Forum Zero
ForumZero

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Zero

Sayfa: 1 ... 7 8 9 ... 99
120
ATATURK'UN ASKERI, SOSYAL VE SIYASI YONLERI ILE ILGILI COK SAYIDA ESER OLDUGU GIBI, HASTALIGI VE SAGLIK HAYATI ILE ILGILI KITAPLAR DA YAZILMISTIR. DIS VE AGIZ SAGLIGI GENEL VUCUT SAGLIGI ILE YAKINDAN ILGILI OLDUGUNDAN ATATURK'UMUZUN ONCE GENEL SAGLIGINA KISACA DEGINELIM:



Mustafa Kemal cocuklugunda sitma haricinde, alisagelmis cocukluk hastaliklarindan baska onemli hastalik gecirmemistir. Genc yaslarinda ise idrar yollari enfeksiyonu gecirmis ve bu sonralari tekrarlayarak ileride sol bobreginin enfeksiyona sebep olmustur. 1911-1912 Trablusgarb savasinda cok siddetli bir goz enfeksiyonu gecirmis, gozu sismis, kanlanmis ve kapanmistir.



Burada zorlukla ikna edilerek hastaneye tedaviye gonderilmistir. Anafartalar savasinin sonlarinda, 1916 yilinda, ingilizlerin yarimadayi bosaltmalarindan bir ay evvel, Mustafa Kemal'in atesi yukselmis ve bir akciger iltihabi ile yataga dusmustur. Bu nedenle planladigi Anafartalar zaferinin son gunlerini gorememistir. Cunku Dr. ibrahim Tali Bey'in ve arkadaslarinin uyari ve israriyla gorevi Fevzi Pasa'ya devrederek istanbul'a donmustur. 1918 yili sonlarinda Yildirim ordulari komutani iken bobrek agrilari baslamis ve hekimlerin onerileri ile Viyana ve Karlsbad kaplicalarina tedaviye gitmistir.





Mustafa Kemal Pasa 1919 yilinda Istanbul'da su anda muze olan Sisli'deki evinde kaldigi aylar zarfinda, bir sure de kulagindan rahatsizlanmistir. Fakat bu hastalik 15 Mayis'ta onun 3.Ordu Mufettisi olarak Samsun'a hareketini onleyememistir. Mustafa Kemal Samsun'a ayak basar basmaz yeniden baslayan bobrek agrilarini dindirmek icin Havza'ya giderek 25 Mayis-12 Haziran 1919 tarihleri arasinda kaplica kuru almistir. Bu arada tekrar sitmaya yakalanmis olan Ataturk'un 2.inonu Savasi'nda sonra, 1921 Nisan ayinda sol yanaginda buyuk bir ciban cikmistir. Ayni yil Agustos ayinda ise attan duserek uc kaburgasi kirilmistir. 1923 senesinde de ufak tefek kalp rahatsizliklari gecirmeye baslamis, bu rahatsizliklar 1924'de iki kere tekrarlamis ve 1927'de infarktus seklinde ortaya cikmistir.



Kuvvetli bunyesi sayesinde, uzun seneler sihhati duzgun giden Ataturk 1936 Kasimi ortalarinda bir gece gec vakit bahceye cikarak usutmus ve cigerlerinde kan toplanmasi ile olusan ve yuksek atesle seyreden bir hastalik daha gecirmistir. 1936 senesi sonlarinda Ataturk'un genel durumunda bir duskunluk, bir halsizlik baslamissa da henuz Ata'nin sagligindan ciddi bir sIkayeti olmamistir. Ancak 1937 baslarinda gorulen ve sIk sIk tekrarlayan burun kanamalari, karin ve bilhassa bacaklardaki kasintilar gibi belirtiler kisa zamanda sonun baslangici olarak ortaya cikmislar ve boylece baslayan o amansiz hastalik (karaciger atrofik sirozu) olum nedeni olmustur.



 Ataturk'un karaciger rahatsizligi teshisi ilk defa Dr. Nihad Resat Belger tarafindan konulmustur (Ocak 1938). Ataturk'u muayene ve tedavi eden bircok doktorun, Ataturk'de 1937 senesi baslarinda gorulen burun kanamalari ve kasintilarin karaciger hastaligina bagli oldugunu dusunmemis olmalari hala tartisma konusudur ?



Ataturk'un son hastaliginin gec teshis edilmis olmasi, sagliginda biraz duzelme oldugu zaman; iradesine asiri guveni yuzunden hemen ayaga kalkmak istemesi ve siyasi problemlerde gorev basinda olmak istemesi ve caliskanligi gibi faktorler Ataturk'un hastaligini kisa zamanda gelistiren ve siddetlendiren talihsiz sebeplerden olmustur.



Ataturk'un agiz sagligini genel vucut sagligindan ayri dusunmeden, onun savas alanlarinda gecirdigi stresli ve yorucu yillar cercevesinde dusunmeli ve degerlendirmeliyiz. Ayrica Osmanli'larin son devresi ile yeni Turkiye Cumhuriyeti'nde dishekimliginin durumu hesaba katilmalidir. Prof.Dr. Bedii Sehsuvaroglu'nun Ataturk'un saglik hayati kitabinda Gazi'nin dislerinden rahatsiz oldugu ve son senelerde agzinda bir total protez tasidigini ve discisinin de II. Abdulhamit'in discisi olan Musevi asilli bir pratisyen (Sami Gunzberg) oldugunu belirtmektedir.



Ataturk'un agiz ve dis sagligi konusunda bilgi edinebilmek icin Sabiha Gokcen Hanimefendi'den randevu alarak evinde sohbetlerinden yararlandik. Konusmalarindan Ataturk'un manevi kizi oldugu 1925 yilinda da Ataturk'un protez tasidigini, Dr. Sami Bey'in Beyoglu'nda muayenehanesi oldugunu, kendilerinin de tedavi icin oraya gittiklerini, Dr. Gunzberg'in zaman zaman saraya gittigini, hatta buraya bir dis koltugu koyuldugunu, Ataturk'un olcusunun o zamanin sartlarinda alci ile alindigini ve bunun da Ataturk'de kusma refleksi dogurdugunu, bu olculerin Fransa'ya gonderildigini ve Ataturk'un olumunden once 1-2 ay icinde agzinda da kanamalar meydana geldigini belirttiler.



Ayrica Ataturk'un genel vucut temizligi gibi agiz bakimina da cok dikkat ettigini ve dis fircasinin bulundugunu bize aktardilar.



İncelemek icin cok kisa bir zaman ayirabildigim Ozel Sahingiray'in "Ataturk'un nobet defteri" adli kitabindan, 02 Mayis 1937 ve 22 Haziran 1973 tarihlerinde Sami Gunzberg'in Ataturk'un yanina gittigi belirtilmektedir. Bundan yakin bir zaman sonra 31 Ekim 1937 ve 3 Kasim 1937 tarihlerinde son zamanlarinda ziyaretcilerin kisitlandigi zamanda bile Sami Gunzberg'in Ataturk'u ziyaret ettigi bilinmektedir.



Yukarida yazdigim tarihteki ziyaretlerin bir kismi da muhtemelen protez veya agiz sagligi sorunlari ile ilgili olmalidir. Enver Behnan Sapolyo Kemal Ataturk ve Milli Mucadele Tarihi adli kitabinda "Fizyolojik Ariza" adli ve Ataturk'un disleri ile ilgili bolumu asagidaki gibidir: Buyuk Millet Meclisi, Cumhuriyet'i ilan ettikten sonra ilk Reisicumhurluga Ataturk'u secti. Kendisini Meclise davet ettiler. O gun bir nutuk verecekti. Fakat tarihi gunde nutuklarin en kisasini verdi. Bunun sebebini Bayan Afet'e su sekilde anlatmisti:



-Ben sana bilmedigin bir seyi anlatayim: Tarihi hadiselerin cereyani arasinda, bazen fizyolojik arizalar, muhim rol oynarlar. Tabiat ya mani olur yahut yardim eder. Cumhuriyet'i ilan etmek lazimdi. Hadiselerin seyri bunu icap ettiriyordu. Mecliste munakasalar cereyan ederken, beni davet ettiler. O heyecanli celsede soz soylemek benim aradigim isti. Uzun soz soyleyemedim. Cumhurreisi secildigim zaman Mecliste soyledigim nutuk da, en kisa beyanatlarimdan biridir.



Neden? Cunku dislerimi yeni cektirmistim. Yeni yapilan dislerim tecrube devresinde idi. Soz soylemeye basladigim vakit, ya islik gibi bir ses cikiyor, yahut da agzimdan dusuyordu. Bu sirada yapilacak hicbir care yoktu. Bu tabii hadise, siyasi hayatimin en muhim safhasina, boylece bir mani teskil etti. Kim bilir, uzun soylemedigim belki de isabetli olmustur. Diye dislerinden sIkayet etmistir.



Dr. Asim Arar, Son Gunlerinde Ataturk adli kitabinda, Sami Bey ve Ataturk'un dis etlerindeki kanama ile ilgili kismi su sekildedir.



-Ataturk'un son zamanlarinda ziyaretcilerin sIki surette tahdidine ragmen ara sira Ataturk'un bazi kimseleri, bizim haberimiz olmadan, kabul ettigini de ogreniyorduk. Ziyaretler hastayi yoracak, uzecek sekilde uzarsa zararli olabilirdi. Bunu da evvelden tayin etmeye imkan bulunamayacagi icin zaruri olmayan butun temaslar sureti kafiyede menedilmisti. Bu kisitlamaya ragmen Ataturk'un hoslandigi ve ziyaretine musaade ettigi birisinin ara sira saraya geldigi nihayet husule gelen vahim olabilecek bir hadise ile meydana cikti. Bir gun Neset Omer hocamiz da beraber Sarayin alt katinda "Mabeyn Dairesi" kisminda oturmus, sundan bundan bahsediyorduk.



Birdenbire yukaridan kosa kosa gelen birisi Ataturk'un agzindan kan gelmekte oldugunu haber verdi. Telasla yukariya ciktik. Evvela Neset Omer Bey hastanin yanina girdi ve meselenin mahiyetini anladi. Ataturk'un dis etlerinde "Flagelle" denilen bazi uzantilar vardi. Bunlarin kendisine rahatsizlik verdiginden ara sira bahseder fakat baktirmak hususuna yanasmazdi. Baska suretle koparilmasina da kan kaybi korkusuyla biz yanasmazdik. Bir gun Ataturk'un hosuna gittigini soyledigim ziyaretcilerinden S. ismindeki bir disci gelir ve hastanin huzuruna kabul edilir.



Ataturk, laf arasinda dis etlerindeki uzantilardan bahseder. Dis tabibi olan ziyaretci bu uzun etlerin ortadan kaldirilabilecegini soyleyerek bir makas ister ve makasi evvela yakip dezenfekte ettikten sonra uzantilari birer birer keser. Karaciger kifayetsizligi sebebiyle Kan pihtilasmadigi icin kesilen yerlerden siddetli kan akmaya baslayinca zavalli adamcagiz telas eder ve kani durdurmaya calissa da muvaffak olamaz. Korku ve endisesinden duser bayilir. Bize haber geldigi zaman vaziyet boyle idi.



Hemen Dr. M. Kemal'i cagirdik, icap eden tedavi yapilarak kan zorlukla durduruldu. Bu hadiseden sonra da ziyaretlerin yasak edilmesi isi son derece ciddiyetle tatbik edilmeye baslandi.



Niyazi Ahmet Banoglu, Nukte, Fikra ve Cizgileriyle Ataturk adli kitabinda Dr. M. Kemal'in agzindan ayni olayi farklmicimde anlatmistir:

-Bir gun dedi, muayenehanemde hastalarimla mesguldum. Telefonda Neset Omer:

-Ufak bir ariza oldu. Kan dondurucu ilaclari alarak saraya gel, diyordu. Telasla bu ilaclari eczaneden yaptirarak saraya kostum.



Dis protezi, dis etinde bir et kabarikligi yapmis, disci arkadasimiz hastaliginin esasini ve bu hastalikta kan durmasinin muskulatini bilmedigi icin bu kabarik eti kesmis ve koparmis. Muthis bir kanama olmus. Disci korkmus, benim hemen cagrilmam gerektigini soylemis. Bir taraftan yapilmasi icap eden tedbirlerini tatbik etmeyi unutmamis, kan durmus.

Ataturk, en tehlikeli zamanlarda bile muhitini yureklendirirdi. iste bu defa da etrafinda telas edenlere sukunet tavsiye etmek suretiyle itidalini muhafaza ediyordu. Hem de ehemmiyetsiz bir mudahalenin beklenilmeyen bir neticesi karsisinda telas eden, korkan disciyi yureklendirmis. Ben geldigim vakit, kanama tamamen durmustu. Tamponun kaldirilmasina ihtiyac yoktu. Onu yerinde biraktik. Ondan sonra kanama tekrarlamadi.



Prof. Dr. Afet inan, M. Kemal Ataturk'ten Yazdiklarim adli kitabinda dis hekimi ile ilgili konu su sekilde anlatilmaktadir: Ataturk'un gunluk yasantisi her zaman her milletle tatbikat sahasi bulur ve karsisinda imtihana cekilenler eksIk olmazdi. Bir ornek vermek icin su olayi anlatmaliyim. Bir gun dislerini tedavi etmek icin gelen hekime, o sirada benim elimde okudugum sosyoloji kitabindan, sorular sormaya basladi.







Tabi buna derhal cevap verecek durumda olmayan dis hekimi mahcup olmustur. Ben buna mudahale ederek hemen kitabi getirdim ve bunun pek yeni nesriyat oldugunu soyledim. Ataturk bir taraftan da isi sakaya getirerek dis hekimine soyle dedi. " Biliyorum siz kendi mesleginizde en buyuk basariyi gosteriyorsunuz, fakat bunun yani basinda baska meselelerle de ilgilenerek okumanizi tesvik etmek istedim ve bu kadar aykiri bir konuyu bilhassa sectim " dedi. Dis hekimi ertesi gelisinde bu konuya ait bir cok kitap tedarik ederek okumus ve bu sefer o, Ataturk'e bunlardan bazi sorular sormustu. Buna benzer daha pek cok verilecek ornekler vardir.





1981 'de Prof. Dr. Aslan Terzioglu tarafindan hazirlanan Tibbi iliskileri Sempozyumu Bildirileri kitabinda Prof. Dr. Lemi Belger'in "Alfred Kantorovvicz ve Turk Dis Tababetinde Hizmetleri" konusunda yazdigi bildiride soyle bir paragraf bulunmaktadir: Bu captaki bir ilim adaminin, hayatinin 17 yilini yurdumuza vermesi bizim icin hakikaten mutluluktur. Ben Gulhane'de askerligimi tegmen olarak yapiyordum. Bir mayis gunu beni acele cagirtti. Gittigimde "Lem'i cabuk gerekli aletleri hazirla Ataturk tarafindan cagrildik" demisti. Alt sol kucuk azilarindan birisinde bulunan buyuk bir granulom neticesi agri ve infiltrasyon. Kendi ozel hekimi konsultasyon teklif ettiginden bu ziyareti yaptik.



Bir saat kadar Ata'nin huzurunda kaldik. Hoca gayet serbest fikirlerini belirtti. Bu nedenle cok saydigi Ataturk ile de karsilasmak ve konusmak imkanina ulasmis bulunuyordu.





Dr. Eren Akcicek'in "Ataturk'un Sagligi Hastaliklari ve Olumu" adli doktora tezinin Dis sagligi bolumu asagidaki gibidir: Ataturk savas yillarinda cepheden cepheye kosmaktan bir dis hekiminin koltuguna oturmak imkanini bulamamisti. Trablus'ta bulundugu siralarda dislerinden rahatsizdi.



Doktor Mim Kemal Oke 'Ataturk'le ilk defa Trablus cephesinde karsilastiklarini ve Mustafa Kemal'in o siralarda dislerinden rahatsiz olmasi aramizdaki munasebeti takviye etti, boylece Yuzbasi Mustafa Kemal Beyle ahbap olduk. Ataturk notlarinda 15 Mart 1922 gunu ismet Pasa'nin Karargahina gittigini ve bir disinin agridigin ve cektirdigini belirtir. Cumhuriyetin aciklandigi gun butun disleri apseli ve agrilidir......





1935 yili yazinda Ataturk'un agriyan disi icin dis hekimi Ziya Cemal Buyukaksoy Dolmabahce sarayina cagrilir. Yaptigi agiz ici muayenesinde alt ceneye oturtulan agirca bir protez, kanin dislerine tutturulmus ve dislerden biri de curumus iltihap ve agri yapmakta idi. Protezi yapan Sami Gunzberg disi muhafaza etmek istedikce agri kesilmiyordu.



Ataturk, Ziya Cemal Buyukaksoy'a kendisine ne yapmak lazim geldigini sorunca , o da susar ve boynunu buker. Ataturk durumu anlar.

-" Cek oyle ise, beni bir an evvel su istiraptan kurtar " der.



Ziya Cemal Buyukaksoy agriyan disi ceker ve yerini diker.

Ataturk'un kullandigi bir protez, istanbul Sisli'deki Ataturk Muzesi'nde sergilenmektedir. Protez incelendiginde uzeri altin kaplama oldugu ve agiz mukozasina bakan tarafinda o zaman cok kullanilan bir teknik olan ve protezin tutuculugunu saglayan suksiyon icerdigi gozlenmektedir .



Bu arastirma ile ilgili konustugumuz eski Saglik Bakanligi mustesarlarindan ve Expo-Dental Kongrelerinin ilk organizasyonunu baslatan Ankara Dis hekimleri Odasi Baskanligi yapan Dt. Orhan OZKAN'la yaptigimiz konusmada Ataturk'un agiz sagligi raporunun Numune Hastanesi'nde oldugunu belirtti.



Bircok kere basvurmama ragmen bu rapor Numune Hastanesinde bulunamamistir.

Ataturk'un en yakin arkadaslarindan Kilic Ali Pasa'nin oglu gazeteci yazar Altemur Kilic 29 Kasim 1999 tarihinde Ataturk'e ait oldugunu belirttigi bir kasket, cerceve icinde GMK (Gazi Mustafa Kemal) armali bir adet sigara, camli bir kutu icinde bir tutam sac ve ust cene alci modelini Anitkabir'e sergilenmek amaciyla hibe etmistir.



Ataturk'un Ankara Cumhuriyet Muzesinde bulunan ust cene protezi Albay Halil Yurdakul'un oglu Ozer Yurdakul tarafindan muzeye 16 Agustos 1990 tarihinde verilmistir . Protez muzede 4556 numara ile kayitlidir.



Bu protezin fotograflari ve zarar vermeden olcusu ozel izinle alindi. Ataturk'e ait olan ve 4553 envanter numarasi ile kayitli kanin disi 16 Agustos 1990 tarihinde Albay Halil Nuri Yurdakul'un oglu Ozer Yurdakul tarafindan muzeye verilmistir. Bu dis cam tup icerisindedir. Tupun agzi isitilarak kapatilmistir.



Dis koku bir mikaya yerlestirilmistir. Tupun uzerindeki kagitta "Ataturk'un disini yaverleri Muzaffer Kilic Bey ile Refikalari Vasiyet Kilic Hn. itina ile saklamislardir" ibaresi yer alir. Bu ibarenin altinda Halil Nuri Yurdakul'un imzasi vardir. Yine ayni muzede 4554 envanter numarasi ile yine Ataturk'e ait kanin disi bulunmaktadir . Bu da 10 Agustos 1990 tarihinde Albay Halil Nuri Yurdakul'un oglu tarafindan muzeye verilmistir. Bu dis bir mikaya yerlestirilmistir. Uzeri aciktir.



Halil Nuri Yurdakul'un oglu Prof.Dr.Yurdakul Yurdakul yillarca babasindan, babasinin ve Ataturk'un yakinlarindan dinlediklerini 1999 yilinda "Ataturk'ten Hic Yayinlanmamis Anilar" adli kitapta topladi.





Hacettepe Universitesi Tip Fakultesi Kalb-Damar Cerrahisi ogretim uyesi oldugu zamanlarda onunla tanisip bircok anisini dinledim. Yurdakul Hocamizda Ataturk'e ait iki adet protez bulunmaktadir. Gozu gibi sakladigi Ataturk'e ait protezleri fotograflama sansim oldu. Protezler incelendiginde; her iki protezin de altin kaplamali oldugu gozlenmektedir. Protezler Cumhuriyet muzesindeki gibi sag kanin ve sol birinci premolar disin dudak tarafindan bakildiginda altin ile kapli oldugu gorulmektedir



Bircok kitap ve dokuman karistirarak; Ataturk'un yakinlarini dinleyerek; sagligi ile ilgili yaptigimiz arastirmalar, bizlere onun yalniz agiz ve vucut sagligini ogretmekle kalmayip ayni zamanda dusunce sagliginin da ne kadar kuvvetli oldugunu gostermektedir.[/color][/size][/b]



Prof. Dr. Yavuz Sinan AYDINTUG

GATA Dis Hekimligi Bilimleri Merkezi , Agiz Dis CeneHst. Cerr.A.D. Bs

122
Atatürk ve Diğer Türk Önderlerimiz / Atatürkçüyüz
« : 25 Şubat 2011, 17:48:20 »
Atam artık senin izinden gitmek, senin ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak suç olmuştur, seni savunmak artık bizler için gurur meselesi olup sana düşmanlık güdenlerin inadına bizlerde senin yolundan gideceğiz.

 

Senin izinden yürüyen yüzbinlerce genç olarak inadına Atatürkçüyüz.

 

Düşman gemilerini yok etmek için, bu topraklar yabancıya peşkeş çekilmesin diye 200 kiloluk top mermisini vatan aşkıyla kaldıran onbaşı Seyitler için Atatürkçüyüz.

 

Kurtuluş savaşında namusunu çiğnetmeyen Asım’ın nesli olduğumuz için Atatürkçüyüz.

 

Türk kelimesinden korkan ve Türkiyelilik kavramını ortaya atan gayri Türklere inat Atatürkçüyüz.

 

HZ.Muhammed’in övgüsüne mazhar olmuş bir milletin evlatları olduğumuz için Atatürkçüyüz.

 

Çanakkale savaşında yüzlerce öğrencinin şehit olması sebebiyle tek bir mezun bile veremeyen liseler için Atatürkçüyüz.

 

Senin isminden rahatsız olup Kemalizm’i kaldırın yoksa AB’ye giremezsiniz diyen soytarılara inat Atatürkçüyüz.

 

Babalarını Kurtuluş savaşında şehit veren ama o bize gücenir diye şehitlik maaşını kabul etmeyen vatan sevdalıları için Atatürkçüyüz.

 

Senin o yüce makamını işgal etmeye hazırlanan, seni bir türlü içine sindiremeyen örümcek beyinlilere inat Atatürkçüyüz.

 

Seni elinde Türk bayrağı ile karşılayan ve Rum işgaline karşı amansız bir mücadele veren izmir için Atatürkçüyüz.

 

Türk’ü Anadolu’dan silmeye and içmiş bizleri sömürgesi yapmaya gelen katillere karşı kazanmış olduğun savaş için senin izinden gidiyoruz.

 

Türk ismi bu topraklardan silinmesin diye bir avuç insan ile Samsun’a çıkıp hiç kimsenin hayalini bile kurmaya cesaret edemediği bir mücadeleyi zaferle sonuçlandırdığın için Atatürkçüyüz.

 

Kemaliz’mi hala için sindiremeyen AB sevdalıları ve onun Türkiye’deki maşalarına inat Atatürkçüyüz.

 

 

istiklal marşını bir daha yazdırmamak için Atatürk'çüyüz.

 

 

 

TAM BAĞIMSIZ LAiK CUMHURiYETiN KORUNMASI iÇiN ATATÜRKÇÜYÜZ!

123
Atatürk ve Diğer Türk Önderlerimiz / Şiirlerde ATATÜRK
« : 25 Şubat 2011, 17:48:16 »
Atatürk Ülkemizin kurucusu ve Ulu Önderidir ..

Onu Unutmadık unutamayız Bakalım Bizim Değerli Şairlerimiz Ulu Önderimizi Şiirlerde nasıl Anlatıyor İşte birkac şiir

 

Mustafa Kemal'in Elleri

 

Elleri konusuyor Mustafa Kemal'in

Zaferi , barısı yaratmıs elleri

Hürriyeti , saadeti , adaleti

Sevgiyle dağıtmıs elleri.

 

Elleri Konusuyor Mustafa Kemal'in

İçli,temiz,mert elleri

Bütün nimetleri sunmus bize

Türk sofrası gibi cömert elleri

 

Elleri konusuyor Mustafa Kemal'in

Öğretmen elleri

Bir tahta basında, bir kürsüde

Bize, bizi öğreten elleri

 

Elleri Konusuyor Mustafa Kemal'in

Isık,deniz,sel elleri

Bizi her şeyden cok seven

Güzel elleri

Arif Hikmet Par

Ağıt

 

Yok gayrı bizlere uyku dünek vay

Kime bel bağlayarak kime dönek vay

Vay amansız ecel alcak felek vay....

 

Türk'lük yüreğini dağlasın gayrı

Cihan da bizmle ağlasın gayrı

 

En büyük , en güzel en yiğit kayıp

Dereler denizden çağlar ağlayıp

Rabbim de gözyası dökmesse ayıp....

 

Türk'lük yüreğini dağlasın gayrı

Cihan da bizimle ağlasın gayrı

 

Bakışları şimşek gibi cakardı,

Yarını görüp düne bakardı,

Kürsüye cıktımı , arşa cıkardı

Behçet Kemal ÇAĞLAR

 

 

[A]TATÜRK'Ü UNUTMADIK UNUTAMAYIZ

[T]üm kalbimizle yanındayız

[A]tam sen sendin yol gösteren

[T]arihi bize cizdiren

[Ü]lkümüzdür Cumhuriyet , Türkte Olmaz

[R]ekabet

[K]im İnanır Ki Öldüğüne ???

Cem DEĞİRMENCİ (kendi şiirim)

ASLA, ASLA UNUTMAYIZ SENİ ATAMMM!!


124
'Filistin için kanımızı dökmeye hazırız...'

 

Erdoğan’ın Davos’taki çıkışı bazı çevreler tarafından eleştirilirken, Ulu Önder Atatürk’ün Filistin konusunda çok daha sert bir tavır takındığı ortaya çıktı. İşte Atatürk’ün Meclis’teki o tarihi konuşması...

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'taki Gazze çıkışının yankıları sürerken tarihi bir gerçek gün ışığına çıktı. Erdoğan Dünya Ekonomi Forumu’ndaki sözlerini sert bulanlara karşı dün bir açıklama yaparak Atatürk'ün Çanakkele Savaşı’nda askerlerine söylediği 'Size ölmeyi emrediyorum' emrini örnek gösterdi.

 

Ancak tarihi belgeler Atatürk'ün, Erdoğan'ın sözlerinden çok daha sert bir Filistin açıklaması yaptığını ortaya koydu.

 

Mukaddesleri koruyacağız

 

Ulu önder’in TBMM’de yaptığı konuşmasında "Filistin için kanımıza dökmeye hazırız' sözleri kayıtlara geçti.

Bombay Cronicle Dergisi’nin Hakimiyet-i Milliye Gazetesi'nden alıntılayarak 27 Temmuz 1937 yılında bu açıklamaları yayınladı. Ulu Önder, Filistin'de yaşayan Araplara yapılacak her hangi bir fenalığa Türklerin tahammül edemeyeceğini tüm dünyaya ilan ediyor. "Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez" diyen Atatürk tarihi açıklamasını şöyle sürdürüyor:

 

"Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyet'in mukaddes yerlerini Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzu altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz.”

 

Allah’ın izniyle kuvvetliyiz

 

Şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt kalmakla ittiham edildiklerini vurgulayan Atatürk konuşmasında şunları belirtti: Fakat bu ittihamlara rağmen Peygamberin son arzusunu, yani mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selahattin'in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün Allah'ın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa'nın bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam aleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur."

125
Atatürk'ün dediklerini biraz sonra okuyacaksınız ama okurken şu unutulmamalı: bütün AB yetkilileri şunu söylüyor "TÜRKİYE AB'YE GİRMEK İSTİYORSA KEMALİZMİ YIKMALIDIR"



Şimdi Atatürk'ün dediklerine bakalım;



1. Cumhuriyetin 7.yılında 29 Ekim 1930 da kendisiyle röportaj yapan Amerikalı gazetecinin "ne zaman Türk milleti batılılaşacaktır" sorusuna cevabı,



"Türk milleti maymun değildir o ne batılılaşacak ne de amerikanlaşacak.O sadece özleşecektir."



2. Mecliste tartışmalar ayyuka çıkmışken batıya gitme yandaşlarına meclis kürsüsünden verdiği cevap,



"Arkadaşlar son zamanlarda milli egemenliği batıya bağlama sevdalıları oluştu.Dünyanın hangi milleti bu yolla başarılı olmuştur.Bu yolu seçenler tarih ortadadırki perişan olmuşlardır."



3. Konuşmalarında şu açıklamayı yapmıştır;



"Biz Türkler ASYALI bir milletiz."



4. Kendisini ziyarete gelen gençlere şu tavsiyeyi vermiştir;



"Arapları kızdırmayın, Sovyetler ile dost olun, Batıya mesafeli olun."



5. Yurt dahilindeki bütün misyoner okullarını kapatıp yerlerine eğitim birliği kanunu getirdi ve yabancı dilde eğitimi kaldırdı.



6. Latin alfabesini kabul ederken Türkçeyi Koruma Kanunu çıkarttı. Orta Asya ile ilgili Güneş-Dil teorisini geliştirdi. Yabancı dillerden giren kelimeleri Türkçeleri ile değiştirdi.



7.Sadaabat ve Balkan paktlarını batıya karşı kurdu



8. Mirasının büyük bir kısmını Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'na bıraktı.



Evet şimdi hatırlayalım, AB li yöneticiler ne diyor "Türkiye AB ye girmek istiyorsa Kemalizmi yıkmalıdır." Zaten büyük ölçüde başardılar. Prof.Dr. Çetin Yetkin, bunlara "karşı devrimci" diyor ki gerçekten 50 yıllık batıcı düzen ile Kemalizmin kaleleri bir çok yerde yerle bir oldu.



AB ciler ateşle oynamaktadır. Şunu çok iyi bilinki AB ÜYELİĞİ KEMALİZMİN SONU demektir. Herhalde Atatürkü en iyi özetleyen program Ulusal Kanalda yayınlanan kısa metrajlı filmdir.



Yazımı Atatürk'ün Kıbrıs ile ilgili sözü ile bitiriyorum;



"Kıbrıs'a dikkat edin bizim için önemlidir"

126
Atatürk’e İzmir Suikastından Başka İzmir’de Bilinmeyen Bir Suikast Girişimi[/b]





Atatürk’e bildiğim kadar ufak veya büyük çaplı 14-15 defa suikast girişimi olmuştur. Bunların en ünlüsü veya diğer anlatımla bilineni İzmir suikastıdır. Zanlıların İstiklal Mahkemesinde yargılandığı ve ağır cezalar aldığı İzmir suikastı davası aslında Türkiye’de bir anlamda ittihatçılığın tasfiye edildiği dönüm noktasıdır. Bizim bugün yazacağımız Gazi’ye suikast girişimi bugüne kadar olanlardan farklıdır. Yine İzmir’dedir. Ama Karşıyaka’da annesinin mezarının başında. Hem de kadın kıyafetine girmiş bir erkek tarafından olduğunu halen yaşayan bir tanıktan 1911 doğumlu Zehra Dinçer’den öğreniyoruz. Çünkü şuana kadar bu olay ile ilgili ne başka tanık ne de gazetelerden her hangi bir haber bulabildik. Bulamamızın nedenini de yazacağım.



Önce Zehra hanımla ilgili kısa bilgi: Zehra hanım Dağkızılca köyü 1911 doğumlu. Aslında 1913 doğumlu. Sonra 2 yaş büyütmüşler. Dağkızılca o tarihlerde nahiye.Köy nüfus defterinde 11 haneye kayıtlılar. Babası 1883 doğumlu Çömezzade Hüseyin Efendi. Köyün ileri gelenlerinden. Hem farklı kişiliği hem de güçlü ekonomik yapısı ile. Seferberlikte Rus cephesinde çarpışmış. Cumhuriyet dönemi Ali Fethi beyin (Okyar) partisi Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın önde gelen temsilcilerinden. Düşünün İzmir valisi Kazım Dirik Paşa ta İzmir’den kendisine bu faaliyetinden dolayı Dağkızılca’ya gelip partiden (SCF) ayrılması için tehdit ediyor.







Onu başka yazımda yazacağım. Bu konuda da elimde tanık kayıtlar var. Dönem tek parti dönemi. Bana rahmetli Sabri Fidan Çavuş ve halen yaşayan olaya tanıklık eden Hulisi dede anlattı.Hüseyin Çömez 04 Mayıs 1941 de vefat etmiş. Annesi ise Kadriye hanım. Torbalı 1898 doğumlu. Ailesi İzmir’de oturuyor. Konak’a kayıtlı. Yakın akrabası Torbalı’nın eski muhtarlarından Mehmet Kemal. Yani bu günkü Tarhan’lardan. Kadriye hanımın ailesi İzmir Karşıyaka’da oturmuş.







Fotoğrafından da anlaşılacağı üzere çok modern ve alımlı , güzel bir hoş hanım. Yunan işgalinde Hüseyin beyin evini Yunan askerleri yakıyor. Zehra hanım babasına ve köylüye Yunan askerlerinin yaptıkları işkenceleri ve dayak fasıllarını ve sahibi olmayan genç kızların Yunan subay ve askerlerine nasıl karılık yaptırdıklarını ağlayarak anlatıyor. Baskıdan İzmir’e kaçmışlar. Konak tarafında “Urukmuş Sokağında” ev tutmuşlar. İzmir’in işgalindeki çektikleri eziyeti anlatıyor. Hele hele şalvar giyen kadınlara Yunan askerinin şalvarının içine kedi atarak kadınları oturtup kaldırarak kedinin bacaklarını ve hayalarını nasıl tırmalarken askerlerin zevk alan gülüşmelerini acı acı anlatıyor. Ve ekliyor. “Yunan kardeşliğini isteyenler gelsin bana sorsun!..” Tüm anlatımları İzmir Karşıyaka’daki evinde sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alıyorum. İzmir’e Türk askerlerinin girişine, Konak’taki valilik konağına şanlı bayrağımızın çekilişine ve işbirlikçilerin ev ev toplanıp asılmalarına tanık olmuş. Zehra hanımın işgal anılarını ayrı bir yazımda sizlere sunacağım.



İşgal sonrası babası köye döner. Zehra hanım ise zaman zaman Karşıyaka’da bulunan teyzelerinde kalmaktadır. Teyzelerinin evi Atatürk’ün annesinin mezarının çok yakınındadır. Evin su ihtiyacı Gazi’nin annesinin mezarının bulunduğu camideki çeşmeden karşılanmaktadır.İşte Atatürk’e suikast girişimine bundan dolayı tanık olmuştur. Ben kendisi ile görüşürken bu olay ortaya çıktı. Aslında konumuz babası ve Yunan işgali ile ilgili bilgi almaktı. Bizi kızı Kadriye hanım karşıladı. Yanımda da eşim Hatice hanım var. Ben tanık olduğu olayı duyduğumda önce yaşlılık haline bağladım. İlerleyen saatlerde tekrar tekrar sordum. Her seferinde bana kelimesi kelimesine aynı şeyi anlattı. Görüşmenin olduğu 23 Mart 2008 tarihinden bu güne kadar bu olayla ilgili başka tanık veya hatıra veya o günkü gazetelerden tarama sureti ile haber aradık. Ne yazık ki şuana kadar bulamadık. Üniversitede ders veren konunun uzmanı öğretim üyesi Prof. hocalarımdan ve yine öğretim üyesi Doçent arkadaşlarımdan yardım istedim. Onlarda konuya eğildiler. Ama sonuç yok. Konu önemli olduğu için bu bilginin de kaybolmasını istemedim. En sonunda bu konudaki şu an iddia biçiminde olan ancak bana göre doğruluk payı çok yüksek olan olayı yazarak en azından kayıt altına almak istedim. Belki ileride bu konuda belge veya anı veya diplomatik rapor ortaya çıkabilir. Şimdilik bir şey iddia etmek zor. Ancak tüm sorumluluğu üstlenerek bu konuyu yazayım dedim. Yine tekrarlıyorum. Tüm sorumluluk bana ait ve bu konuda hiçbir iddiam yok

Atatürk’e İzmir’de suikast olayı ile ilgili kısa bilgi: Gazi’nin yaptığı devrimleri engelleyemeyenler kendisini İzmir’de suikastla ortadan kaldırmayı planlarlar. Olayı inkılap tarihi derslerinde öğretiriz.. Aslında bu suikastı Ankara’da planlamışlar. Ancak Milli Mücadelenin önde gelen komutanlarının haberi oluyor. Bunu engelliyorlar. Ama hükümete ve Gazi’ye haber vermiyorlar. Bu komutanlar cumhuriyet sonrası Gazi’ye muhalif grup. İzmir İstiklal Mahkemesinde bunların yani komutanların yargılanmasının nedeni bu. Suikastı ihbar eden motorcu Giritli Şevki bir ara Torbalı’da yaşamış. Rahmetli Deveci Salih Tünaydın amcanın anlatımları hala görüntülü kayıt arşivimde. Burada gasp ve adam öldürme olaylarına karışmış ve kaçmış. Sarı Edip efe de işin içinde. Yaşlılardan dinlemiştim. Ancak Zehra hanımın tanık olduğu suikast girişimi bu suikasttan farklı.Şimdi Atatürk’ün Zehra hanımın anlatımı ile 12-13 yaşlarında olduğu döneme İzmir’e geldiği tarihlere bakalım. Yani 1925 ile 1926 yıllarında Gazi İzmir’e 3 defa geliyor. İlki 11 16 Ekim 1925 arasında. 2. gelişi o ünlü İzmir suikastı dönemi. 16 Haziran - 10/11 Temmuz 1926 . 3. gelişi 1930 yılına rastlıyor. Demek ki eğer doğru ise 1925 veya 1926 yılları içinde olması gerekiyor. Ancak kesin tarih saptamak veya tespit etmek zor. Çünkü gününü hatırlamıyor.



Şimdi gelelim Atatürk’e bilinmeyen suikast girişimine. Zehra Dinçer’in teyzelerinin evi Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanımın mezarına yakındır. Zehra Hanımın teyzesinin ailesi evin su ihtiyacını mezara yakın olan camideki çeşmeden saglamaktadır. Atatürk o devirde herkesin yakından görmek istediği büyük kurtarıcıdır. Zehra hanım resmi olarak 1911 doğumlu. Ancak gerçek doğumunun Çanakkale Savaşından 2 ay önce olduğunu söylüyor. Yani 1914 veya 1915 yılı olması gerek. 1914 yılını kabul edersek olayın 1926 yılında olması gerek. Çünkü 12 yaşında olunca öyle olması gerek. Şimdi Zehra Dinçer’in anlatımına dönelim. Elimdeki ses kayıtlarında hiçbir değişiklik yapılmadan çözümü verilmiştir. Açıklama gereken yerler parantez içinde verilmiştir.



” Çocukluk. Teyzemin evi Atatürk’ün camisinin altındaydı. (Zübeyde hanımın gömülü olduğu camiyi kast ediyor). Her gün su alıyorduk biz camiden. Duyduk Atatürk gelecek diye. ( O dönemde Atatürk yerine Gazi Paşa sıfatı kullanılmaktadır. Gazi yerine benimsenen Atatürk kelimesi kullanılmaktadır.) Ben caminin kapısına oturdum.(Tarif ettiği yer cami duvarının sağ tarafı). Halılar serildi. Kolonyalar döküldü yollara. Ondan sonra taksiler geldi ,geçti. Geldi geçti.Tam kapının önünde taksi durdu. Atatürk taksiden indi. Bir kalktım. Bacağına bir sarıldım Atatürk’ün . Bacağına sarıldım. “Sen bizi bıçaktan kurtardın “ diye bağırı bağırı verdim. Atatürk zorlan ayağını çekti, aldı. Annesinin mezarını (mezarın etrafını ) üç kere dolaştı. Elinde bir demet çiçek. Tam çiçeği korkan (annesinin mezarının üstüne ) bir bağırmak koptu emme . Erkeğin biri zar giymiş çocuğum.. (Zar: çarşaf demektir. Halen yaşlılar tarafından kullanılır) Buraya iki tane bomba koymuş ( Tarif edilen yer koltuk altı bölgesi) Atatürk’e bomba atacakmış. Yakalıyorlar buna. Yakalıyorlar adamı. Elinde bombaları alıyorlar. Atatürk kaçtı. Biz kaçtık oradan. Ertesi gün tellal bağırdı. Zar giyilmeyecek. Zarlar çıkacak diye. Ondan sonra baş örtüsü örtünüldü. Zar çıktı. Bu sefer ne oldu? Atatürk zarı yasak etti dediler. Haklı değil mi ? Zehra Dinçer ninenin anlattıkları böyle.



Anlatıma göre suikastı yapan kişi çarşafa giymiş bir erkek. Koltuk altına bomba saklamış. Ve son anda fark edilip yakalanıyor. Bu kişinin bir örgüt bağlantısı var mıydı yoksa ferdi bir hareket mi olduğunu kim di kimin nesiydi bilmiyoruz. Dönem tek parti dönemi. Basında sansür var. Gazetelerde bu olayın yer almaması belki bundan olabilir. Dönemi yaşayan kişilerin anılarında belki de yazılmadı. Bir de olay çok kısa bir süre içinde oluyor. Yani birkaç dakika içinde. Zehra nine şuan tek tanık. O dönemi yaşayan tanık ta bulmak neredeyse mümkün değil. Çünkü o an Atatürk’ün yanında olanların hepsi rahmetli. Belki ileride günlük veya anıları çıkarsa bu bilgi desteklenir. Bu araştırmanın hazırlanmasında benimle bilgilerini ve özel fotoğraf arşivini paylaşan sayın canlı tarih Zehra Dinçer’e, kızı sayın Kadriye Dinçer’e , eşim Hatice Çetin’e buradan teşekkür ediyorum. Bu araştırma yazısının ileride yapılacak olan akademik çalışmalara ışık tutması dileği ile. Kalın sağlıcakla.





Necat ÇETİN

127




Namık Kemal Zeybek: Atatürk, 3 bin 997 kitap okudu







Kültür eski Bakanı Namık Kemal Zeybek, Erciyes Üniversitesi’nde verdiği konferansta Atatürk’ün, tesbit edilen 3 bin 997 kitap okuduğunu belirterek, “Atatürk, keşke rakı içmese, tütün kullanmasa ve hardal yemeseydi de daha uzun yaşasaydı. Keşke ülkesine daha uzun yıllar hizmet edebilseydi” dedi.





Eski Bakan Zeybek, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih ve Kültür Kulübü tarafından Sabancı Kültür Sitesi’nde düzenlenen konferansta Atatürk’ün okuduğu kitapları anlattı. Atatürk’ün, Çanakkale Savaşı sırasında gemici feneri altında 37 kitap okuduğunu anlatan Zeybek, şöyle dedi:“Atatürk, Çanakkale Savaşı sırasında, ‘Orkun Kitabeleri’, ‘Osmanlı Tarihi’, ‘Kazak ve Kırgız Türkçesi’, ‘Tatar Türkçesi’ okuyordu. Lenin, Jean Jack Rousso, Çalıkuşu, iktisat okuyordu. Atatürk bu kitapları en az 2’şer 3’er kez okuyordu. Bize okulda Atatürk’ün hep karga kovaladığı anlatılıyor. Tamam o da önemli belki ama, asıl bunların anlatılması, okutulması lazım.”



Zeybek, Atatürk’ün sadece kitap okumadığını, okuduğu kitaplardaki hataları düzeltip üzerine notlar aldığını da söyledi. Atatürk’ün çok iyi Fransızca bildiğini, İngilizce kitapları Türkçe'ye çevirtip okuduğunu anlatan Zeybek, “Gündüzleri çok çalıştığı için kitapları akşamları okuyordu. Bu akşam oturmalarında tabii rakı sofrası da kuruluyordu. Keşke içmeseydi. Aslında bunun kötü olduğunu kendisi de çok iyi biliyor. Okuduğu bir kitabın kenarına, ‘Rakı, tütün ve hardaldan uzak durun’ diye not düşmüştü. Keşke rakı içmeseydi, ke tütün kullanmasa ve hardal yemeseydi de daha uzun yaşasaydı. O’nun fikirlerinden ve hizmetlerinden daha uzun yararlanabilseydik.”



(...)





Demet ÖZTÜRK/KAYSERİ, (DHA)

128
11 OCAK 1905 - KURMAY STAJI İÇİN 5 İNCİ ORDU 30 UNCU SÜVARİ ALAYI’NA ATANDI.





13 EKİM 1907 - SELANİKTEKİ 3 ÜNCÜ ORDU KARARGAHINA ,





22 HAZİRAN 1908 - RUMELİ ŞARK DEMİRYOLLARI MÜFETTİŞLİĞİ’NE GETİRİLDİ





13 OCAK 1909 - 3 ÜNCÜ ORDU REDİF,17 İNCİ SELANİK TÜMENİ KURMAYLIĞI’NA VE BU ARADA



“HAREKET ORDUSU”NUN BİRİNCİ KADEMESİNDE KURMAY BAŞKANLIĞINA,



5 KASIM 1909 - 3 ÜNCÜ ORDU KARARGAHI’NA,





6 EYLÜL 1910 - 3 ÜNCÜ ORDU SUBAY TALİMGAHI KOMUTANLIĞI’NA,







1 KASIM 1910 - TEKRAR 3 ÜNCÜ ORDU KARARGAHINA,





15 OCAK 1911 - 5 İNCİ KOLORDU KARARGAHI’NA,SONRADAN KIDEMLİ YÜZBAŞI RÜTBESİYLE



38 İNCİ PİYADE ALAY KOMUTANLIĞINA,







13 EYLÜL 1911 - GENELKURMAY KARARGAHI’NA,





1 OCAK 1912 - BİNGAZİ VE DERNE ŞARK GÖNÜLLÜLERİ KOMUTANLIĞI’NA,







11 MART 1912 - DERNE KOMUTANLIĞI’NA,







24 EKİM 1912 - İSTANBUL’A DÖNDÜ,







21 KASIM 1912 - GENEL KARARGAH EMRİNE VERİLDİ.AKDENİZ BOĞAZI



KUVVEİ MÜRETTEBE KOMUTANLIĞI HAREKAT ŞUBESİ MÜDÜRÜ,



DAHA SONRA DA BOLAYIR KOLORDUSU KAURMAY BAŞKANI,







27 EKİM 1913 - SOFYA ASKERİ ATEŞESİ,







11 OCAK 1914 - SOFYA GÖREVİNE EK OLARAK BELGRAD ATEŞEMİLİTERİ,







20 OCAK 1915 - 19 UNCU TÜMEN KOMUTANI,





28 TEMMUZ 1915 - 15 NCİ KOLORDU KOMUTANI,







8 AĞUSTOS 1915 - ANAFARTALAR GRUP KOMUTANI,





19 AĞUSTOS 1915 - ANAFARTALAR GRUP KOMUTANLIĞINA EK OLARAK 16 NCI KOLORDU KOMUTANI,





27 OCAK 1916 - KARARGAHI EDİRNE’DE OLAN VE 25 KASIM 1916’DA DİYARBAKIR’A



NAKLEDİLEN 16 NCI KOLORDU KOMUTANLIĞI,





7 MART 1917 - 2 NCİ ORDU KOMUTANI,





5 TEMMUZ 1917 - 7 NCİ ORDU KOMUTANI,





9 EKİM 1917 - BECAYİŞEN 2 NCİ ORDU KOMUTANI,





7 KASIM 1917 - GENEL KARARGAH EMRİNE,





20 ARALIK 1917 - VELİAHTLA BİRLİKTE ALMANYA GEZİSİNE GİTTİ.





7 AĞUSTOS 1918 - 7 NCİ ORDU KOMUTANI,





31 EKİM 1918 - 7 NCİ ORDU KOMUTANLIĞI İLE BİRLİKTE YILDIRIM ORDULARI GRUP KOMUTANLIĞINA,





7 KASIM 1918 - YILDIRIM ORDULARI GRUBU’NUN LAĞVEDİLMESİ ÜZERİNE HARBİYE NEZARETİ EMRİNE,





30 NİSAN 1919 - ASKERİ VE MÜLKİ YETKİLERLE, 9 UNCU ORDU KITAATI MÜFETTİŞLİĞİNE



( 15 HAZİRAN 1919’DAN SONRAKİ ADI 3 ÜNCÜ )





8 TEMMUZ 1919 - ERZURUM KONGRESİ ÖNCESİ ORDU MÜFETTİŞLİĞİNDEN VE ASKERLİK MESLEĞİNDEN İSTİFA ETTİ.





5 AĞUSTOS 1921 - TBMM ORDULARI BAŞKOMUTANI ( BU GÖREVİ ÜÇER AYLIK SÜRELERLE UZATILARAK 29 EKİM



1923’E KADAR SÜRDÜRMÜŞTÜR. )





30 HAZİRAN 1927 - ASKERLİKTEN EMEKLİYE AYRILDI.Tamamen Alıntıdır![/i]

129
Milli Mücadele Yılları!






   Alıntı:
   
   
      
         
             KONGRELER / CEMİYETLER



AMASYA GENELGESİ (BİLDİRİSİ) 21-22 Haziran 1919







Havza'daki çalışmalarını tamamladıktan sonra Mustafa Kemal ve arkadaşları, 12 Haziran 1919'da Amasya'ya geçtiler. Milli Mücadele çalışmalarını sürdüren Mustafa Kemal, Hüseyin Rauf Orbay, Refet Bele ve Ali Fuat Cebesoy birlikte Amasya Genelgesi'ni hazırladılar. Hazırlanan bildiri, Erzurum'da 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir'e sunuldu. O'nun da onayının alınmasından sonra, bildiri, 22 Haziran 1919'da tüm mülki amir ve askeri komutanlara telgrafla Abdurrahman Rahmi Efendi tarafından ulaştırıldı. Amasya Genelgesi, milli mücadelenin temel gerekçe, amaç ve yöntemini ilk olarak belirtmiş oldu. Amasya Genelgesi'nin yayınlanması İstanbul'da bulunan işgal güçlerinin tepkisini çekmişti. Özellikle İngilizlerin, Mustafa Kemal'i geri getirmek için İstanbul Hükümeti üzerindeki baskıları iyice artmıştı. Mustafa Kemal, İstanbul'a dönmediği için daha sonra görevinden alınacaktır. O sırada İçişleri Bakanı olan ve Milli Mücadele'ye sıcak bakmayan Ali Kemal Bey, bir genelge yayınlayarak, Mustafa Kemal'in iyi bir asker olduğunu, fakat İngiliz baskısı sonucu görevinden alındığını duyurmuştur.  Amasya Genelgesi'nin içeriği şöyledir:

 1- Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir.

2- İstanbul Hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu hal, milletimizi âdeta yok olmuş göstermektedir.

3- Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

4- Milletin içinde bulunduğu bu duruma göre harekete geçmek ve haklarını yüksek sesle cihana işittirmek için her türlü tesir ve denetimden uzak milli bir heyetin varlığı zaruridir.

5- Anadolu'nun her bakımdan emniyetli yeri olan Sivas'ta bir kongre toplanacaktır.  

6- Bunun için her ilden milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olduğu kadar çabuk yetişmek üzere yola çıkarılması gerekmektedir. Bu temsilciler, Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak cemiyetleri ve belediyeler tarafından seçilecektir.

7- Her ihtimale karşı, bu meselenin bir milli sır halinde tutulması ve temsilcilerin, lüzum görülen yerlerde, seyahatlerini kendilerini tanıtmadan yapmaları lazımdır.

8- Doğu illeri için, 10 Temmuz'da Erzurum'da bir kongre toplanacaktır. Bu tarihe kadar diğer illerin temsilcileri de Sivas'a gelebilirlerse; Erzurum Kongresi'nin üyeleri, Sivas genel kongresine katılmak üzere hareket edecektir.











ERZURUM KONGRESİ (23 Temmuz - 7 Ağustos 1919)













Anadolu'da milli mücadele birliğinin kurulmasının ikinci adımı Erzurum Kongresi ile atıldı. Amasya Genelgesi'nden sonra İstanbul ve askerlikle ilişkisi kesilen Mustafa Kemal'e, başta Kazım Karabekir olmak üzere Anadolu'daki komutan ve mülki amirlerin büyük bir çoğunluğu verdikleri desteği sürdürmeye devam ettiler. Amasya Genelgesi'nde yer aldığı gibi, Mustafa Kemal bu dönemde milli bir kongre toplayarak, milli mücadele ile ilgili tüm faaliyetleri birleştirmeyi planlıyordu. Kazım Karabekir, milli bir kongreden önce Doğu illeri için bölgesel bir kongre toplanmasının faydalı olacağı görüşündeydi. Mustafa Kemal, bölgesel bir kongreye karşı olmasına rağmen, Kazım Karabekir ve Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin ısrarları karşısında bir kongre toplanmasını ve kongreye katılmayı kabul etti. Kongre, 10 Temmuz'da toplanması kararlaştırılmış olmasına rağmen, 23 Temmuz'da bir okul salonunda 54 delege ile çalışmalarına başladı. Mustafa Kemal'in davetli olarak katıldığı bu kongreye asil üye olabilmesi için, Erzurum delegesi Cevat Dursunoğlu istifa ederek, kendi yerine Mustafa Kemal'in seçilmesini sağladı. İlk gün, Mustafa Kemal kongre başkanlığına seçildi. Milli bir hal alan kongrede, genel değerlendirmeler yapıldı ve doğu illerinin durumu görüşüldü. Milli mücadelenin temelleri açısından önemli kararlar alındı. Erzurum Kongresi'ne katılanlar, 17 çiftçi ve tüccar, 5 emekli subay, 4 emekli memur, 5 öğretmen, 4 gazeteci, 5 hukukçu, 2 mühendis, 1 doktor, 6 din adamı, 3 eski milletvekili, 1 general ve 1 eski bakan olmak üzere 54 delegeden oluşmuştu.  Alınan Kararlar

 1. Milli sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz.

2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet top yekün kendisini savunacak ve direnecektir.

3. Vatanı korumayı ve istiklali elde etmeyi İstanbul Hükümeti sağlayamadığı takdirde, bu gayeyi gerçekleştirmek için geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri milli kongrece seçilecektir. Kongre toplanmamışsa, bu seçimi Temsil Heyeti yapacaktır.

4. Kuva-yı Milliyeyi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak temel esastır.

5. Hıristiyan azınlıklara siyasi hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.

6. Manda ve himaye kabul edilemez.  

7. Milli Meclisin derhal toplanmasını  ve hükümet işlerinin Meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır.

8. Milli irade padişahı ve halifeyi kurtaracaktır.







BALIKESİR KONGRELERİ













Balıkesir Kongresi, bölgedeki milli kuvvetlerin sayılarının artması karşısında, bunların bir düzen altına alınması, beslenme ve teçhizatın sağlanması amacıyla düzenlendi. 28 Haziran - 12 Temmuz 1919 günleri arasında Hacım Muhittin Çarıklı başkanlığında toplandı. Balıkesir ve çevresinde Yunanlılar'ı Anadolu'dan çıkarmak için bir direniş hattı oluşturuldu.  26-30 Temmuz arasında, I. Balıkesir Kongresi'nde kurulan Merkez Heyeti, teşkilatı kuvvetlendirmek için Erzurum Kongresi sürerken, ikinci bir kongre topladı. Kongreye katılanlar bütün güçlerini birleştirmeyi, Yunanlılara karşı savaşmak için asker toplamayı ve gereken diğer bütün önlemleri almayı kararlaştırdı. Kongre, direniş hareketinin meşruiyetini sağlayacak bir dil kullandı. Yöre halkına ve İstanbul'a yumuşak mesajlar göndererek, faaliyetlerinin ittihatçılık ve çetecilikle alakası olmadığını, amaçlarının saltanatın ve hilafetin korunması olduğunu belirtti. Ayrıca, mücadelelerinin Yunan işgalini bertaraf etmekle sınırlı olduğu ve herhangi bir iktidar kaygısına düşmedikleri vurgulandı. Bu kongre, asker toplamanın yanında, bütün kongrelerde olduğu gibi, padişaha olan bağlılığını da bildirmişti. İşgal devletlerinin temsilcilerine telgraflar çekilmişti.











ALAŞEHİR KONGRESİ (16 - 25 Ağustos 1919)













Erzurum Kongresi sürerken, Ege'deki vatanseverler de Balıkesir'de büyük bir kongre toplamıştı. Erzurum Kongresi bittikten sonra, bu vatanseverler Alaşehir'de tekrar bir araya gelip yeni bir kongre topladılar. Bu kongrede, Balıkesir Kongresi ve Erzurum Kongresinin kararları görüşüldü. İki önemli konuda karar alındı. Batı Anadolu'da Yunanlılara karşı direnilecek ve ölünceye dek bu direniş sürecekti. Bu amaçla silahlanma ve askere alma gibi her tür işlem yapılacaktı. Gerekirse İtilaf Devletlerinden yardım istenecekti. Kongreye katılanlar, mutlaka gerekli ise bölgelerinin Yunanlılar yerine İtilaf Devletlerince işgalinin daha uygun olacağını saptamışlardı.







SİVAS KONGRESİ (4 -11 Eylül, 1919)













Sivas Kongresi, Amasya Genelgesi ile milli bir kongre olarak öngörülmüştü. Erzurum Kongresi'nden sonra kongre ile ilgili çalışmalar yapılıyordu. Bu arada, Fransızlar Sivas Kongresine karşı bazı önlemler alıyordu. Fransız Binbaşı Brunot, kongrenin toplanması halinde Sivas Valisi Reşit Paşa'ya şehrin işgal edileceğini söylemişti. Hatta, Elazığ Valisi Ali Galip, kongreyi basmakla görevlendirilmişti. Tüm engellemelere rağmen, kongre 4 Eylül 1919'da bugün lise olarak kullanılan binada saat 15:00'de toplandı. (Katılanlar) Mustafa Kemal'in Kongre başkanlığına seçilmesine kimi üyelerden itirazlar geldi. Ancak yapılan seçimde kongre başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirildi. Kongre ilk günlerinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkisi olup olmadığını tartıştı. Daha sonra manda sorunu gündeme geldi. Sivas Kongresi, ilk milli kongre niteliğinde olduğu için kararlar da bu doğrultuda alınmıştır. Erzurum Kongresinde alınan kararların tümü kabul edilmiştir. Yurtta ayrı ayrı bölgesel olarak çalışan tüm cemiyetlerin birleştirilmesi ve tek yönetim altına alınması sağlandı. Yeni bir Temsil Heyeti oluşturuldu ve bu heyetin başına Mustafa Kemal getirildi.  Sivas Kongresi Kararları  

 1. Milli sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz.

2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet top yekün kendisini savunacak ve direnecektir.

3. İstanbul Hükümeti, harici bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.

4. Kuvay-ı Milliye'yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak temel esastır.

5. Manda ve himaye kabul olunamaz.

6. Milli iradeyi temsil etmek üzere, Meclis-i Mebusan'ın derhal toplanması mecburidir.

7. Aynı gaye ile, milli vicdandan doğan cemiyetler, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında genel bir teşkilat olarak birleştirilmiştir.

8. Genel teşkilatı idare ve alınan kararları yürütmek için kongre tarafından Temsil Heyeti seçilmiştir.











AMASYA GÖRÜŞMELERİ ve PROTOKOLÜ

 (20-22 Ekim, 1919)







Ali Rıza Paşa Hükümeti'nin temsilcisi Bahriye Nazırı Salih Paşa ile Sivas Kongresi Temsil Heyeti adına Başkan Mustafa Kemal Paşa, Rauf (Orbay) ve Bekir Sami (Kunduh) Beyler arasında Amasya'da görüşmeler yapıldı. Amasya görüşmesi ve imzalanan protokoller, Anadolu'da başlatılan milli mücadelenin İstanbul Hükümeti'nce tanınması bakımından önemlidir. Yapılan toplantılar sonunda, önemli kararlar ve hükümler içeren, üçü açık ve ikisi gizli beş protokol hazırlanıp kabul edildi.







KURTULUŞ SAVAŞI YILLARINDA KURULAN YARARLI VE ZARARLI DERNEKLER





I- YARARLI DERNEKLER :  A- Genel Amaçlı Dernekler :

 

1- İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti : İzmir, 1 Aralık 1918 Cemiyet, kendisine katılan "İstihlası Vatan Cemiyeti" ve kurulmasına yardımcı olduğu "İlhakı Red Cemiyeti" ile kaynaşmış olarak faaliyetine İstanbul'da devam ederken İzmir'deki faaliyetlerini de işgal dolayısıyla Denizli'ye nakletmiştir.

2- Tarakya - Paşaeli Heyet-i Osmaniyesi : Edirne, 2 Aralık 1918 Heyet-i Temsiliye'nin isteği ile Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını alarak, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin şubesi olmuştur.

3- İstihlası Vatan Cemiyeti : Manisa, Kasım 1918 19 Mart 1919 Kongresi ile İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti'ne katılmıştır.

4- İlhakı Red Heyet-i Milliyesi (Müdafaa-i Vatan Heyeti) : İzmir, Aralık 1919

5- Hareket-i Milliye-Redd-i İlhak ve Redd-i İşgal Heyetleri : Balıkesir Balıkesir ve Alaşehir Kongresi ile genelleştirilmiştir. Sivas Kongresi'nden sonra da "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" teşkilatına dönüşmüştür.

6- Heyet-i Milliye :

a) Aydın Heyet-i Milliyesi

b) Denizli Redd-i İlhak Heyet-i Milliyesi Denizli'de 29 Mayıs 1919'da kurulmuştur. Asıl Heyet-i Milliye adını taşıyan Cemiyet, 7 ağustos 1919'da, Nazilli'de aktedilen bir kongre ile kurulmuştur. Nazilli Kongresi bu bölgede kurulan Heyet-i Milliye kuruluşları ile birleşmiş, Alaşehir Kongresi ile genişleyerek Batı Anadoluyu içine alacak şekilde yayılmıştır. Sivas Kongresi'nden sonra da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne katılarak, bu cemiyetin şubelerini oluşturmuşlardır. Nazılli Kongresi ile Aydın, Muğla, Denizli, Burdur, Isparta ve Antalya, Nazilli merkezine bağlanmıştır. Bağlanan kuruluşlar arasında, Çine Heyet-i Milliyesi, Akhisar Redd-i İlhak, Söke Heyet-i Milliyesi, Milas Müdafaa-i Vatan Cemiyetlerini sayabiliriz.
 7- Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti :Trabzon, 12 Şubat 1919 Rize,Gümüşhane,Giresun ve Ordu'da şubeler açmıştır. Cemiyet, Erzurum Kongresi'nden sonra "Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" şubesine dönüşmüştür. Sivas Kongresi'nden sonra da "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adını almıştır.

8- Kilikyalılar Cemiyeti : Merkezi İstanbul, 21 Aralık 1918

9-  Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti :Erzurum, 10 Temmuz 1919 2 Aralık 1918'de İstanbul'da kurulan "Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti"nin Erzurum şubesi, daha faal hareket etmek amacı ile " Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti"ne dönüşmüştür. Kurucuları Erzurum Kongresi üyeleridir. Cemiyet, Sivas Kongresi kararı ile " Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti"ne katılmıştır. Erzurum'da kuruluş ise anılan cemiyetin şubesini oluşturmuştur. Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin İstanbul merkez olmak üzere, ilk kuruluşunda Erzurum'dan başka Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Bayburt, Bayezid, Hasankale, İspir, Narman, Bitlis, Erzincan, Şebinkarahisar, Van, Hınıs, Tercan, Tortum ve Yusufeli'de şubeleri vardı.

10- Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti :Sivas, 11 Eylül 1919 Sivas Kongresi kararı ile kurulmuştur. Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak, Redd-i İşgal ve diğer benzeri isimler altında kurulan cemiyet ve heyetler tek bir çatı altında birleştirilmiştir. Bu karardan sonra bir çok il ve ilçemizde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti şubesi kurulmuştur.

11- Kars Milli İslam Şürası : Kars, Kasım 1918 17-18 Ocak 1919'da "Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti Muvakkate-i Milliyesi" olarak adını değiştirmiştir.

12- İstanbul'da Müdafaa-i Hukuk davasını desteklemek amacı ile kurulan gizli cemiyetler : 1- Karakol Cemiyeti : İstanbul, Kasım 1919 Milli Mücadele'nin başlangıcında Anadolu'ya yardımcı olmuş, sonraları tehlikeli ilişkileri nedeniyle kapatılmış, yerine Müdafaa-i Milliye Teşkilatı ve MM grubu kurulmuştur.

2- MM Grupları :

a) Müsellah MM grubu

b) MM grubu (Müdafaa-i Milliye)

3- İstanbul Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti : İstanbul, 1919
 13-  İstanbul'da kurulan diğer cemiyetler : a) Milli Kongre : İstanbul, 1918 Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti'nin oluşturduğu bir kuruluştur. Milli Kongre Fırkasının başkanı Esat Paşa, 1919 seçimleri dolayısıyla Ankara ile uyuşmazlığa düşmüş, İstanbul'da Meclis-i Mebusan'ın kapatılması sonucu, Fırkanın faaliyeti sona ermiştir.

b) Milli Ahrar Fırkası : İstanbul, 4 Mayıs 1919. Anadolu'daki hareketi desteklemiştir.

c) Milli Türk Fırkası : İstanbul, 23 Kasım 1918.  Anadolu'daki harekete bağlı kalmıştır.

d) Anadolulular Cemiyeti : İstanbul, Ağustos 1921
 

B- Kadınların Kurdukları Cemiyetler : 1. İstihlas-ı Milli Kadınlar Cemiyeti : İstanbul, 24 Kasım 1918

2. Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti :Sivas, 10 Aralık 1919 Bu cemiyetin Konya, Niğde, Burdur, Aydın, Erzincan, Kayseri, Kastamonu, Eskişehir, Amasya, Yozgat, Pınarhisar, Viranşehir ve Kangal'da şubeleri kurulmuştur.

 II- ZARARLI DERNEKLER

 A. Milli varlığa ve Anadolu'daki milli harekete düşman cemiyetler :

1- İngiliz Muhipler Cemiyeti :İstanbul, 20 Mayıs 1919. Manda taraftarı

2- Wilson Prensipleri Cemiyeti : İstanbul, 14 Ocak 1919. Manda taraftarı

3- Kürdistan Teali Cemiyeti :İstanbul, Mayıs 1919.

4- Teali-i İslam Cemiyeti (Eski Cemiyet-i Müderrisin) : İstanbul, 19 Şubat 1919. Hilafetçi ve ümmetçi

5- Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti : İstanbul, Ocak 1919  28 Eylül 1919'da Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katılmıştır.

6- Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası : İstanbul, 14 Ocak 1919 Fırka, Sulh ve Selamet Cemiyeti ile Selamet-i Osmaniye Fırkası'nın birleşmeleriyle oluşmuştur.

7- Hürriyet ve İtilaf Fırkası : İstanbul, Ocak 1919

8- Nigehban Cemiyet-i Askeriyesi : İstanbul, Ocak 1919 Hürriyet ve İtilaf'la beraber hareket etmiştir.

9. Osmanlı İla-yi Vatan Cemiyeti : İstanbul, 19 Kasım 1919 Padişah taraftarı ve Müdafaa-i Hukukun tamamen karşısındadır. Cemiyet, gizli olarak Milli Mücadele aleyhine örgütlediği Tarik-i Salah (veya Tarikat-ı Salahiye) Cemiyeti ile beraber çalışmıştır. Bu dernek ve partilerin dışında, faaliyetleri sınırlı ve etkinliği yaygın olmayan, Osmanlı Mesai Fırkası, Osmanlı Çiftçiler Cemiyeti, Türkiye Sosyalist Fırkası, Vahdet-i Milliye Heyeti, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi, Türk Teali Cemiyeti, Müsalemet İttifakı, Amele Fırkası gibi kuruluşlar Anadolu'daki Milli Mücadele hareketinin karşısında olmuşlardır.

10. Lazistan Selamet-i Milliye Cemiyeti : Rize, 23 Nisan 1919 Gürcülerin çıkarlarına hizmet eden para ile tutulmuş kimselerden oluşmaktadır.

B. Azınlıkların Kurdukları Zararlı Dernekler :

1. Rumların kurdukları cemiyetler :

a) Mavri Mira :Rum Patrikhanesi'nde kurulmuştur. Yunan Kızılhaç Cemiyeti ile Resmi Göçmenler Komisyonu da Mavri Mira'ya bağlı idiler. Ayrıca, Rum okullarındaki izci kuruluşları da tamamiyle Mavri Mira tarafından yönetilmekteydi.

b) Pontus Rum Cemiyeti

c) Trakya Cemiyeti İttihad-ı Milli ve Kordos adlı cemiyetler
 2. Ermenilerin Kurdukları Cemiyetler :Daha önceleri Ermenilerin kurmuş oldukları Taşnaksütyan ve Hınçak adlı gizli ve yeraltı örgütleri milli mücadele döneminde de faaliyette bulunmuşlar ve yabancı devletlerle işbirliği yapmışlardır. Ermeni patriği Zaven Efendi de Ermenilerin örgütlenmesinde önemli rol oynamıştır.

 



       



KURTULUŞ SAVAŞINI YÖNLENDİREN KONGRELER







1. Kars Milli İslam Şurası : 14 Kasım 1918 2. Kars Milli İslam Şurası : 30 Kasım 1918 3. Kars Milli İslam Şurası : 17-18 Ocak 1919 İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye

 Cemiyeti Kongresi : 17-19 Mart 1919 1. Balıkesir Kongresi : 28 Haziran-12 Temmuz 1919 2. Balıkesir Kongresi : 26-30 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi : 23 Temmuz-7 Ağustos 1919       1. Nazilli Kongresi : 6-9 Ağustos 1919 Alaşehir Kongresi : 16-25 Ağustos 1919 Sivas Kongresi : 4-11 Eylül 1919  3. Balıkesir Kongresi : 16-22 Eylül 1919 2. Nazilli Kongresi : 19-23 Eylül 1919 1. Edirne Kongresi : 16 Ekim 1919 4. Balıkesir Kongresi : 19 - 21 Kasım 1919 2. Edirne Kongresi : 15 Ocak 1920 5. Balıkesir Kongresi : 10 -23 Mart 1920 Lüleburgaz Kongresi : 31 Mart - 2 Nisan 1920 Büyük Edirne Kongresi : 9 -13 Mayıs 1920    Afyonkarahisar Kongresi : 2 Ağustos 1920    

SAVAŞLAR ve ZAFERLER



DOĞU CEPHESİ



Ermeni Devleti, Rusya'da Çarlık sisteminin yıkılıp yerine Sosyalist bir devlet kurulması üzerine 1918'de ortaya çıktı. Taşnak Partisi tarafından idare ediliyordu. Ermeniler, sınırlarımıza saldırıyor, Müslüman halka aşırı zulüm, haksızlık ve katliam yapıyordu. Bunun üzerine, TBMM Ermenilere karşı askeri harekete geçilmesine karar verdi.  Türkiye Büyük Millet Meclisi, İcra Heyeti'ne (Bakanlar Kuruluna) mütareke hükümlerine uyularak boşaltılan, "Elviye-i Selâse" (doğuda bulunan 3 ilimiz) Kars, Artvin ve Ardahan'ın tekrar geri alınması için gereğinin yapılması yolunda ayrıca yetki vermişti. Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa 30 Mayıs ve 4 Haziran 1920 tarihinde Doğu'daki durum hakkında hükümete rapor verdi. Bu raporda; "Ermenilerin ilk fırsatta Erzurum'u dahi ellerine geçirmek için teşebbüslerde bulunacakları, Ermeni ordusuna karşı hâkim ve müsait bir vaziyet almanın zorunluluğu, Brest Litovsk ve Batum Antlaşması ile Türkiye'ye bırakılan Elviye-i Selâse'yi işgal etmek üzere harekete geçmenin gerekliliği" açıklanmış ve hükümetçe de bu durum uygun görülmüştü.

 Taarruz için 7 Haziran'da emir verildi. Ancak, Sovyet Dışişleri Bakanının Ermenistan, İran ve Türkiye sınırlarının belirlenmesinde, Rus Sovyet Hükümeti'nin arabuluculuğu ile meselenin siyasi yollardan halledilmesinin mümkün olduğunu bildirmesi üzerine, ordunun taarruzu geciktirilmişti.

 Bu arada Ermenilerin, Türk topraklarına ve halkına karşı tecavüzü, Oltu'yu işgal etmeleri ve Gürcülerin de 25 Temmuz'da Artvin'i almaları üzerine, 28 Eylül 1920'de ordumuz taarruza geçti. 29 Eylül'de Sarıkamış, 30 Ekim'de Kars (15. Kolordu Kafkas Tümeni Komutanı Albay Halit Bey (Karsıalan) yönetiminde), 7 Kasım'da Gümrü geri alındı. Kesin barış antlaşması 2-3 Aralık gecesi imzalandı. Gümrü Barış Antlaşması, TBMM Hükümetinin imzaladığı ilk antlaşmaydı ve Misak-ı Milli'nin Doğu sınırlarını da kısmen belirliyordu.







TRAKYA CEPHESİ















Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra; Edirne-İstanbul demiryolunu kontrol etmek üzere bir Fransız alayı Trakya'ya yerleşmiş bulunuyordu. Fransız Generali Franchet D'Esperey ile Yunanistan Başbakanı Venizelos arasında imzalanan antlaşma ile Kuleliburgaz-Hadımköy hattı Yunan Ordusunun işgaline terk edilmişti.

 Bu gelişmeler karşısında, I. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Eğilmez Paşa, Mustafa Kemal Paşa'nın 9 Ocak 1920 tarih ve 55 sayılı emrine uyarak bütün Edirne vilayetinde sıkıyönetim ve seferberlik ilan etti. Diğer taraftan Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi, 31 Mart 1920'de Lüleburgaz'da yaptığı ilk kongresinde dış tecavüzler ve iç ayaklanmalar karşısında her türlü tedbir alma yetkisini kolordu komutanına ve merkez heyetine vermeyi kararlaştırdı.

 San Remo Konferansı'nda, İtilaf Devletleri Edirne ile birlikte Doğu Trakya'yı da Yunanistan'a bırakmayı kararlaştırdılar.

 9 Mayıs 1920'de Edirne'de toplanan Trakya Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi, 2'nci kongresinde Edirne ve Doğu Trakya'nın Yunanistan'a bırakılmasını kesinlikle reddetti ve ülke topraklarının savunulmasını kararlaştırdı. Bu amaçla, yerli halktan asker toplamayı ve silahlı savunma tedbirleri almayı kararlaştırdı. Ayrıca, Cemiyet programını değiştirmekle birlikte ismini de Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti haline getirerek, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin şubesi olmuştu.

 Sevr Antlaşması'nın imzalanmasını kolaylaştırmak, Osmanlı İmparatorluğu'na fiilen olduğu kadar hukuken de son vermek amacı ile İtilaf Devletlerinin de teşviki ile Yunan Ordusu bir taraftan Anadolu'da bir taraftan da Trakya'da harekete geçti. 20 Temmuz 1920'de başlayan Yunan Taarruzu sonunda Edirne 24 Temmuz 1920'de düştü. Sevr Antlaşmasının imzalanmasını takip eden günlerde Yunan Hükümeti kendi meclislerinden geçirdikleri bir kanunla Doğu ve Batı Trakya'yı bir genel valilik halinde Yunanistan'a kattığını ilan etti. Yunanlılar tarafından Edirne ve Doğu Trakya'nın ilhakına rağmen, Trakya'da işgale karşı silahlı mücadele devam etmiştir.

 Anadolu'da kazanılan büyük zafer ve orduların Boğazları geçerek Trakya'yı kurtarmak için harekete geçmeleri kararı karşısında, Boğazlarda bulunan İtilaf Devletleri ateşkes anlayışı içinde olmuşlardır. 15 Ekim 1922'de yürürlüğe giren Mudanya Ateşkes Antlaşması ile Doğu Trakya, Yunan kuvvetleri tarafından boşaltıldı. 25 Kasım 1922'de Edirne Valiliğine tayin edilen Şakir Bey (Kesebir), Türk yönetimini yeniden kurmuştur. Lozan Konferansı sonunda, Yunanlıların Anadolu'da yakıp yıktıklarına karşılık, savaş tazimanatı olarak Karaağaç ve Bosnaköy Köprübaşlarının da Anavatana katılması kararlaştırılmıştır.







GÜNEY CEPHESİ













Mondros Ateşkes Antlaşması'nın, İtilaf Devletleri tarafından tek taraflı, haksız ve yanlış bir şekilde uygulanışı çerçevesinde Güney Anadolu'nun işgali, bu bölgede milli mücadele cephelerinin kurulmasına ve düşman saldırısına karşı direnmeye sebep olmuştu.

 Fransızların Adana'yı, İngilizlerin ve Fransızların beraberce Urfa, Maraş ve Antep'i işgal etmeleri halk arasında korku, nefret ve endişe oluşturmuştu. Fransızların, Ermenilerle işbirliği yaparak sömürge yönetimi usullerini burada uygulamaları, yer yer bölgesel savunma tertiplerinin alınmasına ve milli kuvvetlerin kurulup teşkilatlanmasına etken oldu.







Devamı Altta;
         
      
   
   








130
Atatürk, Hitler'in tehdidine nasıl cevap verdi?

Hitler Atatürk'ün yaptığı bir işe kızmış, 'dursun' diye mesaj göndermiş. Peki Ata, Hitler'e ne demiş?









Atatürk’ün gerçekleştirdiği üniversite reformunun anlatıldığı “Son Devrim” isimli kitap büyük ilgi görüyor.



Gazeteci Nüket Aşkın tarafından kaleme alınan kitapta, 1933 üniversite reformunun sancılı süreci ve bu dönemde Hitler’den kaçarak Anadolu’ya sığınan bilim adamlarıyla reformun nasıl gerçekleştirildiği anlatılıyor.



KİTAPTAKİ ÇARPICI OLAYLARDAN BİRİ ŞÖYLE



HİTLER'İN TEHDİDİ ATATÜRK'ÜN CEVABI



Türk Hükümeti’nin kendisinin kovduğu Yahudi bilim adamlarıyla temas kurduğunu öğrenen Hitler, “Benim ortadan kaldırmak istediğim bu Yahudi alayını Mustafa Kemal koruyamaz. Buna müsaade veremem” diyerek Atatürk’e “Bu komünist profesörleri ülkenize sokmayın” mesajını gönderir. Atatürk, Bu bilgiyi kendisine ileten Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras ve Maarif Vekili Reşit Galip Bey’e “Bir onbaşı beni cinayetlerine alet edemez” diyerek Türkiye’ye sığınmak isteyen Alman profesörlerin işlemlerinin hızlandırılması talimatını verir.



Cidden tokat gibi

ALINTIDIR

131
 KONGRELER / CEMİYETLERAMASYA GENELGESİ (BİLDİRİSİ) 21-22 Haziran 1919



132
"Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum."



-Mustafa Kemal Atatürk-



Atatürk, İslam ahlakını ve dinimizin vecibelerini daha aile ocağındayken öğrenmiş, tahsil yaşamı boyunca da bu bilgilerini pekiştirerek geliştirmiştir. "Ilımlı-modern-dindar" yapının, en güzel örneği ve en başarılı uygulayıcısı, laik Cumhuriyetimiz'in kurucusu Büyük Önder Atatürk'tür. Ulu Önder, her zaman gericilikle mücadele ederken İslam'ı yüceltmiş; dolayısıyla bu ikisi arasındaki ayrımı en doğru biçimde yapmıştır. Tekke, türbe ve zaviyeler onun döneminde kapanmış, ama ilk Türkçe Kuran meali de yine onun döneminde yayınlanmıştır. Türk insanının ihtiyaçlarını ve özelliklerini çok iyi bilen, gericiliğe, yobazlığa her zaman karşı olan Atatürk, Türk Milleti'ni dinin özüne yöneltmeyi amaçlamış ve bugün milletçe ulaşmayı hedeflediğimiz yapıyı her yönüyle tecelli ettirmiştir.



Şüphesiz ki din, Büyük Önder'in de dikkat çektiği gibi demokrasinin ve milli bütünlüğümüzün vazgeçilmez bir ihtiyacıdır. Bir milletin fertlerini birarada tutan en güçlü bağ olan din, aile, ahlak ve devlet müesseselerinin de devamını sağlayan en önemli unsurdur.



Dinin var olmadığı veya dini değerlerin ortadan kalktığı bir toplumda, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak aile, ahlak ve devlet kavramları da geçerliliğini yitirecek ve kısa süre içinde ortadan kalkacaktır. Böyle bir gelişme ayrıca, tarihi ve kültürü ne kadar eskiye dayanırsa dayansın bir milleti birbirine bağlayan milli ve manevi tüm bağların parçalanmasını, anarşinin hortlamasını ve toplumun bölünmesini kaçınılmaz hale getirecektir.



İşte bütün bu nedenlerden ötürü, toplum dokusunun vazgeçilmez parçası niteliği taşıyan din müessesesinin devamını sağlayamayan bir ulusun sosyolojik ve bilimsel açıdan ayakta durması mümkün değildir. Gerek kişi, gerekse toplum açısından dinin lüzumlu bir müessese olduğunu belirten, siyasi alanda yaptığı sayısız reformla bu sağlıklı bakış açısını geniş kitlelere yaymayı hedefleyen Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti'nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur"; "Din vardır ve lazımdır." (Yakınlarından Hatıralar, Asaf İlbay, s. 102) sözleriyle teşvik etmiştir. Milletini, batıl inanışlardan arındırıp, gerçek dine yöneltmeyi amaçlamıştır. Bunun için de Kuran'ın kolay bir şekilde okunup anlaşılmasını sağlamak amacıyla Türkçeye çevrilmesi emrini vermiştir:



"Sonra Kuran'ın tercüme ettirilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed'in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim." (Atatürk'ün Temel Görüşleri, Fethi Naci, s.55)



Kuran'ın Türkçeye çevirilmesi emrini verirken, Atatürk'ün isteği Müslüman milletinin imanının güçlenmesidir. Bunu ifade ettiği sözleri şöyledir:



"Camilerin mukaddes mimberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 225)



Büyük Önder, gerçek dinin temelini ve Müslümanların konuyu hangi kıstaslara göre değerlendirmeleri gerektiğini 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir'deki Paşa Camii'nde verdiği hutbede kendisini dinleyenlere şöyle ifade etmiştir:



"Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran'daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)



Atatürk, İslam dininin tamamen ilme ve mantığa uygun bir din olduğunu bir başka sözünde de şöyle ifade etmiştir:



"Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. ... İslam'ın sosyal hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz" (Atatürk"ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s. 90)



Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti'nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini de, sıklıkla vurgulamıştır. Ayrıca, Atatürk'ün Osmanlı Devleti'nin çöküşünü dine bağlayan, Türk düşmanlarına yanıtı ise kesin bir şekilde olmuştur:



"Düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla itham ediyor, duraklamamızı ve çöküşümüzü buna bağlıyorlar; bu bir hatadır. Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların, erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah'ın emrettiği şey, Müslüman erkekle, Müslüman kadının beraberce din öğrenerek eğitilmesidir. Kadın ve erkek bu ilim ve eğitimi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak zorundadır. İslam ve Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kuralla bağlanmış zannettiğimiz şey yoktur. Türk sosyal yaşantısında kadınlar bilimsel yönden eğitim ve öğretim görmekte ve diğer konularda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileri gitmişlerdir." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s.86)





Dini meseleler hakkındaki görüşlerini öğrenmek isteyen Fransız gazeteci Maurice Perno'ya Atatürk yine kesin bir şekilde şu cevapları vermiştir:



M. Perno:Şu halde yeni Türkiye'nin siyasetinde dine aykırı hiçbir temayül ve mahiyet olmayacak demek?



Atatürk: "Siyasetimiz dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz."



M. Perno: Zat-ı asilaneleri, düşündüklerini bendenize daha iyi izah buyururlar mı?



Atatürk: "Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye istiklalini veren bu Asya milleti içinde daha karışık, sun'i, batıl inanışlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Eğer ışığa yaklaşamazlarsa kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız." (Atatürk ve Din Eğitimi, Ahmet Gürbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.32)



Atatürk her yönüyle olduğu gibi dindarlığıyla da milletine en güzel örnek olmuştur. Ulu Önder, dindar kişiliğinin bir göstergesi olarak din adamlarına karşı her zaman samimi bir şekilde hürmetkar olmuş ve saygı duymuştur.



Cumhuriyet'in ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, Atatürk'ün kendisine duyduğu saygı ve hürmeti şöyle anlatmıştır:



"Ata'nın huzuruna girdiğimde beni ayakta karşılardı. Utanır, ezilir, büzülür, "Paşam beni mahcup ediyorsunuz" dediğim zaman "Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır." buyururlardı. Atatürk, şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi." (Atatürk ve Din Eğitimi - Ahmet Gürtaş - Diyanet İşleri Bakanları Yayınları s.12)



Atatürk Kuran okutulmasına da son derece önem vermiştir. Hafız Zeki Çağlarman Atatürk'ün bu yönünü şöyle anlatmıştır:



"Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım'la uzun yıllar komşuluk yaptık. Her yıl Ramazan ayı yaklaşınca Atatürk kız kardeşine; "Makbule, Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme"der ve hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içerisinde para verirdi." (Din Toplum ve Kemal Atatürk, Ercüment Demirer, s.10)

 

Tamamen Alıntıdır!

 

 



 



 



 

 



133


 

1 - 1881’de 19. yüzyılın bitimine 19 yıl kala doğmuştur.



2 - Sağlığında, İngiliz İmparatorluğu hükumeti Atatürk’ün doğum gününü tebrik için Türk Hükumeti’nden sormuş, Atatürk 19 Mayıs 1881 diye yanıtlamış ve kayıtlara böyle geçmiştir.



3 - 1900’de 19 yaşında Harbiye’ye girmiştir.



4 - 19 Aralık 1904’te bağımsızlık düşüncelerinden ötürü Yıldız Sarayı’na çağırıldı.



5 - Harb Akademisi’nden aldığı sicil 317-8’dir. Bu rakamların tek tek toplamı 19 eder.



6 - Çanakkale Savaşlarının zaferle sonuçlanmasında büyük rol oynayan 19. Fırka’yı (Tümen) kurmuş ve ona komuta etmiştir.



7 - 19 Mayıs 1915’te Miralay (Albay) oldu.



8 - Mahiyetindeki komutanlara: “Ben size, taarruz edin demiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda yerimize başka kuvvetler gelebilir.” Demiş ve elindeki pek az kuvvetle 19 Mayıs 1915’e kadar oyalama muharebesi ile düşmanı tutmuştur. Düşman yine Çanakkale’deki başarısızlıkları sonucu 10 Aralık 1915’te Gelibolu Yarımadası’nı boşaltmıştır.



9 - Zor bir duruma düşen 7. Ordu’ya komutan tayin edilen M. Kemal, bir düşman saldırışını seziyor ve hazırlanıyordu. Nitekim 19 Eylül sabahı düşman harekete geçti, hem de kat kat üstün kuvvetlerle. Sağındaki ve solundaki kuvvetler epeyce kayıp verdikleri halde M. Kemal zamanında aldığı tedbirlerle kayıp vermekten kurtuldu.



10 - 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkacak olan Atatürk’ün bindiği Bandırma vapurunda 19 yolcu vardı. ( 19 Mayıs 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya’nın 19 Mayıs ve Ötesi adlı makalesinden)



11 - 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu tarihte 3 tane 19 rakamı vardır ki Atatürk’ün ömrü de zaten 3 x 19 ‘dur. 19 Mayıs 1919’da ise 2 X 19= 38 yaşındaydı.



12 - 19 yıl Türk milletinin kaderine bilfiil hakim olmuş, Türk milletine baş komutan ve devlet başkanı olarak hizmet etmiştir. ( 1919-1938)



13 - Milli Mücadele’ye fiili olarak başlanması için komutanlar ile yaptığı konuşma ve mecliste milli davanın gerçekleşmesi yolunda güdülecek siyasetin karara bağlanma tarihi de 19 Kasım 1919’dur.



14 - Millete yayınladığı bir beyanname ile Osmanlı Devleti’nin hayat ve egemenliğinin sona erdiğini belirterek Türk milletini hayat ve bağımsızlığa kavuşturmak için, Ankara’da olağanüstü bir meclis toplanmasını ve Türk milletinin idaresini bu meclise devretmeyi 19 Mart 1920’de kararlaştırmıştır.



15 - Sakarya Meydan Muharebesi’ni kazandıktan sonra, başarısına karşılık TBMM kendisine olan minnet ve şükranını belirtmek için 19 Eylül 1921’de kabul ettiği özel bir kanunla mareşallik ve gazilik unvanı vermiştir.



16 - Hitabet sanatının şaheseri olan Büyük Nutuk’un sonundaki Türk Gençliği’ne Hitabesi de başlangıç cümlesi ile birlikte 19 cümledir.



17 - Büyük devlet adamı ve eşsiz kahramanın adı ve soyadı “Mustafa Kemal Atatürk” de 19 harftir.



18 - “Ne mutlu Türk’üm diyene” cümlesi de 19 harftir.



19 - “İstikbal Göklerdedir “ Ne rastlantıdır ki Atatürk’ün bu sözleri de 19 harften oluşmaktadır.



20 - 10 Kasım 1938’de ( 19 x 2 x 19 ) ( !0 Kasım günü saat 10+9=19 ) 3 x 19= 57 yaşında ölümlü yaşama gözlerini kapamıştır.



21 - Cenazesi büyük bir merasimle 19 Kasım 1938 günü Yavuz zırhlısı ile İzmit’e götürülmüştür.



22 - En büyük kahramanın ebediyete intikali üzerine arkadaşı ve halefi İsmet İnönü’nün Türk milletine beyannamesi 19 cümledir.



23 - Doğum ve ölüm yılları 1881 ve 1938 sayıları 19 sayısının katlarıdır.



24 - 1919 rakamında 101 tane 19 vardır.



25 - İlk 19 yılda hazırlandı, 19 yılda siyaset ve askerlik alanında savaştı, üçüncü 19 yılda devlet başkanı sıfatı ile hizmet etti.





Kaynak: Mustafa Kemal Atatürk, Nesa Basın Yayın Organizasyon Tic. A.Ş., Ekim 1999

134
Çok Güzel Bir Arşiv Mutlaka İndirin Derim.







İndir (500 Resim - 30Mb):


135
Atatürk’e İzmir Suikastından Başka İzmir’de Bilinmeyen Bir Suikast Girişimi





Atatürk’e bildiğim kadar ufak veya büyük çaplı 14-15 defa suikast girişimi olmuştur. Bunların en ünlüsü veya diğer anlatımla bilineni İzmir suikastıdır. Zanlıların İstiklal Mahkemesinde yargılandığı ve ağır cezalar aldığı İzmir suikastı davası aslında Türkiye’de bir anlamda ittihatçılığın tasfiye edildiği dönüm noktasıdır. Bizim bugün yazacağımız Gazi’ye suikast girişimi bugüne kadar olanlardan farklıdır. Yine İzmir’dedir. Ama Karşıyaka’da annesinin mezarının başında. Hem de kadın kıyafetine girmiş bir erkek tarafından olduğunu halen yaşayan bir tanıktan 1911 doğumlu Zehra Dinçer’den öğreniyoruz. Çünkü şuana kadar bu olay ile ilgili ne başka tanık ne de gazetelerden her hangi bir haber bulabildik. Bulamamızın nedenini de yazacağım.



Önce Zehra hanımla ilgili kısa bilgi: Zehra hanım Dağkızılca köyü 1911 doğumlu. Aslında 1913 doğumlu. Sonra 2 yaş büyütmüşler. Dağkızılca o tarihlerde nahiye.Köy nüfus defterinde 11 haneye kayıtlılar. Babası 1883 doğumlu Çömezzade Hüseyin Efendi. Köyün ileri gelenlerinden. Hem farklı kişiliği hem de güçlü ekonomik yapısı ile. Seferberlikte Rus cephesinde çarpışmış. Cumhuriyet dönemi Ali Fethi beyin (Okyar) partisi Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın önde gelen temsilcilerinden. Düşünün İzmir valisi Kazım Dirik Paşa ta İzmir’den kendisine bu faaliyetinden dolayı Dağkızılca’ya gelip partiden (SCF) ayrılması için tehdit ediyor.





[/url]

Onu başka yazımda yazacağım. Bu konuda da elimde tanık kayıtlar var. Dönem tek parti dönemi. Bana rahmetli Sabri Fidan Çavuş ve halen yaşayan olaya tanıklık eden Hulisi dede anlattı.Hüseyin Çömez 04 Mayıs 1941 de vefat etmiş. Annesi ise Kadriye hanım. Torbalı 1898 doğumlu. Ailesi İzmir’de oturuyor. Konak’a kayıtlı. Yakın akrabası Torbalı’nın eski muhtarlarından Mehmet Kemal. Yani bu günkü Tarhan’lardan. Kadriye hanımın ailesi İzmir Karşıyaka’da oturmuş.





[/url]

Fotoğrafından da anlaşılacağı üzere çok modern ve alımlı , güzel bir hoş hanım. Yunan işgalinde Hüseyin beyin evini Yunan askerleri yakıyor. Zehra hanım babasına ve köylüye Yunan askerlerinin yaptıkları işkenceleri ve dayak fasıllarını ve sahibi olmayan genç kızların Yunan subay ve askerlerine nasıl karılık yaptırdıklarını ağlayarak anlatıyor. Baskıdan İzmir’e kaçmışlar. Konak tarafında “Urukmuş Sokağında” ev tutmuşlar. İzmir’in işgalindeki çektikleri eziyeti anlatıyor. Hele hele şalvar giyen kadınlara Yunan askerinin şalvarının içine kedi atarak kadınları oturtup kaldırarak kedinin bacaklarını ve hayalarını nasıl tırmalarken askerlerin zevk alan gülüşmelerini acı acı anlatıyor. Ve ekliyor. “Yunan kardeşliğini isteyenler gelsin bana sorsun!..” Tüm anlatımları İzmir Karşıyaka’daki evinde sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alıyorum. İzmir’e Türk askerlerinin girişine, Konak’taki valilik konağına şanlı bayrağımızın çekilişine ve işbirlikçilerin ev ev toplanıp asılmalarına tanık olmuş. Zehra hanımın işgal anılarını ayrı bir yazımda sizlere sunacağım.



İşgal sonrası babası köye döner. Zehra hanım ise zaman zaman Karşıyaka’da bulunan teyzelerinde kalmaktadır. Teyzelerinin evi Atatürk’ün annesinin mezarının çok yakınındadır. Evin su ihtiyacı Gazi’nin annesinin mezarının bulunduğu camideki çeşmeden karşılanmaktadır.İşte Atatürk’e suikast girişimine bundan dolayı tanık olmuştur. Ben kendisi ile görüşürken bu olay ortaya çıktı. Aslında konumuz babası ve Yunan işgali ile ilgili bilgi almaktı. Bizi kızı Kadriye hanım karşıladı. Yanımda da eşim Hatice hanım var. Ben tanık olduğu olayı duyduğumda önce yaşlılık haline bağladım. İlerleyen saatlerde tekrar tekrar sordum. Her seferinde bana kelimesi kelimesine aynı şeyi anlattı. Görüşmenin olduğu 23 Mart 2008 tarihinden bu güne kadar bu olayla ilgili başka tanık veya hatıra veya o günkü gazetelerden tarama sureti ile haber aradık. Ne yazık ki şuana kadar bulamadık. Üniversitede ders veren konunun uzmanı öğretim üyesi Prof. hocalarımdan ve yine öğretim üyesi Doçent arkadaşlarımdan yardım istedim. Onlarda konuya eğildiler. Ama sonuç yok. Konu önemli olduğu için bu bilginin de kaybolmasını istemedim. En sonunda bu konudaki şu an iddia biçiminde olan ancak bana göre doğruluk payı çok yüksek olan olayı yazarak en azından kayıt altına almak istedim. Belki ileride bu konuda belge veya anı veya diplomatik rapor ortaya çıkabilir. Şimdilik bir şey iddia etmek zor. Ancak tüm sorumluluğu üstlenerek bu konuyu yazayım dedim. Yine tekrarlıyorum. Tüm sorumluluk bana ait ve bu konuda hiçbir iddiam yok

Atatürk’e İzmir’de suikast olayı ile ilgili kısa bilgi: Gazi’nin yaptığı devrimleri engelleyemeyenler kendisini İzmir’de suikastla ortadan kaldırmayı planlarlar. Olayı inkılap tarihi derslerinde öğretiriz.. Aslında bu suikastı Ankara’da planlamışlar. Ancak Milli Mücadelenin önde gelen komutanlarının haberi oluyor. Bunu engelliyorlar. Ama hükümete ve Gazi’ye haber vermiyorlar. Bu komutanlar cumhuriyet sonrası Gazi’ye muhalif grup. İzmir İstiklal Mahkemesinde bunların yani komutanların yargılanmasının nedeni bu. Suikastı ihbar eden motorcu Giritli Şevki bir ara Torbalı’da yaşamış. Rahmetli Deveci Salih Tünaydın amcanın anlatımları hala görüntülü kayıt arşivimde. Burada gasp ve adam öldürme olaylarına karışmış ve kaçmış. Sarı Edip efe de işin içinde. Yaşlılardan dinlemiştim. Ancak Zehra hanımın tanık olduğu suikast girişimi bu suikasttan farklı.Şimdi Atatürk’ün Zehra hanımın anlatımı ile 12-13 yaşlarında olduğu döneme İzmir’e geldiği tarihlere bakalım. Yani 1925 ile 1926 yıllarında Gazi İzmir’e 3 defa geliyor. İlki 11 16 Ekim 1925 arasında. 2. gelişi o ünlü İzmir suikastı dönemi. 16 Haziran - 10/11 Temmuz 1926 . 3. gelişi 1930 yılına rastlıyor. Demek ki eğer doğru ise 1925 veya 1926 yılları içinde olması gerekiyor. Ancak kesin tarih saptamak veya tespit etmek zor. Çünkü gününü hatırlamıyor.



Şimdi gelelim Atatürk’e bilinmeyen suikast girişimine. Zehra Dinçer’in teyzelerinin evi Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanımın mezarına yakındır. Zehra Hanımın teyzesinin ailesi evin su ihtiyacını mezara yakın olan camideki çeşmeden saglamaktadır. Atatürk o devirde herkesin yakından görmek istediği büyük kurtarıcıdır. Zehra hanım resmi olarak 1911 doğumlu. Ancak gerçek doğumunun Çanakkale Savaşından 2 ay önce olduğunu söylüyor. Yani 1914 veya 1915 yılı olması gerek. 1914 yılını kabul edersek olayın 1926 yılında olması gerek. Çünkü 12 yaşında olunca öyle olması gerek. Şimdi Zehra Dinçer’in anlatımına dönelim. Elimdeki ses kayıtlarında hiçbir değişiklik yapılmadan çözümü verilmiştir. Açıklama gereken yerler parantez içinde verilmiştir.



” Çocukluk. Teyzemin evi Atatürk’ün camisinin altındaydı. (Zübeyde hanımın gömülü olduğu camiyi kast ediyor). Her gün su alıyorduk biz camiden. Duyduk Atatürk gelecek diye. ( O dönemde Atatürk yerine Gazi Paşa sıfatı kullanılmaktadır. Gazi yerine benimsenen Atatürk kelimesi kullanılmaktadır.) Ben caminin kapısına oturdum.(Tarif ettiği yer cami duvarının sağ tarafı). Halılar serildi. Kolonyalar döküldü yollara. Ondan sonra taksiler geldi ,geçti. Geldi geçti.Tam kapının önünde taksi durdu. Atatürk taksiden indi. Bir kalktım. Bacağına bir sarıldım Atatürk’ün . Bacağına sarıldım. “Sen bizi bıçaktan kurtardın “ diye bağırı bağırı verdim. Atatürk zorlan ayağını çekti, aldı. Annesinin mezarını (mezarın etrafını ) üç kere dolaştı. Elinde bir demet çiçek. Tam çiçeği korkan (annesinin mezarının üstüne ) bir bağırmak koptu emme . Erkeğin biri zar giymiş çocuğum.. (Zar: çarşaf demektir. Halen yaşlılar tarafından kullanılır) Buraya iki tane bomba koymuş ( Tarif edilen yer koltuk altı bölgesi) Atatürk’e bomba atacakmış. Yakalıyorlar buna. Yakalıyorlar adamı. Elinde bombaları alıyorlar. Atatürk kaçtı. Biz kaçtık oradan. Ertesi gün tellal bağırdı. Zar giyilmeyecek. Zarlar çıkacak diye. Ondan sonra baş örtüsü örtünüldü. Zar çıktı. Bu sefer ne oldu? Atatürk zarı yasak etti dediler. Haklı değil mi ? Zehra Dinçer ninenin anlattıkları böyle.



Anlatıma göre suikastı yapan kişi çarşafa giymiş bir erkek. Koltuk altına bomba saklamış. Ve son anda fark edilip yakalanıyor. Bu kişinin bir örgüt bağlantısı var mıydı yoksa ferdi bir hareket mi olduğunu kim di kimin nesiydi bilmiyoruz. Dönem tek parti dönemi. Basında sansür var. Gazetelerde bu olayın yer almaması belki bundan olabilir. Dönemi yaşayan kişilerin anılarında belki de yazılmadı. Bir de olay çok kısa bir süre içinde oluyor. Yani birkaç dakika içinde. Zehra nine şuan tek tanık. O dönemi yaşayan tanık ta bulmak neredeyse mümkün değil. Çünkü o an Atatürk’ün yanında olanların hepsi rahmetli. Belki ileride günlük veya anıları çıkarsa bu bilgi desteklenir. Bu araştırmanın hazırlanmasında benimle bilgilerini ve özel fotoğraf arşivini paylaşan sayın canlı tarih Zehra Dinçer’e, kızı sayın Kadriye Dinçer’e , eşim Hatice Çetin’e buradan teşekkür ediyorum. Bu araştırma yazısının ileride yapılacak olan akademik çalışmalara ışık tutması dileği ile. Kalın sağlıcakla.






Necat ÇETİN

 

alıntıdır![/i][/b]

136
Atatürk ve Diğer Türk Önderlerimiz / içimizde Yaşiyor..
« : 25 Şubat 2011, 17:47:19 »


























































meb'den alıntıdır..

Sayfa: 1 ... 7 8 9 ... 99