeni gezegen', bilim adamları tarafından 'Buz ve Kaya Krallığı' olarak ifade ediliyor.



GÜNEŞ SİSTEMİ’NİN SINIRINDA


Sedna, 10 bin 500 Dünya yılı süren Güneş’in etrafında bir tam dönüşü esnasında, yıldıza sadece çok kısa bir süre için yaklaşıyor, ancak bi gezegenin ısınmasına yetmiyor.


Gözlem adı 2003 VB12 olan Sedna kızıl parlak bir renge sahip; bilim adamları parlak kızıl rengin, gezegenin bulunduğu Güneş Sistemi’nin dış bölgeleri için oldukça olağandışı bir durum olduğunu belirtiyorlar. Dr. Brown, Sedna gibi Güneş Sistemi’nin sonu sayılacak bir mesafeden Güneş’in hissedilmediğini belirtti. Dr. Brown, Sedna gezegeninde bulunan bir kişinin Güneş’i toplu iğne ucu büyüklüğünde göreceğini ifade ediyor. Bilim adamları Sedna’nın yüzey ısısının -240 derece olduğunu ve bu değerin son 4.5 milyar yıldır değişmediğini belirlediler.



GEZEGEN ‘MADEN’İ


Sedna 1930’da Plüton’nun keşfinden sonra bulunmuş en büyük gök cismi. Kimi astronomlar Sedna’nın Plüton’dan da daha büyük olabileceğini tahmin ediyorlar. California Institute of Technology astronomlarından Prof. Michael Brown liderliğinde yürütülen bir araştırma projesi kapsamında keşfedilen Sedna, Dünya’dan 10 milyar kilometre uzaklıkta Kuiper Kuşağı olarak bilinen bölgede yeralıyor. Kuşakta bulunan binlerce göktaşından şimdiye dek yaklaşık 400 tanesi tam olarak keşfedildi.

Sedna’nın da içinde bulunduğu Kuiper Kuşağı, astronomlar tarafından bir “maden” olarak nitenlendiriliyor. Yüzlerce buzdan göktaşı içeren Kiuper Kuşağı’nda, 2000’de Varuna (900 km), 2001’de Ixion (1.065 km) ve 2002’de Kuaoar (1.200 km) gezegensileri tespit edilmişti. Şubat ayında ise 1.800 km çapında, 2004 DW gözlem adı ile bir başka gezegensi keşfedilmişti.
Bünyesinde binlerce benzer büyüklükte gök cisminin bulunduğu Kuiper Kuşağı Sedna veya daha büyük yeni keşiflere gebe bir bölge. Sedna’nın daha önce bulunan benzer göktaşlarından farkı kendi başına bir yörünge tutturmuş olması. Arizona’da bulunan Tenagra Gözlemevi gezegenin yörüngesini belirlemek üzere çalışmalara başladı.



GEZEGEN’LİK TARTIŞMASI


Sedna’nın keşfi gezegen kavramının sorgulandığı ve belki de yeniden tanımlanacağı tartışmaları da alevlendirdi. Bir grup astronom Plüton’nun dahi bir gezegen olmadığını düşünüyor. Yapılacak gözlemler sonunda, Plüton’u gezegen sayılması için yeterli koşulların Sedna için de geçerli olduğuna dair fikir birliği oluşursa, Güneş Sistemi’nin on gezegeni olacak. Bilim çevreleri, göktaşının bir gezegen olarak değer kazanmasının daha geniş gözlemler gerektirdiğinin altını çiziyorlar.
Bunların başında da göktaşının bağımsız Güneş merkezli bir yörüngesi olması kuramı geliyor. Sedna’nın eliptik yörüngesinde Güneş’in etrafında tam dönüşünü 10.500 yılda tamamladığı belirtildi. Uzun çapı 135 milyar kilometre ile Sedna’nın yörüngesi Güneş Sistemi’ndeki en uzun yörünge.
Gezegeni keşfeden Dr. Micheal Brown, göktaşını gezegen yerine, kaya ve buzdan oluşan ve hacmen daha ufak olan “gezegensi” (planetoid) olarak nitelemeyi tercih ediyor. Brown Sedna’nın yeterince yüksek bir yoğunluğa sahip olmadığını düşünüyor.
Keşfi Havaii’deki Gemini Observatory’den Michael Brown ve Chad Trujillo ve San Diego’daki Palomar Gözlemevi’nden Yale Üniversitesi astronomu David Rabinowitz birlikte yaptılar. Ekip Sedna’nın etrafında dönen bir de uydusu olduğunu keşfetti.

GÜNEŞ

Güneş sisteminin merkezinde yeralan, en yakın yıldız, Dünya’dan ortalama 149.591.000 km uzaklıkta, 1,39 milyon km çapında, ışık saçan dev bir gaz küresi olan Güneş’in en önemli bileşeni hidrojendir; yaklaşık % 5 oranında helyum ve daha ağır elementleri içerir. 1,99x10(33) erg/saniye hızıyla enerji üretir. Bu enerji, en çok, görünür ışın ve kızılaltı ışınım olarak uzaya yayılır ve Yer’de yaşamın sürmesinin başlıca nedenidir.
Çapları bin kat daha büyük ve kütleleri birkaç yüz kat daha ağır olan bilinen en büyük yıldızlara karşılaştırılınca, Güneş, astronomi sınıflandırmasında cüce yıldız sınıfına girer. Ama kütlesi ve yarıçapı, Gökadamız’daki (samanyolu) bütün yıldızların ortalama kütlesine ve büyüklüğüne yakındır; çünkü birçok yıldız Yer’den daha küçük ve daha hafiftir. Güneş, tayfı, yüzey sıcaklığı ve rengi nedeniyle, astronomlar tarafından kullanılan tayf türleri şemasında “G2 cüce” diye de sınıflandırılır. Yüzey gazlarının yaydığı ışığın tayf şiddeti, 5000 A’ya yakın dalga boylarında en büyüktür; güneş ışığının niteleyici sarı rengi bundan ileri gelmektedir.İçinde yaşadığımız Evren'i tanıma çabamız, binlerce yıldan bu yana sürüyor. Günümüzde, en modern teleskoplar sayesinde, Evren'in en uzak köşelerini, milyarlarca ışık yılı ötedeki gökadaları görebiliyoruz. Oysa, Evren'de küçücük bir nokta gibi kalan, içinde yaşadığımız Güneş Sistemi'miz hâlâ gizemlerle dolu.
Uzay Çağı'nın başlangıcından bu yana yapılan çalışmaların büyük bölümü, Güneş Sistemi'ni keşfetmek içindi. Bugün, gerek bu çalışmalara gerekse çevremizdeki başka olası gezegen sistemlerine bakarak Güneş Sistemi'mizin oluşum öyküsünü anlatabiliyoruz.
Güneş Sistemi'nin bir bulutsudan oluştuğu düşüncesini, aynı zamanda bir fizikçi de olan Prusyalı filozof, Immanuel Kant ortaya attı. Kant, ilkel Evren'in ince bir gazla dolu olduğunu canlandırdı düşüncesinde. Başlangıçta homojen dağılmış bu gazda, doğal olarak zamanla bir takım kararsızlıklar ortaya çıkmalıydı. Bu kütleçekimsel kararsızlıklar, kütlelerin birbirini çekmesine, dolayısıyla da gazın belli bölgelerde topaklaşmaya başlamasına yol açacaktı. Peki, bu topaklar neden disk biçimini alıyordu?
Kant, bunu da çözdü. Başlangıçta çok yavaş dönmekte olan gaz topakları, sıkıştıkça hızlanıyordu. Bu, çok temel bir fizik ilkesine, "Momentumun Korunumu İlkesi" ne dayanır. Bu ilke, genellikle bir buz patencisi örneğiyle açıklanır: Kolları açık, kendi çevresinde dönen buz patencisi, kollarını kapadığında hızlanır.
Benzer olarak, kütleçekiminin etkisiyle sıkışmaya başlayan gazlar da giderek hızlanır. Dönmenin etkisi gaz topağının incelerek bir disk biçimini almasını sağlar. İşte, bu disklerden birisi Güneş Sistemi'mizi oluşturmuştur.
Güneş’le ilgili modern çalışmalar, Galilei’nin güneş lekelerine ilişkin gözlemleriyle ve bu lekelerin hareketlerine dayanarak Güneş’in dönüşünü bulmasıyla 1611’de başladı. Güneş’in büyüklüğüne ve Yer’den uzaklığına ilişkin ilk yaklaşık doğru belirleme, 1684’te yapıldı; bu belirlemede, Fransız Akademisi’nin 1672’de Mars’ın Yer’e yaklaşması sırasında yaptığı nirengi (üçgenleme) gözlemlerinden elde edilen veriler kullanıldı. Joseph von Fraunhofer tarafından 1814’te Güneş’in soğurma çizgili tayfının bulunması ve Gustav Kirchhoff tarafından 1859’da bunun fiziksel yorumunun yapılması, güneş astrofiziği çağını başlattı; bu dönemde, Güneş’i oluşturan maddelerin fiziksel durumunu ve kimyasal bileşimini etkili olarak inceleme olanağı doğdu. 1908’de George Ellery Hale, güneş lekelerinin güçlü magnetik alanlarını belirledi; 1939’da Hans Bethe, güneş enerjisinin oluşumunda nükleer füzyonun oynadığı rolü aydınlattı.
Yeni gelişmeler, bilim adamlarının Güneş’le ilgili görüşlerini değiştirmeyi sürdürmektedir. Güneş rüzgarının doğrudan doğruya belirlenmesi 1962’de gerçekleştirilmiş, Güneş’in yüksek hızlı tekrarlanan akıntılarının kaynaklarıysa 1969’da taç (korona) deliklerine ilişkin gözlemlerle belirlenmiştir. Kant'ın bu düşüncesi, daha sonra birçok gökbilimci tarafından kabul gördü; ancak, herhangi bir yıldızın çevresinde böyle bir oluşum gözlenemediği için, 1980'lere değin bu düşünce, bir varsayım olarak kaldı, kanıtlanamadı. Sonra, gökbilimciler, T Boğa türü yıldızların, yaklaşık üçte birinin, normalin çok üzerinde kızılötesi ışınım yaydığını keşfettiler.
Yıldızın etrafındaki toz bulutu, yıldızın yaydığı kısa dalgaboylu ışınımı soğuruyor; sonra daha uzun dalga boyunda, yani kızılötesi ve radyo dalga boylarında ışınım yayıyordu.
Birkaç yıl sonra, gökbilimciler bazı yıldız oluşum bölgelerine radyo teleskoplarla baktıklarında yıldızların etrafındaki karanlık, toz içeren diskleri doğrudan görebildiler. Hubble Uzay Teleskopu'nun keskin gözleriyle yapılan gözlemlerde, 1600 ışık yılı uzaklıktaki Orion Bulutsusu'ndaki yıldız oluşum bölgeleri incelendi. Böylece, genç yıldızların etrafındaki gaz ve toz diskleri ilk kez görünür dalgaboyunda görüntülenmiş oldu.



TERİMLER

EVREN(KAİNAT):Madde ve enerjiden oluşan başı ve sonu olmayan sistemdir.

UZAY:İçerisinde gök cisimleri bulunan sonsuz boşluktur.

SAMANYOLU GALAKSİSİ:Güneş sistemimizin içerisinde yer aldığı yıldız topluluğudur.Bu galaksinin çapı yaklaşık 100.000ışık yılıdır.(Bir saniyelik ışık birimi 300.000 km’dir.

YILDIZ:Isı ve ışık yayan gök cismidir.Güneş bir yıldızdır.

GEZEGEN:Güneşten aldığı ısı ve ışığı yansıtan gökcismidir.

1)İÇ GEZEGENünya ile güneş arasında bulunan Merkür ile Venüs gezegenleridir.Bu gezegenler güneş’e dünyadan daha yakındır.Kütleleri dünyadan küçüktür.

2)DIŞ GEZEGEN:Güneş’e dünyadan daha uzak olan gezegendir.Güneş sistemi içerisindeki gezegenlerden; Güneş’e en yakın olanı Merkür, en uzak olanı Plütondur.En büyük olanı Jüpiterdir.Jüpiter henüz soğuyamamış gaz kütlesi halindedir.

UYDU:Gezegenlerin etrafında dönen gök cisimleridir.Bunlarda güneş ışığı yansıtarak görülürler.

KUYRUKLU YILDIZ:Güneş sistemi içinde yer alan ve etrafında irili ufaklı taşlar, gaz ve toz tabakası bulunan gök cisimleridir.

METEOR:Uzayda gezegenlerin yada uyduların parçalanmasıyla oluşan taş parçalarıdır.

Evrenin Oluşumu

Uçsuz bucaksız gökyüzüne bakıp da hayran olmamak elde değildir. Çıplak gözle görülebilen sayısız yıldız bile evrenin ne kadar karmaşık bir yapıda olduğunu fark etmemiz için yeterli. Ama çıplak gözle gördüğümüz gökyüzü evrenin milyarda birlik bir kısmını bile temsil etmiyor. Gerçekte evren insan aklının almakta zorluk çekeceği bir büyüklüğe ve karmaşıklığa sahip. Güneş sistemini barındıran Samanyolu galaksisi dahil yaklaşık 100 milyar galaksiden ve sayısız gök cisminden oluşan devasa boyutlardaki evrenin çapı, devamlı genişlemeğe devam etmektedir. Evren büyüklüğü yanında, ilginçliği ve karmaşıklığı ile de akıl sınırlarını zorlamaktadır. Evrende var olan enerjinin sadece %10'luk kısmı tanımlana bilen maddelerden (gezegenler, yıldızlar, karadelikler ve çeşitli gazlar) oluşmaktadır, geri kalan enerjinin %90'lık kısmı "Karanlık madde" ismi verilmiş olan gözlemlenemeyen ve tanımlanamayan maddelerden oluşmaktadır. Bu denli büyük ve karmaşık olmasına rağmen, evrende var olan sayısız gök cismi eşi görülmemiş bir denge örneği göstermektedir. Evrenin tüm bu özellikleri kozmolojiyi bilim adamları için en popüler bilim dallarından biri haline getirmiştir. Şu an yaşamakta olan ve günümüze dek yaşamış tüm büyük bilim adamları evreni araştırmış ve özellikle teorik kozmoloji alanında çok büyük çalışmalar yapmışlardır.

1561
Duyuru ve İlanlarımız / Rep Yagmuru
« : 15 Eylül 2009, 01:40:11 »
Rep Yagmuru Bitmiştir...

1562
Biyoloji / Biyoloji
« : 14 Eylül 2009, 18:02:06 »
Biyoloji veya Canlı bilimi, canlıları inceleyen bir bilim dalıdır.

Biyologlar, tüm canlıları; tüm gezegeni kaplayan küresel boyuttan, hücre ve molekülleri kapsayan mikroskobik boyuta kadar onları etkileyen önemli dinamik olaylarla birlikte inceleyen, biyoloji bilimiyle uğraşan kişilerdir. Birçok süreci bünyesinde barındıran hayati süreçlerden bazıları; enerji ve maddenin işlenmesi, vücudu oluşturan maddelerin sentezlenmesi, yaraların iyileşmesi ve tüm organizmanın çoğalmasıdır.

Hayatın gizemleri, tarihteki tüm insanları etkilediğinden; insanın fiziksel yapısı, bitkiler ve hayvanlar hakkındaki araştırmalar tüm toplumların tarihlerinde yer bulur. Bu kadar ilginin bir kısmı, insanların hayata hükmetme ve doğal kaynakları kullanma isteğinden gelmektedir. Soruların peşinden koşmak, insanlara, organizmaların yapıları hakkında bilgi kazandırdı ve de yaşam standartları, zamanla yükseldi. İlginin bir diğer kısmı ise, doğayı kontrol etme isteğinden çok, onu anlama isteğinden gelmektedir. Bu araştırmaların ilerletilmesi, bizim dünya hakkındaki düşüncelerimizi değiştirmiştir.

Biyolojinin; botanik, zooloji ve tıp gibi birçok dalı eskidir. Ancak, bunları tek bir kategori altında toplayan "biyoloji", ancak 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu bilmin gelişmesiyle, bilimadamları, bütün yaşayan varlıkların, ortak bazı özellikler taşıdıklarını anlamışlardır. Bu nedenle de varlıkların bir bütün içersinde incelenmesinin yararlarını kavramışlardır. Biyoloji, günümüzde, en önemli bilim dallarından biridir: Tüm yeryüzündeki biyoloji ve tıp dergilerde, yıllık bir milyon makaleden fazla yayımlanmaktadır. [1] Aynı zamanda, biyoloji, yeryüzündeki tüm okullarda öğretilen ana derslerden biridir.

Biyoloji, bu kadar fazla konuyu kendi kapsamı altında topladığı için birçok dallara bölünmüştür. Organizma türüne göre bu bilimdalını bölen yöntem; bitkileri inceleyen botanik, hayvanları inceleyen zooloji ve son olarak da mikroorganizmaları inceleyen mikrobiyolojiyi ana dallar olarak alır. Bazı bölme yöntemleri ise, incelenen organizmaların derecesine göre bu ayrımı yapmaktadır: Bu sistem; hayatın temel kimyasını inceleyen moleküler biyolojiyi, hayatın temel yapı taşları olan hücreleri inceleyen hücre biyolojisini, organizmaların iç organlarının çalışmasını inceleyen fizyolojiyi, organizmaların dış görünüşlerini inceleyen morfolojiyi ve organizmaların birbirleri ve çevreyle ilişkilerini inceleyen ekolojiyi, biyolojinin anaimesi, Yunanca hayat anlamına gelen βίος (bios)'la, 'incelemesi' anlamına gelen λόγος (logos)'un, birleşmesiyle oluşmuştur. Göründüğü kadarıyla kelime, günümüzde kullanılan anlamıyla ilk defa, Gottfried Reinhold Treviranus'un Biologie oder Philosophie der lebenden Natur'unda (Biyoloji ya da yaşayan Doğanın Felsefesi) (1802) ve Jean-Baptiste Lamarck'ın Hydrogéologie'sinde (Hidroloji) (1802) kullanılmıştır. Kelimenin kendisi ise 1800'de Karl Friedrich Burdach'a atfedilse de, kelime Michael Christoph Hanov'un 1766'da basılan Üçüncü Cilt'inde, Philosophiae naturalis sive physicae dogmaticae: Geologia, biologia, phytologia generalis et dendrologia başlığıyla yer bulmuştur.

1563
Şehirlerimiz / Diyarbakır Kültür Şehrimiz
« : 14 Eylül 2009, 17:39:44 »
verdigin bilgi icin cok saol

1564
Metin2 Private Server Kurulumu / Metin2 Pvp Server Kurulumu
« : 14 Eylül 2009, 17:25:45 »
You are not allowed to view links. Register or Login
#yaşa12# BENDE MODERETÖR BAŞVURU YAPMAK İSTİYORUM ??
You are not allowed to view links. Register or Login bu adreseteki forumu doldurunuz

Sayfa: 1 ... 91 92 93 ... 99