Forum Zero

Türkiyem => Atatürk ve Diğer Türk Önderlerimiz => Konuyu başlatan: Zero - 25 Şubat 2011, 17:55:09

Başlık: Atatürk'ün Güneş Dil Teorisi
Gönderen: Zero - 25 Şubat 2011, 17:55:09
ForumTR üyesi olmak için tıklayınız][/url] tarafından desteklenen ve bizzat geliştirilen dil teorisidir..

 

Teorinin ana fikri Türk dilinin dünyada esas bir dil olduğu ve dünya dillerindeki birçok kelimenin de Türkçeden türediğiydi. Güneş Dil Teorisinin tarih içerisinde oynadığı rol, 'nin ideolojik hattını anlamak açısından önemlidir.  millete geçme aşamasında olan ve Batı karşısında kendisini ezik hisseden Türk milletine özgüven aşılanmak istenmiştir. Atatürk Devrimleri'nin yıktığı düzenle ve Avrupa merkezci tarih teorileriyle hesaplaşma çabası olarak değerlendirilmektedir. Teori, bilimsel nedenlerden çok siyasi nedenlerle desteklenmiştir.

 

 

 

Güneş Dil Teorisi-Süreç

Türkçenin diğer dillere kaynaklık ettiği düşüncesi 1932’deki Birinci Türk Dil Kurultayı’nda adı konmadan bazı bildirilerde ortaya atılmıştı. Dil devrimi başladığında, önce dildeki bütün yabancı sözcüklerin atılması gerektiği gibi bir düşünce hâkimdi. Dilin söz varlığına girmiş, anlamını herkesin bildiği ve kullandığı, ama kökenini bilmediği, günümüzde de kullandığımız pek çok sözcüğün atılması gerektiği dile getirilmiştir.

 

1935 yılına gelindiğinde, yine herkesin anlayamadığı bir dil ortaya çıktı. Zaten Osmanlı Türkçesinden şikayet şuydu: Yazılıp da konuşulamayan bir edebi Türkçe, bir de konuşulup yazılmayan halk dili vardı. Bunun birleştirilmesi gerekiyordu. Dil devriminde de amaç buydu zaten. Bunda da büyük ölçüde başarı sağlandı.

 

III. Türk Dil Kurultayı 24-31 Ağustos 1936 tarihleri arasında yapılmıştır. Yurtdışından gelen 13 dil bilgininin de katılımıyla gerçekleşen kurultayda, cemiyetin adı Türk Dil Kurumu olarak değiştirilmiştir. Bu kurultayda, çalışma esasları, diğer iki kurultaydakinden farklı olmuştur: Artık Güneş Dil Teorisi (özleştirmeye ret, yaşayan dile dönüş) üzerinde durulmaya başlanmış, yabancı kelimelere Türkçe karşılık aranmasına son verilerek yaşayan dil kabul edilmiştir.



[/b][/i](http://www.hakimiyetimilliye.org/thumbnail.php?file=g__ne___dil_448484825.jpg&size=article_medium)

Dönemin konjonktürü gereği mi, fazla abartılmış bir unsur mu, yoksa sadece ümmetçilik zihniyetinin karşısında durmak için midir bilinmez ancak dilde arınma ve tarih tezleri Cumhuriyet Dönemi’nde üzerine çalışılmaya değer mühim konular olarak yerini almıştır. Birçok şeyin kökenini İslamiyet’te arayan hatta o döneme kadar bütün cevapları da bunda bulmuş ‘öncesiz’ olduklarına inandırılmış büyük insan toplulukları ancak bu şekilde dünyevileştirilebilirdi galiba. Belki aydınlanma devrimi gereği kendinden önceki düzenle bağları koparma ve geçmişin daha da geçmişine dönme ihtiyacı doğduğu düşünülse de dil konusu hayati önem taşımaktadır. Nüfusun %90’ının bırakın Türkçeyi, Arapçayı okuma yazma bilmediği bir dönemde dil devrimini eğitim oranını düşürmesiyle karalayanların ne kadar bilimden uzak kaldıkları bellidir. Atatürk dünya tarihi ile Türk tarihini birleştirmek için her ne kadar özel bir çaba sarf etmese de üzerine basarak durduğu belli başlı konular vardı.bunlardan bir tanesi ise dil teorisidir.

 

Atatürk’ün isteğiyle birçok bilim adamı ve araştırmacı dil ve tarih alanında çalışmalar yaptı. Yabancı bilim adamları davet edildi. 1930 yılında Türk Tarih Kurumu kuruldu. Çok zengin malzeme ve bilgiler ortaya çıkarıldı. Yine de Türklerin nereden geldikleri tam olarak açıklığa kavuşmuş sayılmazdı. 1932 yılında emekli General Tahsin Bey Atatürk’ü ziyaret etti. Maya dili ile Türkçe arasındaki benzerliklerden bahsetti. Mayalar Meksika’da yaşamışlar Türkler ise Orta Asya’dan gelmişlerdi. Aradaki uzaklığa rağmen Atatürk bu konuyla ilgilendi. Derhal Tahsin beyi Meksika’ya elçi olarak atadı. Ona iki dil arasındaki benzerlikleri ortaya çıkarma görevini verdi. Tahsin Bey Meksika’da Amerikalı Arkeolog William Niven’in bulduğu tabletlerden haberdar oldu. Maya dilinin kökünün bu tabletlerde olduğu anlaşılmıştı, Türkçe ile maya dili arasındaki benzerlikler de bu tabletlerde aranmalıydı. Amerikalı arkeologun ortaya çıkarmış olduğu tabletler Tahsin Beyi şaşkına çevirdi. Eğer bunlar doğru ise bilinen tarih ve bilim yanılıyor demekti. Çünkü tabletler M.Ö. 200000 ile 70000 arasında Büyük Okyanus’ta yer almış olan bir kıtayı haber veriyorlardı. Bu kıtanın adı Mu’ydu. Avustralya’dan birkaç misli büyüktü. Yüksek bir medeniyete ulaştıktan sonra bir deprem ve tufan sonucu battığı sanılıyordu. Acaba Türklerin kökeni de bu kıtadan göç edenlere mi dayanıyordu? Tahsin Bey konuyla ilgilendikçe karşısına yeni bilgiler çıkıyordu. Bu kez kendisine İngiliz albayı James Churchward’ın Hindistan’da bulduğu tabletlerden bahsettiler. Bunlar da kayıp Mu kıtasıyla ilgiliydi. Churchward 50 yıllık çalışma ile bu tabletleri çözmüştü aynı zamanda bu konunda yayınlanmış 5 adet kitabı da vardı. Tahsin Bey öğrendiklerini ve ortaya çıkardıklarını Atatürk’e raporlar halinde sundu. Atatürk konuya büyük ilgi duymaya devam ediyordu. Churchward’ın Mu ile ilgili kitapları getirildi. Dönemin Kültür bakanı ve Dışişleri bakanlığı arasındaki yazışmada tercümenin üstesinden geleceği düşünülen Mehmet Ali Tevfik’in hemen işe alınma talimatı dikkat çekmektedir

 

Kitaplar basılmadan daktilo edilmiş halde Atatürk’ün önüne kondu. Atatürk insanın yaradılışı ile ilgili bölümlerle ilgilenmişti. Mu’nun insanoğlunun anayurdu olduğunu, nüfusunun 64 milyona kadar çıktığını, ilk insanın orada yaratıldığını anlatan satırların altını çizmişti. Tercümelerde Maya dilinin yeryüzünün anadilinden gelmiş olduğunu, tüm dillerin orada doğduklarını ve anadilin Mu dili olduğu bölümlerin altı, yine Atatürk tarafından çizilmişti. İlgi çeken bir diğer bölüm, ırkların kökeniyle ilgiliydi. Anadolu’daki ilk insanlar olan Karyanlar’ın asıl vatanlarının Büyük Okyanus’taki Easter Adası olduğunu anlatan bölümün de altı çizilmişti. Mu’nun batışının anlatan bölümde ‘Ya Mu bizi kurtar’ diye bağırmalarını işaretlemiş ve ‘Demek ki Mu bir ilahtı’ notunu düşmüştür. Birçok Mu kökenli özel isim ve sıfatları Atatürk öztürkçe ile karşılaştırmış, notlar almış. Örneğin tarlaların Allahı anlamına gelen ‘bal’ kelimesinin yanına ‘balağmak’ notunu almış, “Ruhların memleketi Kui” cümlesinin yanına: “kökü: ailedir” diye yazmış.

 

Bu tür kelime notları hayli fazla. Bir yerde, Mu’nun demokrasi ile yönetildiğini, güneş enerjisinin aydınlatılmada kullanıldığını anlatan satırların altı çizilmiştir. Ve bunlar gibi yüzlerce satır cumhuriyetimizin kurucusu tarafından çizilmiş, işaretlenmiş, sayfa yanlarına notlar alınmıştır.

 

İncelendiğinde görülüyor ki, Atatürk’ü önce Türklerin kökenini ve Mu dilinin Türkçe ile bağlantısı ilgilendirmiş. Sonra inançların ve Mu’nun yönetim biçimi üstünde durmuş. Üçüncü kitaptaysa çok geniş anlatılan Mı simgelerini, Atatürk Latin abecesiyle karşılaştırmış.

 

Atatürk, James Churchward’ın iki kitabıyla özellikle ilgilenmiştir: Kayıp Mu Kıt’ası ve Mu’nun Çocukları. Bu iki kitap, Anıtkabir Kitaplığı’nda 1301 ve 1302 no ile kayıtlıdır. Kitaplardan çıkarılan, daktilo ile yazılmış çeviri metinleri ise yine Anıtkabir Kitaplığı’nda 4 dosya halinde bulunmaktadır.

 

Atatürk’ün Mu ile ilgili düşünceleri ve çıkardığı sonuçlar, yazık ki tam olarak bilinmemektedir. Bunun nedeni, 1935 yılından sonra sinsice ilerleyen hastalığının, ona pek zaman tanımamış olmasıdır.

 

Ortada garip bir olay daha vardır: 1967 yılına kadar Türk Dil Kurumu arşivinde, sonra Anıtkabir Kitaplığı’nda bulunan bu çeviriler hâlâ basılmamıştır. Öylece durmaktadır. Atatürk’e kitapları sağlayan Tahsin Bey, Meksika’da araştırmalar yaparken, Maya-Aztek-İnka uygarlıklarının Türklerde kullanılan eşyalara benzer eşyalar kullandıklarını öğrenmişti. Ayrıca davullar ve kalkanlar bizimkilere çok benziyor, üstlerinde ay ve yıldız simgeleri bulunuyordu. Tahsin Bey, tüm çalışmalarını belge ve fotoğraflarla birleştirerek üç cilt defter halinde Atatürk’e yollamıştır. Bunların ilk ikisi 1970’lere dek TDK Kütüphanesi’nde 56-57 numaraları ile durmaktadır. Üçüncü defter kayıptır.

 

Güneş-Dil teorisi her ne kadar farazi düşüncelerden ibaret gibi görünse de önemli olan, var olan bu incelemelerin dönemin koşulları da düşünülerek neden bu kadar önem gördüğünü anlamaktır. Ulus gazetesinde her gün 5 adet öztürkçeleri ile yayımlanan Arapça, Farsça, Fransızca kelimeler yeni kurulmuş bir Cumhuriyet’in en önemli dayanaklarından birinin dil olduğunun göstergesidir. Günümüzde geriye kalan hurafelerden çok, Güneş-Dil teorisi ile yapılmaya çalışılan asıl unsurlar birçok kesim tarafından bilinmektedir.

 

 

 ‘Ülkemizin yüksek istikbalini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.’


K.Atatürk