Forum Zero
ForumZero

Mustafa Kemal'i Öldürmek

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Zero

  • Administrator
  • *
    • İleti: 1.757
    • Rep: 3153
    • Cinsiyet:Bay
    • Profili Görüntüle
Korku; bilinenin aksine en iyi en çok korkanların suratında gizlenir. Ne kadar çok korkaksanız, korkularınızı da o kadar iyi gizleyebilirsiniz. Çünkü ister istemez korkuyla korkaklık arasındaki yalın bağ sizi inisiye eder ve bu durum böylece sizi korkaklığınızla barıştırarak, kendi iç dünyanızın en büyük korkağı yaparken bunun telafi bedeli olarakta sizin dışınızdaki herkesi ise gözünüzü bile kırpmadan öldürebileceğiniz kurbanlarınız haline getirir.



Ve sonuç hiç değişmez; En büyük günahı, korkunun egemenliğinde en çok korkanlar işler.



O yüzdendir ki tarih, cellatlarını hep mazlumların korkaklarından seçer.

Tam zamanını hatırlamıyorum ama sanırım gösterime girdiği yıllarda izlemiştim; Ulis'in Bakışı'nı.



Yönetmenliğini; Angelopoulos yaptığı. hafızamın derinliklerinde kalan görsel şölen kıvamındaki bu filmle ilgili bir yazı hazırlamayı hep düşünmüşümdür. Ancak konusunu hiç böyle tasarlamamıştım. Kısmet.



Film kısaca; 1905 yılında Balkanlar’daki günlük hayatı ilk kez filme alan Miltiades ve Yannakis Manakia kardeşlerin çektiği söylenilen filmlerin izini süren bir yönetmenin yaptığı yolculukta, bütünüyle Balkan Coğrafyasının yakın zamanda yaşadığı trajedilere tanıklığını içli bir dille anlatıyor. Dağılan Sovyetler sonrasını, Yugoslavya'nın parçalanmasının ardından Avrupa nın göbeğindeki Sırp katliamlarını ve diğer yakın tarih balkanların geçirdiği dramatik değişimleri.



Ancak film boyunca beni en çok etkileyen sahne; Sovyet doğu bloğuna bağlı ülkeler tek tek dağılıp kendilerini kapitalizmin kucağına atarken eski rejimin simgelerinin de birer birer ortadan kaldırılmasının anlatıldığı sahne olmuştur. Yönetmen bir dönem balkan coğrafyasına damgasını vurmuş bu eski rejimin ideolojik simgelerinin arkasından ağıt niteliğinde el sallamıştır bu sahnede.



Sahne yerinden sökülen büyük bir Lenin heykelinin bir nehir gemisiyle Tuna nehri boyunca geçişini gösterir. Uzun bir yolculuktur bu, Nehrin geçtiği şehirlerde Tuna kenarına toplanan insanlar bazen kızgınlıkla bazende saygıyla bakarlar bu büyük devasa heykele.



Film eleştirmeni değilim ama zannımca yönetmen bu uzun sahneyle Balkan coğrafyasını terkeden sosyalist leninist ideolojiye son saygı duruşunu yapmıştır. Çünkü Lenin sanki yıılar önce değilde taşınan o heykeli ile yeni ölmüştür.

 



Bana göre; Bu filmde arkasından ağıdı yakılan Leninizme ve onun kuramcısı Lenin’e ilk kurşunu, dünyanın sayılı korkaklarından Stalin sıkmıştır.



Çünkü onun kafası hiç bir zaman Lenin’in yapmaya çalıştığı şeyleri alabilecek ve anlayabilecek seviyede olamamıştır ve bu yüzden hiç bir zaman gerçekten anlayamadığı ve kavrayamadığı bu ideolojiden ürkmüş ve Lenin sonrası Leninizmin oluşturduğu bütün değerleri alaşağı etmeye başlamıştır.



Oluşturduğu kişi kültü sayesinde varlığını hem devrimin hemde insanlığın bütün değerlerinin önüne koyarak, kendinden bir put yaratmıştır. Tapınmayanları ise hain ve düşman saymış ve tüm muhaliflerini çeşitli şekillerde yoketmiştir.



Korkularından kurtulamayan Stalin; korktukça öldüren, öldürdükçe korkan, bu fasit daireden bir türlü çıkamamış; Başta Kırım Türk’leri olmak üzere, Kafkas lardaki çoğunluğu Türkler olan yüzbinlerce insanı hem sürgünlerle hem toplu katliamlarla yokederek, tarihe geçen sayılı büyük korkaklardan olmayı başarmıştır. Takipçileri Kruşçev ve Brejnev de; her ne kadar Anti Stalinci görünselerde,en az onun kadar korkmuş olarak bu sefer kişi kültü yerine parti kültünü inşaa etmişler ve sadece Komünist yöneticilerden oluşan ayrıcalıklı bir tabakanın inşaasına girişmişlerdir.



Sosyalist Sovyet deneyiminin; Stalinle başlayan bu karşı devrimci sürecinin son korkağı ise Gorbaçov olmuş, uzunca br süredir restore edilen kapitalizme bu coğrafyanın düşünsel ve ideolojik manada tam entegrasyonunu sağlayan ilkelere imzasını atmıştır.



Kuşkusuz amacımız çöküşe uğrayan bir idelojik deneyimin toplumsal tarihsel haklılık yada haksızlık değerlendirmesini yapmak değildir. Burada yapılmak istenen tarihsel olarak kısada sürse Sosyalist inşaanın içerden uğradığı ihanet niteliğindeki ideolojik saldırı süreçlerinin satır başlarını göstermiş olmaktır.



Bunu yapış nedenimiz; yine tarihte büyük dönüşümleri tarif ederken Hegel’in ''Tarihte büyük olaylar tekerrür eder’’ ifadesine ek olarak,Marks’ın ilave ettiği ‘’Ama birincisi trajedi,ikincisi komedi olarak yaşanır'' söyleminin, ikinci kısmının ülkemiz tarafından bizzati bugünlerde yaşanıyor olmasını, siz değerli okuyuculara göstermektir.



Birincisi dünya tarihine gerçekten damgasını vuran Sosyalist Sovyet deneyiminin gerek içerden gerekse doğrudan karşı cepheden uğratıldığı ideolojik deformasyon sonucu tarih sahnesinden çekilmek zorunda bırakılmış olmasıdır ki.



Diğer hiç bir şeyi saymasak bile, bu yıllarda katledilen yüzbinlerce insanın bizzati kendisi yeterince trajedi oluşturmuştur.



İkincisi ise yine tüm dünyanın yaşadığı büyük etkileşim açısından tarihin en önemli dönemeçlerinden olan Türkiye Kurtuluş Savaşı'nın ve sonrasında oluşan bağımsız Ulus devlet Türkiye Cumhuriyeti'nin, sadece kuruluş felsefesi değil, aynı zamanda özgürlüğünün teminatı olan ideolojik formasyonu Kemalizmin uğradığı saldırıdır ki. En azından benim için bu saldırı büyük bir komedidir. Çünkü bu kampanyanın; hazırlayıcıları, sunucuları, oyuncuları, asıl işi nabız tutuculuk olan sözde muhalifleri,hepsi, herbiri, bu işi yaparken korkudan çıkardıkları yusuf yusuf sesiyle pek bir komiktirler.



Seçimlerin hemen ardından ;doğan görünümlü şahin gibi modifiye edilmiş Kemalist görünümlü belliki Soroscu Üskül; Yeni anayasa önerisini yaparken;



''Kemalizmi bitirmezsek Batıyla tam entegre olamayız,batarız, biteriz''



temel korkusu iliklerini kadar işlemiş olarak, tıpkı kendisi gibi renksiz, dumansız ve Kemalizm'den arındırılmış ''sivil'' bir anayasa önerisi yaptı.



İzledim. sesinin titremesi komikti.



Ardından AKP nin yetkili organları bu açıklamaya sözde mesafeli bir duruş sergilediler.



Açıklaması kendisini bağlar dediler. Onlarıda izledim. ''İstemem yan cebime koy'' halleriyle onlarda çok komiktiler.



Sonra Anayasanın taslak çalışması sırasında Doğan Medyasının hep bir ağızdan;



''Öyle birşey yokmuş yeni Anayasamızda Atatürkçülük olacak''



yollu manşetlerine ise, bayağı bir güldüm. Ardından AKP nin yetkili anayasa hazırlayıcısı Özbudun'un taslağı çıktı meydana; ''Atatürk var, Altı ok yok'' gibi birşeyler yazdı,



Doğanın gazeteleri ''kulislerden sızan haberlere'' göre.



''Sadece Altı ok yokmuş canım o kadar paniğe gerek yok''



söylemiyle arka planda ''bunlar zaten sadece parti ideolojisi , olmasada olur'' diyerek indirgemeci bir mantıkla Kemalizm deyince sadece Laikliği yada sadece Milliyetçiliği anlayacak kadar bilgisiz olan ‘’Kemalistleri’’ rahatlatmaya çalışmaları da bilhassa komikti.

 



Nihayetinde istedikleri Anayasayı istedikleri biçimde çıkartacaklar; Kemalizm'den ilk ciddi kopuşla; Batı sermayesi ve yerli avanesine tam entegrasyonu sağlamış olacaklar böylece. Türkiye'de satılmadık peşkeş çekilmedik bir tek kurum, bir tek yer altı ve yer üstü kaynak kalmamacasına devam ettikleri bu karşı devrim yolunda tıpkı Gorbaçov gibi tam teslimiyetin ilkelerini koymak için çıkartacaklar Anayasadan Kemalizm'i.



Belki buda kesmeyecek onları; Tıpkı Lenin'in sökülen heykelleri gibi ''nasılsa ideolojik olarak artık yok heykelleride olmasın'' deyip sökecekler heykellerini.



Kimbilir, sonra belki boğazdan geçip gitsin diye dolduracaklar gemilere, arkalarındaki %46 lık kamuoyu ile geldikleri iktidarlarına güvenip.



İşte sevgili okuyucu, kusura bakmayın ben yine gülmeye başlayacağım bu noktada katıla katıla. Çünkü tıpkı Kurtuluş Savaşı öncesi İstanbul'u işgale gelen İngiliz muhriplerine bakan gibi bakacak bu heykeller konulmak istedikleri gemilere ve yine aynı ses yankılanacak boğazın serin sularında; ''Geldikleri gibi giderler''







AÇIKİSTİHBARAT
ForumZero♥♥♥