Atatürk bir akşam, Çankaya'da arkadaşlarına sordu
- Dünyanın en büyük insanı kimdir?
- Timur'dur Paşam!
- Değil.
- Fatih'tir.
- Değil.
- Yavuz Sultan Selim.
- Değil.
- Alpaslan.
- Değil.
- Napolyon.
- İskender.
- Değil.
Nafile!.. Ne derlerse Atatürk "değil" diyordu. Dalkavuklardan biri
dayanamadı:
- Sizsiniz Paşam., dedi.
Atatürk, bu zatı tersledikten sonra, sualinin cevabını kendisi verdi:
- Dünyanın en büyük insanı Hz. Muhammed'dir. Ölümünden bu yana bin üç
yüz sene geçtiği halde, günde beş vakit, Cenab-ı Allahtan sonra adı
söylenen Hz. Muhammed'dir...
2-) Atatürk aynı ismi taşıdığı Hz. Muhammed Aleyhisselam?a son derece
bağlı ve saygılı bir insandır. Bu saygı ve bağlılığı ifade etmesi
açısından şu olayı nakletmemiz yerinde olacaktır: Bir vesile ile Batılı
bir oryantalistin Hz. Peygamber hakkında yazdığı bir kitap kendisine
sunulur. Oryantalist kitabında Yüce Peygamberimizden; ?cezbeyetutulmuş
sönük bir derviş? diye söz eder. Bunu okuyunca Atatürk şu yorumu yapar:
?Bu gibi cahil adamlâr onun yüksek şahsiyetini ve başardığı büyük işleri
kavrayamazlar. O, Allah?ın birinci ve en büyük kuludur. O?nun izinde
bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat
sonsuza kadar O anılacaktır, yaşayacaktır.?
Atatürk'ün Kuran-ı Kerim'e duyduğu derin sevgi ve saygısı, İslam dininin
en saf şekliyle yaşanmasına olan inancı onun dindar yönünü her dönemde
ortaya çıkarmıştır. Her zaman gerçek din ile batıl inançlarla dolu
gericiliği net biçimde ayıran Atatürk, birçok konuşmasında, samimi ve
içten bir şekilde Allah'tan, İslam'dan, Kuran'dan saygı ve bağlılıkla
bahsetmiştir. Hz. Peygamberimizi övmüş ve Türk Milleti'ne, gerçek dine
sarılmayı ve daha dindar olmayı tavsiye etmiş. Allah'a yönelmede Hz.
Muhammed'i rehber göstermiştir: "Bütün dünyanın Müslümanları Allah'ın
son peygamberi Hz. Muhammed'in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği
talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed'i
örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini
olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar
kurtulabilir ve kalkınabilirler." (Atatürk, Nedim Senbai, A.Ü. Dil,
Tarih, Coğrafya Yay., s. 102, 1979)
Hz. Muhammed'i överek O'nu kendisine örnek alan Atatürk, Hz. Muhammed'in
peygamberliğine kesin olarak iman etmişti. Hz. Muhammed'e duyduğu
hayranlığı ve O'nun peygamberliğini heyecanla anlattığı bir sırada
yanında bulunan M. Şemseddin Günaltay, Ata'nın o anki halini şöyle
anlatmıştır:
"... Atatürk'ün denizlerden renk alıp renk veren gözleri, masanın
üzerinde serili haritaya dikildi ve beni kolumdan tutarak masanın başına
çekip parmağını bir noktaya dikti. Bu, kendi elleriyle çizdikleri bir
askeri harita idi ve Hz. Muhammed'in büyük Bedir Cengi'ni adım adım
gösteriyordu. Hz. Muhammed'e ve O'nun peygamberliğine kadar, büyük
askeri dehasına hayran olan eşsiz Sakarya Galibi, Bedir Galibi'ni
göklere çıkarırken, "O'nun Hak Peygamber olduğundan şüphe edenler, şu
haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar" diye heyecanlandı.
Ata'nın son sözü şu olmuştu:
- Hz. Muhammed'in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve
alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde
kazandığı zafer, fani insanların kârı değildir, O'nun Peygamberliğinin
en kuvvetli delili işte bu savaştır. (Atatürk ve Din Eğitimi, Ahmet
Gürbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.28)
Atatürk"ün Hz. Muhammed'e duyulacak sevgiyi tarif ettiği sözleri ise
şöyledir: "Büyük bir inkılap yaratan Hazreti Muhammed'e karşı beslenilen
sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli
edebilir." (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, s. 4)
__________________________________________________ ______
[/i]