Forum Zero
ForumZero

Atatürk’ün ricasını görmezden gelen bakan

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Zero

  • Administrator
  • *
    • İleti: 1.757
    • Rep: 3153
    • Cinsiyet:Bay
    • Profili Görüntüle
Atatürk’ün ricasına posta koyan bakan



 

Başbakan Erdoğan’ın eleştirilerine rağmen, AK Parti milletvekilleri, grup toplantılarında bakanlara iletilmek üzere rica pusulaları yazmaya devam ediyorlar.



Bunun önüne tamamen geçmek nerede ise imkânsız gibi. Orada olmasa bile başka yerde illa ki bu çark işlemeye devam edecektir. Ülkede sistem böyle kurulmuş. Burada sorun, kameralara yakalanacak kadar iş bilmemezlikten kaynaklanıyor. Herhalde parti yetkililerini kızdıran da daha çok bu nokta olmalı.



Bir okuyucumun birkaç gün önce bir başka vesile ile bana gönderdiği bir e-mailde yer verdiği tarihi bir anekdot, “vay be, demek ne bakanlar varmış…” dememe neden olsa da, ‘dur bakayım, başka ne tür hasletleri varmış’ diye kısa bir araştırma yapınca, bir kişi hakkında karar vermek için acele etmemek gerektiği konusundaki düşüncem daha da pekişti. Okuduklarım, yıllar evvel Ahmet Kabaklı’dan dinlediklerimi çağrıştırdı zihnimde.



Bir gün Türk Edebiyatı Vakfı’nda Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı (1924–2001) ile sohbet ederken, ülkemizde yaygın olan sosyal hastalıklardan birine işaret etmiş ve demişti ki; “Tarihi şahsiyetleri ele alıp değerlendirirken, işimize gelen yanlarını alıp işimize gelmeyen yanlarını görmezden gelme gibi bir hastalığımız var. Sevdiğimiz insanlara itimadı sarsacak noktaları perdelerken, sevmediğimiz insanlar hakkında az da olsa olumlu izlenim oluşmasına zemin hazırlayacak bilgileri de gizleme çabasında oluyoruz…” demişti. Ardından Mithat Paşa ile Ali Fuat Paşa hakkında hayretimizi celbeden birkaç özellik sıralamıştı. ‘Bunları da yazmak lazım…” demişti.



Okuyucumuzun bana gönderdiği tarihi anekdotu daha önce duymamıştım. Sizlerle paylaşmaya karar verince olayın sıhhatinden emin olmak için araştırma yaptım. Meğer hakkında oldukça yazılmış çizilmiş bir konuymuş. Ben şimdi önce yazıya başlık olan o olayı anlatacağım, ardından bunları da bilmek lazım diyerek Ahmet Kabaklı’yı rahmetle anarak bahsi geçen bakanla ilgili ek bilgi vereceğim.



Atatürk’ün ricası…



Yıl 1934.



O yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı Ulus'tadır. Bakan ise Niğdeli Abidin Özmen'dir.



Bakan Özmen makamında çalışmaktadır. Kapı çalınır.  



Atatürk’ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla bakanın makam odasına girer.



Bakan, yaverin kendisine uzattığı zarfı açar. Mektup Cumhurbaşkanı Atatürk’ten gelmektedir. Mektupta özetle, yaveriyle iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderdiğini, bu çocukların uygun görülecek bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydının yapılmasından söz edilmektedir.



Bakan Abidin Özmen, hemen Orta Öğretim Genel Müdürü'nü çağırtır ve şu direktifi verir:



"Yaver Bey'in yanındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve bu  çocukları Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının 'Veli ve  ödeyen hanesine Mustafa Kemal Atatürk ismini yazdırarak bana getiriniz." der.



Bakanın emri hemen yerine getirilir. Bakan Özmen ayrıca, kısa bir  mektup yazarak

Yaver Bey'le Çankaya Köşkü’ne Atatürk’e yollar. Mektupta özetle; “Yaver Bey'le  göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı  Atatürk gibi biri bulunduğu için;  bu iki çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğun da emirleriniz gereği Haydarpaşa  Lisesi'ne  paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ekte

takdim  ediyorum..."



Atatürk, Milli Eğitim Bakanının bu mektubu üzerine, dönemin Başbakanı İsmet

İnönü'yü telefonla arar ve "Bak, senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı" diyerek  olan biteni anlatır. Başbakan İnönü, bakanı adına özür dileklerinin kabul edilmesini ister. Atatürk, "Yok, der. Özür dileme. Aksine çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve bizlere doğruyu gösterebilse..."



Nasıl, muhteşem bir tarihi anekdot değil mi?



Böyle davranacak bir bakan günümüzde kabinedeki yerini koruyabilir mi ne dersiniz…



Tarihi değeri olan ve hiçbir yerde yayımlanmayan bu anının unutulup  gitmesine gönlü razı olmayan  bakanın yeğeni Yüksek Mimar H. Rahmi Özmen, 15.08.1985 günlü bir mektupla gazeteci  yazar Vahap Okay'a iletir. O da  15.09.1985 tarihli “Kolay İlan” adlı gazetesinde yayımlar. Bahsi geçen hatıra Cumhuriyet gazetesinin 9 Ocak 2002 tarihli nüshasında da yer alır.



İyi de, bu örneğin Ahmet Kabaklı’nın yazının başında bahsettiği tarihi şahsiyetleri zikrederken her yönüyle ele alma hassasiyetiyle ne tür ilgisi var diyeceksiniz.



Yukarıdaki olay sahih mi diye araştırırken şu bilgi çıktı karşıma.



Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi tartışmaları Milli Eğitim Bakanı Abidin Özmen zamanında hız kazanır. Bakan Özmen, Başbakanlığa gönderdiği bir teklif yazısında, “Ayasofya müzeye çevrildiği takdirde, İstanbul’un turistik değeri bir kat daha artacaktır. Ayasofya’da namaz kılanlar pek yakınındaki büyük küçük birçok camide dini vazifelerini yapabileceklerdir” şeklindeki düşüncelerine yer verir ve bu fikrinin hararetli savunucusu olur. Nitekim Ayasofya 24 Kasım 1934’te Bakanlar Kurulu Kararı ile resmen müzeye çevrilir.



Nasıl? Tarihi hakikatler böyle işte.



Bazılarınızın içinden, ‘işte şimdi bu bakan, bir çuval inciri berbat etti’ diye geçtiğini hissetmemek mümkün değil.



Ne demiştik, tarihi hadiseleri hatasıyla sevabıyla paylaşmak…



Şimdi onları geçelim de, hala nefes alıp verebiliyorken, bizler nasıl bir iz bırakacağız onun tasasına düşelim. Yaşadığımıza göre, hala şansımız var demektir…



 Büyük Buluşma’ya bizler neler götüreceğiz ona bakalım…



haber7.com
ForumZero♥♥♥