Forum Zero
ForumZero

Atatürkçülük

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Zero

  • Administrator
  • *
    • İleti: 1.757
    • Rep: 3153
    • Cinsiyet:Bay
    • Profili Görüntüle
  Atatürk'ün dünya görüşünün                temelinde "muasır medeniyet" dediği Batı Medeniyeti ana                fikri yatmaktadır. Atatürk de aslında Doğulu ve İslami bir toplum                olan Türk Toplumu için, Tanzimattan beri yenilenme ve kurtuluş yolu                olduğuna inanılan Batıya yönelme hareketine inanmıştır. Fakat onun                Batıcılığı Tanzimat ve Meşrutiyet devirlerinin Batıcılığı gibi tavizci                değil mutak ve radikaldir. Bu sebeple bütüncü ve samimidir.



                 Atatürk 10 Ekim 1923 de Fransız yazarı Maurice Pernot                ya verdiği bir demeçte şöyle söylemiştir: "Türklerin asırlardan                beri takip ettiği hareket devamlı bir istikamet muhafaza etti. Biz                daima şarktan Garba doğru yürüdük... Memleketimizi asrileştirmek                istiyoruz. Bütün mesaimiz Türkiye'de asri binaenaleyh garbi bir                hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edipte garba                yönelmemiş olan millet hangisidir ?" diyordu.

              Atatürk'ün Batıcılığı radikaldi. Gerçekten Atatürk Tanzimat'dan                beri gelen Batıcılığın yarattığı ikiliği mesela okulun yanında medrese,                adliye mahkemeleri yanında şeriye mahkemeleri, şalvarın yanında                pantolon ikiliğini reddetmiştir. Batı medeniyetini bölünmez bir                bütün olarak almış, yalnız teknikte, bilim ve felsefede değil edebiyatta,                güzel sanatlarda, hukukta duyuş, düşünüş ve yaşayışda da Batılı                olmak gerektiğine inanmıştır.



                 Atatürk'ün dünya görüşünün radikal olması ve bu sebeple                kültürle medeniyeti birbirinden ayırmaya imkan vermez görünmesi                onun gerçeğini tam yansıtmaz. Atatürk'ün kültürle yapmak istediği                batılılaşma yönündeki devrimi sadece Batının metodunu, kalıplarını,                ve özellikle batılı düşünüş tarzını getirmektir. Çünkü Türk toplumunun                geri kalmasındaki en büyük sebebin kültür ikiliği olduğuna inanmakta,                tanzimat batıcılığının ister istemez meydana getirdiği bu ikiliğe                son vermek, Batılı zihniyette ve şekiller altında milli bir kültür                yaratmak istiyor, aydınla halkın bu kültürle kaynaşmasını istiyordu.                Milletine "Ne mutlu Türküm diyene!" haykırısı ile seslenen                bir insanın başka türlü düşünmesine imkan yoktur. 1934 de şöyle                söylüyordu: "Bir artık grabliyiz. Eski dünyaya hakim eski medeniyetimizle                sadece övünerek değil, bütün zincirleri kırarak, son asır medeniyetinin                gittiği yollardan yürüyerek, bu seviyenin de üstüne çıkmağa çalışacağız"                diyordu. Cumhuriyetin 10. yıldönümü münasebetiyle söylediği tarihi                nutuk onun Batı uygarcılığının en içten gelen, en azimli ifadesidir.                



                 Atatürk yeni devrimlerin korunması ve sürdürülmesi                için aydınlara güvenmiştir. "Millet iradesi ile milleti temsil                edenler münevverler olacaktır. Bunlar yaptığımız veya yapacağımız                kanunlarla inkilaplarımızı gerçekleştirecek ve muasır medeniyet                seviyesine ulaştıracaklardır." diyordu. Böylece her zaman ve                her toplumda geçerli olan bir gerçeği, yani toplumlarda aydınların                daima yol gösterici rolünü oynamak durumunda bulundukları gerçeğini                açıklıyordu.



                 Yine 10. yıl nutkunda Cumhuriyeti gençliğe emanet ederken                Türk gençliğine olan güvenini ortaya koyan Atatürk devrimlerin bekçiliğinde                de Türk gençliğine güvenmiştir. Bu nedenle her yurtsever ve gerçek                aydın Türk Atatürkçülük önce kendini yetiştirirek batı medeniyeti                seviyesine ulaşmaktır. Bu ilk görev olan devrimlerin bekçiliği için                vazgeçilmez şarttır.

              Bu itibarla Atatürk'ün dünya görüşü medeniyet değiştirme yönünden                daha ziyade mutlak, kültür değişmesi yönünden ise daha ziyade nisbidir.                Çünkü medeniyet daha ziyade milletlerarası maddi ve manevi değerler                manzumesi olduğu halde kültür, milletlerarası etkilere kapalı olmamakla                birlikte, daha ziyade milli değerler bütünüdür.



                 Milli dava, kişiliğinin devamıdır. Atatürk'ün tarih                tezi, dilde sadeleşme istemesi ve kültür alanındaki bilinen diğer                devrimci reformları Batı potası içinde Batı etkisine açık bir milli                kültür yaratmak içindir.

              Netice olarak, Atatürk'ün dünya görüşünün büyük niteliği bir doğma                olmaması, realist ve prağmatik olmasıdır. Bu sebeple Atatürkçülük,                faşizm ve Komünizm gibi doğmatik ideolojileri red eder, onların                maskesi ve kalkanı olarak kullanılamaz.



                 Atatürk'ün dünya görüşünün realist ve pragmatik, yani                faydaya ve eyleme dönük bir dünya görüşü olması onun esnek bir dünya                görüşü olmasını, başka bir deyimle, yeni şartlara uymayı kabul etmesini                gerektirir. Fakat onun canlılığını ve devamlılığını sağlayan bu                realist ve pragmatik olma niteliğinin, yani esnekliğinin bir sınırı                vardır. Bu sınır ise Batı medeniyetini meydana getiren duyuş, düşünüş                ve yaşayış tarzını, onun hukuki, siyasi ve ahlaki temel ilkelerini                kesinlikle ret eden komünist ve fasist ideolojilerdir..

ForumZero♥♥♥