Forum Zero
ForumZero

Atatürk'ün Tarih Anlayışı

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Zero

  • Administrator
  • *
    • İleti: 1.757
    • Rep: 3153
    • Cinsiyet:Bay
    • Profili Görüntüle
ATATÜRK'ÜN TARİHÇİ KİŞİLİĞİ VE TÜRK TARİHİNİN ÖĞRETİMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİ





Kahramanlar, toplumların kaderinin belirlenmesinde önemli rol oynayarak, tarihin

akışını etkilerler. Hattâ tarihin kahramanların eseri olduğunu, bu insanlar

olmasaydı, tarih diye bir kavramdan bahsetmenin mümkün olamayacağını söyleyenler bile vardır (Turan, 1996:6).



Kahramanlar, kişilik, bilgi ve beceri yönünden diğer insanlardan farklıdırlar.

Onlar;

 

a) Yaptığı işin nereye varacağını, memlekete ne gibi yarar sağlayacağını önceden

kestirebilmek,

b) Yalnız bu günü değil, gelecek kuşakları da düşünmek,

c) Çağdaş uygarlığı amaç edinmek,

d) Hayale ve gurura kapılmamak,

e) Uzak görüşlü olmak,

f) Zaman, mekan, imkan faktörlerini en iyi biçimde değerlendirebilmek

(Baydar, 1973:12),


gibi özellikleriyle insanları peşlerinden sürüklerler.



Atatürk de tarihin yetiştirdiği büyük kahramanlardan birisidir. O, bir taraftan

hürriyet, istiklal, millî birlik ve irade, öbür taraftan da millî şahsiyet, din,

kültür, tarih diyerek her ferde hitap etmiş ve herkesi bir inanç altında

toplamayı başarmıştır (Kodaman, 1986:30).



Bu durum Atatürk'ün büyüklüğünü bariz bir şekilde ortaya çıkarmıştır.

Atatürk'ü diğer kahramanlardan farklı kılan özellikleri de mevcuttur. Bu

özelliklerin başında da, Türk Milletini çağdaş uygarlıklar seviyesine ulaştırmak

maksadıyla gerçekleştirdiği Türk İnkılâbını, millî, dînî ve avrupaî fikirleri

yanına alarak ve onların senteziyle yapabilecek kadar geniş bir ufuk sahibi

olması gelmektedir. O, aynı zamanda Anadolu'da tek irade, tek devlet, tek

hakimiyet, tek kumandan, tek meclis, tek millet fikirlerinden hareket ederek

(Kodaman, 1986:30), o dönemde düşünülmesi bile çok zor bir hareketi başarıya

ulaştırmıştır. Dolayısıyla Atatürk, başta karakteri olmak üzere, askerî ve

siyasî dehası, kültürü ve değişik konulardaki bilgi birikimi sayesinde, Türk

Milletine önderlik yapmış olan bir kahramandır.



Atatürk, tarih konusunda da önemli bir bilgi birikimine sahiptir. O,

gerçekleştirdiği büyük inkılâbı, gelecek nesillere tam ve doğru bir şekilde

aktarabilmenin, ancak tarih sayesinde mümkün olabileceğine inanıyordu. Bu

sebeple tarih ile yakından ilgilenmiş ve çeşitli konuşmalarında bu konuya temas

ederek, tarihin önemini vurgulamaya çalışmıştır.



1. Atatürk'ün Tarihçi Yönü, Tarihe Olan İlgisi ve Tarih Bilimi Hakkındaki

Düşünceleri


 Atatürk, daha 1915 yılında; "Tarih ne güzel aynadır. Tarihin sinesine geçen

büyük hadisatta, bu hadiseler içinde amil ve fail olanların etvar ve harekât ve

muamelâtı, onların ahlak seciyelerini ne bariz gösterir
." (Aksan, 1986:114)

sözleriyle, tarihin insanlar üzerindeki etkisine ve insanları doğru tanıma

noktasındaki önemine işaret ediyordu. Tarihin kendisi üzerindeki etkisini de

1924 yılında yaptığı bir konuşmadaki; "… Arkadaşlarımızdan biri bana, nereden

kuvvet ve ilham aldığımı sordu. Bu suale kısa bir cevap vermek isterim.

Diyebilirim ki, bu güne intibahı, düne, maziye medyunuz
…" (Aksan, 1986:114)

sözleriyle ifade eden Atatürk, şüphesiz bu kuvvet ve ilhamı, çocukluk

yıllarından itibaren okuduğu tarih kitapları sayesinde elde etmişti.



 Atatürk, kendi ifadesine göre, mektep sıralarındaki derslerinden itibaren tarih

okumasını sevmiş ve hayatının her devrinde muhtelif tarih kitapları ve

meseleleri ile meşgul olmuştu (Afet İnan, 1968:191). Bu da Onun tarihe olan

ilgisini en açık bir şekilde ortaya koyuyordu.



 Atatürk, özellikle batıda yeni çıkmış antropoloji, arkeoloji, eskiçağ, tarih ve

dil konularındaki kitapları okur, okuduğu konularla ilgili, o sahaların

uzmanlarına danışır, tartışır ve bilgi edinirdi (Dilaçar, 1975:475). Gerek

okuduğu kitaplar arasında tarih hakkında yazılmış olanların fazlalığı, gerekse

düzenlediği toplantılarda tarihçilerle sık sık tarihî konularda görüş alış

verişinde bulunması, Onun bu bilime olan ilgisinin bir başka göstergesiydi.

 Atatürk, bilhassa siyasî hayatının çeşitli safhalarında tarih bilgisinden daima

en geniş manasıyla faydalanmış ve gerek Büyük Millet Meclisinde gerekse halk

toplantılarında söz söylerken, tarihî mevzular Onun en heyecanlı hitabelerini

teşkil etmişti (Afet İnan, 1968:192). Bu durumu Onun tarihe olan ilgisinden

başka bir şekilde izah etmek mümkün görünmemektedir.



 Bu ilginin bir sonucu olarak da Atatürk, bir tarihçi gibi sık sık tarih

sohbetlerine katılıyor ve buralarda yaptığı konuşmalarla, tarih hakkındaki

düşüncelerini ifade ediyordu. Özellikle "Tarih yazmak yapmak kadar mühimdir,

yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır
."

(Aksan, 1986:115) ve "Tarih hakikatleri tarif eden bir sanat

değil bir ilim olmalıdır
." (Gündüz, 1973:184) sözleriyle de, tarih ilminin hangi

istikamette ilerlemesi gerektiğine dair görüşlerini açık bir şekilde ortaya

koymuştu.



 "Tarih bir milletin nelere müsait olduğunu ve neler başarmaya muktedir

bulunduğunu gösteren en doğru bir kılavuzdur
." (Aksan, 1986:115) sözüyle,

tarihin bir millet için ne kadar mühim bir hazine olduğuna işaret eden Atatürk,

tarihin önemini en iyi şekilde kavramıştı. O, "Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça

daha büyük işler yapmak için kendisinde gerekli kudreti bulacaktır
." diyerek de,

hem gelecek nesillerin istenilen vasıflarda yetiştirilebilmeleri için mutlaka

tarihi iyi ve doğru bir şekilde öğrenmeleri gerektiğine dair düşüncelerini ifade

ediyor, hem de onların tarihin önemini kavramasını sağlamaya çalışıyordu.



2. Atatürk'ün Türk Tarihi (Millî Tarih) Hakkındaki Düşünceleri

 Tarih, toplumların ve olayların değişkenliklerine uyarak sürekli değişen bir

bilim dalıdır. Özellikle büyük inkılâplar, büyük felaketler ve buhranlar, tarih

ilminin ilerlemesi ve tarih görüşünün değişmesine sebep olurlar (Kodaman,

1982:3). Millî Mücadele döneminde Türk Milleti de, büyük felaketlerle

karşılaşmış ve sıkıntılar çekmişti.



 Millî Mücadelenin başarıyla tamamlanmasından sonra Atatürk, sıranın Türk

Milletini muasır medeniyetler seviyesine ulaştıracak inkılâplara geldiğini

düşünüyordu. Ona göre, gerçekleştirilecek inkılâpların başarıya ulaşabilmesi ve

en önemlisi kalıcı olabilmesi ise, mevcut tarih anlayışı ve görüşünün değişmesi

ile yakından alakalıydı. Çünkü inkılâplar, eskiyi yıkarken onun tarihî

temellerini en azından sarsıyor, yeniyi ortaya koyarken ise, çok defa ona tarihî

temel ve izah tarzı arıyordu. Bu yüzden cumhuriyet döneminde mazinin yeniden

yargılanması ve yazılması gerekiyordu. Böylece, gerçekleştirilecek inkılâplar ve

konulacak yeni ilkeler açısından tarihe bakılmasına ve yeni sorular sorulmasına

zemin hazırlanacaktı (Kodaman, 1982:6).



 Atatürk, "Gelecekte Türk milleti ve devleti ne olacak ve nasıl olacak?"

sorusuna büyük önem veriyordu. Bir millet yada devletin gelecekte ne olacağı

sorusunun cevabını,  ancak tarihte ne olduğuna bakarak vermek mümkün olabilirdi.



Dolayısıyla bu sorunun cevabı tarihte saklıydı. Türk Milletinin mazide ne

olduğunu ve nasıl olduğunu bilmek ise, Türk Milletinin tarihini, yani millî

tarihimizi öğrenmekle mümkün idi. Ancak şimdiye kadar ihtiyaç

hissedilmediğinden,  böyle bir tarih anlayışı mevcut olmamış ve bu yönde bir

çalışma da yapılmamıştı.



 Halbuki millî bir tarih anlayışına sahip olmanın çeşitli faydaları söz konusu

idi. Her şeyden önce, cumhuriyetin ilk yılları Türkiye'de millî bir kimlik

oluşturma süreci idi
(Bilgin, 1994:114). Dolayısıyla millî tarih anlayışıyla

yeni rejiminin Türkiye'de oluşturmaya çalıştığı; gelenekçiliğe ve medreseye

karşı cephe almış, her meseleyi fikir açısından objektif olarak ele alabilen ve

akılcı özelliklere sahip yeni insan tipinin ( Karpat, 1967:51) meydana getirilmesi

daha kolay olabilirdi. Bu sebeple konu, üzerinde ciddiyetle durulması gerekecek

kadar önemliydi.



 Atatürk, inkılâp nesillerine millî bir bakış açısından ele alınmış tarih

anlayışı kazandırabilmek için tarihle meşgul olmak gerektiğini düşünüyordu.

Çünkü, Osmanlılar daha çok dînî tarih anlayışını benimsediğinden, Osmanlı

tarihçiliği, ananevî İslam tarihini esas alan bir istikamette gelişmişti. Bu

sebeple Türk tarihi, Selçuklu ve Osmanlı tarihlerinden ibaretmiş gibi ele

alınmış, dolayısıyla Orta Asya Türk tarihine temas edilmemişti
(Kodaman,

1982:4).
ForumZero♥♥♥