Forum Zero
ForumZero

Mustafa Kemâl'le Çanakkale'den Türk Devrimine

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Zero

  • Administrator
  • *
    • İleti: 1.757
    • Rep: 3153
    • Cinsiyet:Bay
    • Profili Görüntüle
Mustafa Kemâl'le Çanakkale'den Türk Devrimine



I. ULUSLARIN YAŞAMINDA YÖN VERİCİ DÜŞÜNCELERİN YERİ:



Türk Türk ulusunun yüksek erdemlerinin belirdiği doruk noktalardan birisi olan ve Mustafa Kemâl'in üstün komutanlığı sayesinde kazanılan Çanakkale zaferinin 92. yıldönümü kutlu olsun.



Gerek Çanakkale Zaferinin, gerekse Kurtuluş Savaşı'nın, aynı ilkelere dayalı olan bilim ve özgürlük düşüncesine doğrulukla bağlı kalan bir önderlik sayesinde kazanıldığını vurgulamak büyük önem taşımaktadır.



Bir yandan iyi niyetle sık sık kullanılmakta olan "ŞU ÇILGIN TÜRKLER" deyiminin, aklın ve bilimin, bilgelik düzeyinin temel önemini gölgeleme tehlikesi göstermesi karşısında, "ÇILGIN" değil, "ŞU BİLGE TÜRKLER" demenin daha doğru olduğunu sergilemek gerekir.



Bir yandan da Çanakkale Zaferini "gökten, gaipten güçlerin kazandırdığı" yolundaki us dışı, bilim dışı, ulusumuzu kötürüm kılıp yeniden sömürgecilerin saldırı iştahını kabartacak nitelikteki utanç verici iç ve dış kaynaklı propagandanın maskesini düşürmek üzere, ulusumuzu aydınlatmak kutsal bir ödev olmuş bulunuyor.



Tarihin kaydettiği bütün yüce insan başarıları, bütün büyük zaferler, geçerli bir temel düşünceye dayalı olarak gerçekleşmiştir.



Mustafa Kemâl'i de, Türk ulusunu ve yurdunu kurtuluşa götüren ve bir daha "kurtulmak" zorunluğuna düşmemenin güvencesi olan Cumhuriyet devrimlerini gerçekleştirecek önderlik konumuna getiren Çanakkale'deki büyük zaferi, bir yandan akla ve bilime öte yandan onlarla aynı özde olan özgürlük ilkesine dayalı, BİLGELİK DÜZEYİNDE BİR BÜYÜK DÜŞÜNCEnin ürünü olmuştur.



Mustafa Kemâl'in kendisi de, bir BÜYÜK DÜŞÜNCE'nin hizmetinde olduğunu açıkça söylemiştir:



"Benim tutkularım var, hem de pek büyükleri. Ama bu tutkular, yüksek mevkiler almak ya da büyük paralar elde etmek gibi maddi emellere dayanmıyor. Ben, bu tutkuların gerçekleşmesini, yurduma büyük yararları dokunacak, bana da gerekli biçimde başarılmış bir ödevin canlı iç rahatını verecek büyük bir düşüncenin başarısında buluyorum. Bütün yaşamımın ilkesi bu olmuştur. Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son soluğuma kadar da korumaktan geri kalmayacağım."



Bu büyük düşünceyi dört temel yapı taşı vardır:



    A) Bireysel ve ulusal onur ve gönenç ayrılmaz bir bütünlüktür.



    B) Her ikisi de ancak demokratik bir "ulusal kimlik" içinde dayanışma gerçekleştirmeye bağlıdır.



    C) Bunlar için doğru anlamı ve dürüst uygulamasıyla "ULUSAL EGEMENLİK DÜZENİ", yani ulusun özgür oyuyla seçip, denetleyip, değiştirebildiği demokratik bir yönetim düzeni zorunludur.



    D) Bütün bunlar, ancak bilimsel bir düşünce yapısıyla, aklın ve bilimin ışığında gerçekleşebilir.



Bu dört temel taşın ortak özü, özgürlüktür. Bunu da yine Mustafa Kemâl, MİNBER gazetesinde şöyle açıklamıştır:



"..aziz yurdumuzun ve bahtsız ulusumuzun kurtuluşu .. konusunda türlü zamanlardaki derin düşüncelerimin özeti ve sonucu (olarak) diyebilirim ki, ben en iyi siyasetin, her türlü anlamıyla en çok güçlü olmakta bulunduğunu kabul ederim. En çok güçlü olmak deyiminden anladığım, yalnız silâh gücü olduğunu sanmayınız. Tersine, bu bence güç toplamını oluşturan etkinliklerin sonuncusudur. Bence en çok güçlü olmak, bilim bakımından, teknik bakımından ve ahlâk bakımından güçlü olmaktır. Çünkü bu saydığım değerlerden yoksun bir ulusun bütün bireylerinin en son silâhlarla donatıldığını tasarlasak bile, güçlü olduğunu kabul etmek doğru olmaz. Bugünkü insanlık toplumunda insan olarak yer alabilmek için, eline silâh almış olmak yetmez. ... Ülkemi ve ulusumu, pek iyi tanıdığım ve yoksun bulunduğumuz ilerlemeye eriştirebilmek için, huzur ve sükûn ile, ama her halde ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIĞI KURARAK, çok sürekli çalışmak gerektiğine inanmış bulunuyorum."





II. ÖZGÜRLÜK VE ULUSAL EGEMENLİK DÜŞÜNCESİNİN MUSTAFA KEMÂL'İ ÇANAKKALE'NİN MUZAFFER KOMUTANI YAPIŞI



Mustafa Kemâl'in Çanakkale'de, askerlik bilim, teknik ve sanatının üstün uygulamasıyla Türk askerinin kahramanlığını zafere taşıyarak İSTANBUL'UN TÜRK ULUSUNUN YURDU OLMAKTAN ÇIKARILMASINI ÖNLEMEK, onunla birlikte tümüyle Türk yurdunu daha I. Dünya Savaşı'nın başında kurtarmak başarılarına nasıl BU BÜYÜK DÜŞÜNCE SAYESİNDE ulaştığını, komutanlığın bu doruk bu noktasına nasıl BU BÜYÜK DÜŞÜNCENİN yönlendirmesi eşliğinde hazırlandığını ana çizgileriyle şöyle özetleyebiliriz:



    A) Harp akademisi yıllarından başlayarak baskıcı yönetimin yıkılış nedeni olduğunun bilinciyle, hukuka bağlı, ulusa karşı sorumlu bir yönetimin ülkemizde yerleşmesi için mücadele eder. Asker de olsa, bakıcı yönetime karşı direnmenin, ulusun egemen olmasının gereği olduğunu temel alır. Yurt güvenliğinin ancak ulusal egemenlik düzeninde gerçekten sağlanabileceğini bilmektedir.



    Suriye'deki görevi sırasında VATAN ve HÜRRİYET CEMİYETİ'ni kurması, Meşrutiyet'i, yani Anayasa üstünlüğüne dayalı, hukuka bağlı devlet düzenini getiren İTTİHAT ve TERAKKİ CEMİYETİ'ne etkin biçimde katılması, bu düzeni yıkıp baskıcı yönetimi geri getirmeği amaçlayan 31 Mart gerici ayaklanmasını bastıran HAREKET ORDUSU'nda etkin görev alması, hep ulusun ve yurdun ancak özgürlük düzenine dayalı bir yönetimle kurtulup esenlik ve güvenliğe ulaşacağını anlatan o BÜYÜK DÜŞÜNCEYE olan sarsılmaz inancından dolayıdır.



    B) Ama aynı büyük düşüncenin, gereği olarak Meşrutiyet'in ilanından hemen sonra, İttihat Terakki Cemiyeti'nin ilk kongresinde Cemiyet üyesi askerlerin siyaset ile ilgilenmek istiyorlarsa askerlik görevinden ayrılıp Cemiyeti halk arasına kök salan bir siyasal örgüt haline getirmeğe çalışmalarını; askerlik görevini yeğliyorlarsa, siyasetle ilgilerini kesip kendilerini yurt savunmasına adamaları gerektiğini önerir.



    Bir de "Osmanlı devletinin artık kendisini, asıl dayanağı olan Türk ulusunun devleti olarak görmesi, Türk ulusuna karşı sorumlu bir devlet olması gerektiğini" vurgular.



Kendisi, Enver, Talat ve Cemal Paşa'lar ve İttihat Terakki Cemiyeti'nin öteki önde gelenleriyle arasının açılmasına yol açan bu önerilerine dürüstlükle bağlı kalarak askerlik mesleğini seçer, kendisini yurt savunmasına adar ve dehasını bu alanda ışıldatır.



İşte daha sonra "EGEMENLİK KAYITSIZ, KOŞULSUZ ULUSUNDUR" ilkesini Türk siyasal kültürüne yerleştirecek olan Mustafa Kemâl'in, o yıllarda bu büyük düşünceye dürüstükle bağlı kalması, kendisini Çanakkale'deki üstün başarısına hazırlanma olanağıyla donatmıştır. Şöyle ki:



    1) Birçok askeri manevralara etkin biçimde katıldıktan başka, Trablusgarb'a İtalyan saldırısı üzerine gönüllü olarak oraya koşmuş, orada "DENİZDEN GELECEK BİR SALDIRIYA KARŞI KARA SAVUNMASININ NASIL YAPILACAĞI" konusunda deneyim kazanmış, yani Çanakkale'nin sanki bir provasını gerçekleştirme fırsatı bulmuştur.



    2) Trablus dönüşünde Gelibolu'da aldığı görevler dolayısıyla bu bölgenin topoğrafyasını yakından inceleme olanağına kavuşmuştur.



    3) Eğer Mustafa Kemâl, ulusal egemenlik ilkesinde özetlediği özgürlük düzenine doğru anlam verip dürüstlükle bağlı kalmasaydı, başka subaylar gibi aklı mevki kapmada olsaydı, İttihatçı – İtilafçı kavgasına kendisi de kapılarak yıpranırdı.



    4) Mustafa Kemâl, daha sonra bir vesileyle vurgulayacağı gibi, "BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA ULUSAL EGEMENLİK İLKESİNİN EN SADIK HİZMETKÂRI" olarak kendisini yurt savunmasına, ulusunun bağımsızlığının korunmasına adamış olduğu içindir ki, yine gönüllü olarak ve Harbiye Nazırı, Başkumandan Vekili Enver Paşa'nın büyük direnmesini aşarak, adeta söke söke Çanakkale'de en ileri savaş hatlarındaki görevi almıştır.



İşte bu nedenledir ki, Çanakkale'de sergilediği ve kendisini Fatih Mehmet'ten sonra İSTANBUL'UN İKİNCİ FATİHİ YAPAN, ama bunun da ötesinde, tümüyle Türk yurdunun ve Türk ulusunun kurtuluşu savaşının önderliğine gelmesini sağlayan, askerlik bilim, teknik ve sanatı alanındaki pek üstün başarıları, görüldüğü gibi, hep o BÜYÜK DÜŞÜNCEYE SAHİP OLUŞUNUN ürünleri olmuştur.





III. MUSTAFA KEMÂL'İN KALEMİNDEN ÇANAKKALE DESTANI



"Ben, yarbay Mustafa Kemâl, Sofya'da askeri ataşe olarak bulunuyordum. .. Osmanlı Devleti, müttefiki Alman İmparatorluğu ile birlikte bu savaşa girdi. Alman Düzeltim (ıslahat) Kurulu Başkanı Liman von Sanders, Çanakkaleyi savunmakla görevli ordunun başına geçmiş..



Başkomutanlık Vekâletine bir yazıyla başvurdum; ordu içinde rütbeme uygun herhangi bir görevin verilmesini rica ettim. Uzun bir süre karşılık gelmedi. Bu günlerde çektiğim acıları anlatmak güçtür. Ben, gerekirse bir er gibi, herhangi bir savaş cephesine koşmaya karar vermiştim. ..Sofya'daki evimden ayrılmak üzereyken bir telgraf aldım:



"Ondokuzuncu Fırka Komutanlığına atandınız. Hemen İstanbul'a geliniz." diyordu telgraf.

....

Mustafa Kemâl 2 Şubat 1915'te Tekirdağ'a gelir ve daha ancak kâğıt üzerinde var olan 19. fırkayı kurma çalışmalarına başlar.



25 Nisan 1915 günü Arıburnu'ndan çıkarma yapan İngiliz ve ANZAC birlikleri, Mustafa Kemâl komutasındaki 19. Fırka tarafından durdurulur.



Mustafa Kemâl, düşmandan kaçan az sayıdaki Türk askerinden çıkarmanın başladığını ve kendisinin de Türk birliklerinden çok, düşman kuvvetlerine yakın yerde bulunduğunu anlar anlamaz, kaçan askerlere:



""Düşmandan kaçılmaz!" der; "Cephaneniz yoksa süngünüz de mi yok! Süngü tak! Yere yat!" komutunu verir.



İlerleyen düşman da, önemli bir güçle karşılaştığını sanarak duraklar. Mustafa Kemâl, bu duraklama için, "Kazandığımız an, bu andır" diyecektir. Bu zaman içinde öteki birliklerinin bir bölümünü hızla Bigalı'dan harekete geçirerek Kocaçimen tepesi üzerinden Conkbayırı'na yöneltir ve düşmanı geri çekilmeğe mecbur bırakır. Kendisine bağlı komutanlara verdiği emir, dünya askerlik tarihinin kaydettiği en ilginç ve anlamlı emirdir:



"Ben size düşmana saldırmanızı emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye dek geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir!"




Düşman saldırılarının arkası gelmemekte, ama hepsi geri püskürtülmektedir. 3 Mayıs 1915 günü Mustafa Kemâl'in 19. Fırka Birliklerine verdiği komut şudur:



"Bütün çarpışmalarda gerek subayların, gerekse erlerin gösterdikleri kahramanlık gerçekten şan ve namus örneği olacaktır. Subaylar ve erlerin, karşımızdaki düşmanı tek kişi kalıncaya dek denize atabileceğine tam inancım vardır.. Karşımızdaki düşmanı tümüyle yok etmekten ibaret olan görevimizi yapmak için ... benimle burada savaşan bütün askerler kesinlikle bilmelidirler ki, bize verilen yurt ve namus görevini tam olarak yapmak için, bir adım geri gitmek yoktur. Bu sırada uyku ve dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün ulusumuzun,sonsuzluğa değin yoksun kalmasına neden olabileceğini hepinize hatırlatırım! Bütün arkadaşlarımın benimle aynı düşüncede olduklarına ve düşmanı tümüyle denize dökmedikçe yorgunluk belirtisi göstermeyeceklerine kuşku yoktur!"



9 Mayıs 1915 günü, erlerin yorgunluğu yüzünden görevini tam yapmayan 72. Alay 3. Tabur komutanı Binbaşı Mahmut Efendiye şunları bildirir:



"Dün yapılması emredilen saldırıyı sonuna dek bitirecek ve karşınızdaki düşman siperlerini ele geçireceksin! Gönderdiğim taze asker, sizinle ancak bu koşulla yer değiştirecektir! Askerlerinizi, düşman siperlerine girip ele geçirmek üzere yönlendirme ve uyarmada başarısızlığınız ya da askerinizin bir uygunsuzluğu durumunda, yerinizi alacak kuvvet önce sizi ortadan kaldıracak, ondan sonra yerinize geçecektir!"



29 Mayıs 1915 günü birliklerine yaptığı uyarıda da şunları belirtir:



"Herkes ve bütün erler iyi bilmelidirler ki, siperler yalnız savunma için değildir; saldırı sağlamayan siperler, zararlı ve başarısızlığa uğratıcıdır. Hazırlıklar yalnız düşman ateşinden korunup az kayıp vermek görüşüne dayanmayacak, düşmanı ezip saldırmamızı kolaylaştırabilecek mükemmel biçime sokulacaktır."



Mustafa Kemâl, Ordu Komutanlığına cephenin ve birliklerin düzenine ilişkin önerilerde bulunmakta, ama başvuruları karşılıksız kalmaktadır. 8 Ağustos 1915 günü Conkbayırı'nda durum çok tehlikeli bir durum almıştır. 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders, kurmay başkanı Albay Kâzım (İnanç) tercümanlığıyla Mustafa Kemâl'e telefonda durumu nasıl gördüğünü sorar. Mustafa Kemâl:



"Durumu nasıl gördüğümü çoktan size ulaştırmıştım. Önlemlere gelince, bu dakikaya dek çok elverişli önlemler vardı; ama bu dakikada bir tek önlem kalmıştır: bütün komuta ettiğiniz kuvvetleri emrime veriniz; önlem budur!"

Liman von Sanders alaylı bir karşılık verir: "Çok gelmez mi?"



Mustafa Kemâl, duraksamadan:

"Az gelir!" der. Telefon kapanır.



Ama sonunda Anafartalar Grup Komutanlığı Mustafa Kemâl'e verilir. Ve kendisine Anafartalar bölgesinde 9 Ağustos sabahı şafakla birlikte düşmana saldırması emredilir. Mustafa Kemâl, 7. ve 12. tümenlerin saldırısını, Anafartalardaki bir tepeden başından sonuna dek yönetmiş, düşmanı, durmaksızın denizden takviye almasına karşın, ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Bununla da yetinmemiş, 10 Ağustos sabahı yine tan yerinin ilk ağarma anında saldırmak üzere geceden bütün hazırlıklarını yapmıştır. Bu saldırıyı Mustafa Kemâl'in kendisinden dinleyelim:



"Tanyeri ağarmak üzereydi. Çadırımın önüne çıktım. Gecenin karanlığı kalkmıştı. Artık saldırma anıydı. Birkaç dakika sonra ortalık büsbütün ağaracak ve düşman, askerlerimizi görebilecekti. Düşmanın piyade, mitralyoz ateşi başlar, kara ve deniz toplarının mermileri bu sıkı düzende duran askerlerimizin üzerinde bir kez patlarsa, saldırının olanaksızlaşacağına kuşku duymuyordum. Hemen ileri koştum. Çok çabuk ve kısa bir teftiş yaptım. Önlerinden geçtiğim askerlere yüksek sesle selam verdim ve dedim ki:



"Askerler! Karşımızdaki düşmanı yeneceğimize hiç kuşku yoktur. Ama siz acele etmeyin. Önce ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden atılırsınız!"




Ondan sonra saldırı çizgisinin önünde bir yere dek gittim ve oradan kırbacımı havaya kaldırarak saldırı işaretini verdim.



Bütün askerler, subaylar, artık her şeyi unutmuşlar, gözlerini, yüreklerini verilecek işarete saplamışlardı. Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış askerlerimiz ve onların önünde tabancaları, kılıçları ellerinde subaylarımız, kırbacım aşağı iner inmez, çelikten bir yığın gibi arslanca ileri atıldılar. Biraz sonra düşman siperleri içinde "Allah, Allah"tan başka ses duyulmaz oldu. Düşman silah kullanmaya vakit bulamadı. Boğaz boğaza,kahramanca savaş sonunda, ilk çizgide bulunan düşman tümüyle yok edildi. Dört saat boğuşmadan sonra 23. ve 24. alaylarımız Conkbayırı'nı düşmandan temizlediler ve 28. alay da Şahinsırt'ın en yüksek yerini geri aldıktan sonra önüne rastlayan düşman birliklerini yendi ve bozdu.



Conkbayırı tepesi elimize geçtikten sonra, düşman karadan ve denizden yönelttiği hızlı ve yoğun topçu ateşi ile Conkbayırı'nı cehenneme çevirmişti. Gökten şarapnel, demir parçaları yağıyordu. Büyük çaplı deniz toplarının tam vuruşlu taneleri yerin içine girdikten sonra patlıyor, yanımızda büyük çukurlar açıyordu. Bütün Conkbayırı dumanlar ve ateşler içinde kaldı. Herkes tevekkülle sonunu bekliyordu. Çevremiz şehitler ve yaralılarla doldu. Olan bitenleri seyrederken bir şarapnel parçası göğsümün sağ tarafına çarptı. Cebimdeki saati parça parça etti."



Çanakkale cephesindeki İngiliz kuvvetleri komutanı General Hamilton da hükümetine şu açıklamayı yaptı: "Türkler, bizi Conkbayırından atmak gerektiğini anladılar ve öyle yaptılar!"



Çanakkale'de savaş artık siperlere saplanıp kaldı. Mustafa Kemâl, düşmanın çekileceğinden kuşkusu kalmadığı için, bir saldırı ile hepsini denize dökmeği önerdiyse de üstlerine anlatamadı. Yok edilmeyen bu düşman güçleri, daha sonra Mısır'da, Aden'de, Filistin'de, Suriye ve Irak'ta Türk'e saldırma olanağı buldu. Mustafa Kemâl, büyük bir fırsatın kaçırılmakta olduğunu görmenin üzüntüsüyle 10 Aralık 1915'te görevinden istifa etti. Ne var ki Mustafa Kemâl'e saygı gösteren Liman von Sanders bu istifayı hava-değişimine çevirmiştir.



Cahit Külebi'nin güzel dizesinde belirttiği gibi "Bin kez yurdumuzu kurtaran" Mustafa Kemâl Atatürk'ün ve tüm Çanakkale şehit ve gazilerinin anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.
ForumZero♥♥♥