Forum Zero
ForumZero

Yaşam Dünyasının En Büyük Gerçeği

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı CagLaYan

  • Paylasımcı Üye
  • ****
    • İleti: 277
    • Rep: 10761
    • Cinsiyet:Bay
  • Facebook <Hadi Burda Toplanalim> Sayfamızı Beğenin
    • Profili Görüntüle
= YAŞAM TARİHİNİN EN BÜYÜK GERÇEĞİ =

YÜZ MİLYONLARCA YILDAN BERİ CANLI TÜRLERİ AYNIDIR.

Fosillerin kanıtlıklarıyla yazılmış yaşam tarihi canlı türlerinin yüz milyon yıllarla ifade edilen çok uzun zaman süreçlerinde dahi hiç değişmediklerinin açık ve kesin delilleriyle doludur. Aşağıdaki bölümde önceki bölümlerdekilere ilaveten birkaç ekleme daha yapacağız. Bu konuda daha detaylı bilgi isteyenler Sayın Harun Yahya’nın Yaşam Tarihi isimli çok kıymetli çalışmasına müracaat edebilirler.
Avustralya ve Afrika akciğerli balığı Mersinbalığı, zargana, ıstakoz, kerevit ortalama 400 milyon yıl öncesinden beri varlığını sürdüren ve şu anda da yaşamakta olan birer yaşayan fosil ör-nekleridir.
Bütün bunlara ilaveten uskumru, tatlı su levreği, ringa balığı, denizanası, süngerler, kurbağalar, arılar, karıncalar, kelebekler ve termitleri, 230 milyon yıldan beri dünyamızda yaşayan yusuf-çuğu, 100 milyon yıl öncesine ait asker karıncaları, 150 milyon yıllık semenderleri, örümcek gibi araknidleri ve kırkayak gibi miriapodları da yaşayan fosiller olarak gösterebiliriz.
Kendi kanı ile birlikte bütün özellikleri bozulmamış halde bir amber içinde bulunan ve 20 milyon yıllık olduğu tespit edilen örümcek fosili de yaşayan fosillerin en önemli kanıtlarındandır.
Gerçektende bir amber içinde hiç bozulmadan saklı kalan bu örümcek fosili son derece ilginçtir.
Manchester Üniversitesi'nden yapılan açıklamada 4cm uzun-luğunda ve 2cm eninde olan ve 20 milyon yıldan beri bir amber içinde saklı kalan bu fosilin günümüz örümceklerinden hiç farkı-nın olmadığı gözlemlenmiştir.
Söz konusu örümcek fosili, bulunan tek örnek değildir. Yapı-lan kazılarla ortaya çıkarılmış ve yüz milyonlarca yıl öncesine ait örümcek fosilleri mevcuttur ve bunlar dünyanın çeşitli ülkelerinde müzelerde sergilenmektedir.
Bilinen en eski ve en eksiksiz su örümceği fosili, günümüz-den 425 milyon yıl öncesine aittir ve bu canlıların milyonlarca yıldan beri değişmeden kaldıklarının önemli bir delilidir.
Yeryüzü, örümcek gibi milyonlarca yıl öncesinden kalan, gü-nümüz canlılarının ve soyu tükenmiş diğerlerinin sayısız fosil örneklerini barındırmaktadır. Bütün bu anlatılanlarla gözler önüne serilmeye çalışılanlar çeşitli müzelerde saklanan milyonlarca ör-nekten sadece bir kaçıdır.
Yaşayan fosiller, canlıların aşamalarla birbirlerinden türeme-diklerini, hiçbir şekilde evrimleşmediklerini gözler önüne sermek-tedir.
Fosil kayıtları, ara geçiş formlarının hiçbir örneğini verme-mektedir. Canlılar, milyonlarca yıl boyunca şu anki anatomik ya-pıları nasılsa aynı şekilde hiçbir değişime uğramadan varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Yaşayan bir organizma ile onun uzak geçmişteki fosilleşmiş ataları arasında karşılaştırabileceğimiz herhangi bir parça üze-rinde neredeyse hiçbir değişiklik yok gibi görünmektedir. Yaşa-yan fosiller, var oluştaki durağanlığın en uç derecedeki somut örnekleridir.
Evrimin doğal seleksiyon mekanizması aracılığıyla işlediği teorisi, demografik gerçeklerin, genotiplerin bölgesel dalgalan-ması ve coğrafi dağılımların bir gözleminden başka bir şey değil-dir. Çoğunlukla ele alınan türler, on binlerce sene hiç değişme-den kalmaktadır. Koşullara bağlı olarak meydana gelen dalga-lanmalar, genlerin önceden değişmesiyle beraber ele alındığın-da, evrime delil olarak kullanılamaz ve bunun en güzel delili de milyonlarca yıldır hiçbir değişikliğe uğramayan yaşayan fosiller-dir.
Yaşayan fosiller ve fosil kayıtlarındaki durağanlık, ne Darwin döneminde açıklanabilmiştir ne de bundan sonra açıklanabilir durumdadır.
Fosil kayıtlarında canlıların milyonlarca yıl boyunca hiç deği-şime uğramadan kalmış olduğunun tespiti evrim teorisini teme-linden yıkacak kadar önemlidir.

============

Bilimsel kabul edilebilecek gerçekçi bir sonuç, ancak iki zıt cevaplı problemlerin her iki yönünün gerçeklerini hiç bir şeyi giz-leyip saptırmadan tam olarak açıklamak ve tartmak ile sağlanabi-lir.
Bilimsel olması gereken bir teori bilimsellikten çıkıp ideolojik bir konuma girdiğinde gerçekler ört bas edilmek istenebilir. Bu durumda bilim ikinci plana itilmiştir. Onlara göre öncelik ideoloji-dedir. Tabiî ki bu koyu bir taassubun ta kendisidir.
Evrim teorisi taraftarları her şeyden önce bir propagandadan ileri gitmeyen, göz boyama ve yanıltma amaçlı hayali çizimler, bilimsel gerçekleri gizlemeler yada saptırmalar, bilimsel kanıtlara dayanmayan varsayımlar üretme yerine bilimsel bulgulara daya-nan gerçekçi varsayımlar üretmek zorundadır.
Bilimsel delilleri gizleyen, bilimselliği sahtekârlık ve aldatma-calar taraftar sağlamaya çalışan teoriler bilimsel açıdan geçersiz-liğini kendi kendine ilan etmiş, kendi ipini kendi çekmiş demektir.
Bu gün çok ve çeşitli canlılara ait çok zengin bir fosil arşivine sahibiz. Aşağıdaki bölümde çeşitli canlılara ait milyonlarca fosil kayıtlarının içinden rast gele seçtik. Sadece isim ve yaş gibi ge-rekli olan bilgiler verdik. Fosiller yalan söylemediğine göre evri-min doğruluğu ya da yanlışlığı konusunda takdiri okuyucuya bı-rakıyoruz.

===========

Jeolojik dönemlere ait örneklerinin fosil katmanlarında bu-lunduğu, yaşayan örneklerinin de günümüzde bulunduğu canlıla-ra yaşayan fosiller adı veriyoruz. Bu canlılar, milyonlarca yıllık örneklerinden hiçbir fark ortaya koymamakta, fosil formlarının tıpatıp canlı örneklerini oluşturmaktadırlar.
Yaşayan fosiller, günümüzdeki örnekleriyle geçmişten kalan fosil örnekleri arasında farklılık bulunmayan, dolayısıyla türlerin ne kadar uzun zaman geçerse geçsin hiç bir değişim gösterme-diğinin kesin kanıtlarıdır. Bu gerçek zaman içinde canlıların deği-şip evrimleştiğini öngören evrim teorisine ağır bir darbe oluştur-maktadırlar.
Bilindiği gibi evrim teorisi, ancak değişen çevre şartlarına uyum sağlayabilen canlıların hayatta kalacağını, bir takım rast-lantısal değişimlerin etkisiyle evrimleşerek başka canlı türlerine dönüşeceğini varsaymaktadır.
Yaşayan fosiller ise milyonlarca yıl önce yaşamış atalarıyla aynı yapıdadırlar, hiç bir değişim göstermemişlerdir. Bu ise evri-min öngördüğü zaman içinde canlıların başka canlı türlerine dö-nüşeceği varsayımını tamamen çürütmektedir.
Ataları yüz milyonlarca yıl önce yaşamış, bu zaman içinde yaşamayı ve üremeyi başarmış pek çok yaşayan fosil örnekleri mevcuttur.
Milyonlarca yıl öncesinden kalan fosilleriyle tıpa tıp benzerlik içindeki organizmaların sayısı oldukça fazladır. Biz burada en bilinenleri kaydetmekle yetiniyoruz.
2001 yılının Mart ayında, Nature dergisi, BBC ve CNN gibi dünyaca ünlü basın kuruluşlarında yayınlanan bir haberde, Çin'-de 150 milyon yıllık semender fosillerine rastlandığı belirtildi.
Amerikan Doğa Tarihi Müzesi araştırmacıları Shubin ve Ke-Qin Gao tarafından bulunan fosil yatağı her yaştan semender fosilini barındırmaktaydı.
Araştırmacıların yaptıkları açıklamaya göre bu fosillerin en çok dikkat çeken yönü, günümüz semenderleri ile aynı özel-liklere sahip olmaları, 150 milyon yıldır hiçbir değişikliğe uğ-ramamış olmalarıdır. Diğer ifade ile fosiller bütün özellikleriyle günümüzde de yaşamaktadır.
Evrim teorisine göre yüz elli milyon yıl gibi hayli uzun bir za-man diliminde canlıların değişmeden diğer ifade ile evrimleşme-den sabit kalmaları mümkün değildir.
Araştırmacılardan paleontolog Shubin bu konuda şunları söy-lüyor:
-İster evinizin yakınındaki ormanda bir kayanın altındaki bir semendere, ister Çin'de 150 milyon yıllık bir semendere bakın, her ikisinin de aynı olduğunu göreceksiniz. Aslında büyük ölçüde benzerler – bilek kemikleri, kafataslarının şek-li, küçük detayların hepsi aynı.
150 milyon yıldır hiçbir değişim göstermeden günümüze ka-dar gelen bu canlılar evrim teorisinin geçersizliğini ortaya koyan delillerden sadece bir tanesidir.
Yaşayan fosiller sadece semenderlere ait değildir. Bugün yaşayıp, yüz milyonlarca yıllık fosilleri ile tıpatıp benzer olan bir-çok canlı olduğu bilinmektedir.
Harvard Üniversitesi paleontoloğu ve ünlü evrimci Stephen Jay Gould, bu gerçeği şöyle kabul eder:
-Fosilleşmiş türlerin çoğunun tarihi, kademeli evrimle çelişen iki farklı özellik ortaya koymaktadır:
1.Durağanlık: Çoğu tür, dünya üzerinde var olduğu süre boyunca hiçbir yönsel değişim göstermez. Fosil kayıtlarında ilk ortaya çıktıkları andaki yapıları ne ise, kayıtlardan yok oldukları andaki yapıları da aynıdır. Morfolojik değişim ge-nellikle sınırlıdır. Belirli ve ayırıcı bir yönü yoktur.
2.Aniden ortaya çıkış: Herhangi bir lokal bölgede, bir tür, atalarından kademeli farklılaşmalara uğrayarak aşama aşa-ma ortaya çıkmaz; bir anda ve tamamen şekillenmiş olarak belirir.
Evrimci paleontolog Niles Eldredge ve antropolog Ian Tattersall ise bu konuda şu önemli yorumu yaparlar:
-Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtlarında bulundukları süre boyunca değişim göstermedikleri, Darwin'in Türlerin Kökeni'ni yayınlamasından önce bile paleontologlar tarafın-dan bilinen bir gerçektir.
Darwin ise gelecek nesillerin bu boşlukları dolduracak yeni fosil bulguları elde edecekleri kehanetinde bulunmuştur.
Aradan geçen 150 yıla yakın süre boyunca yürütülen tüm paleontolojik araştırmalar sonucunda, fosil kayıtlarının Darwin'in bu kehanetini doğrulamayacağı açıkça görülür hale gelmiştir.
Bu durum fosil kayıtlarının yetersizliğinden kaynaklanıyor değildir. Fosil kayıtları açıkça söz konusu kehanetin yanlış oldu-ğunu göstermektedir.
Türlerin şaşırtıcı bir biçimde sabit oldukları ve uzun zaman dilimleri boyunca hep durağan kaldıkları yönündeki gözlem, kral çıplak hikâyesindeki tüm özellikleri barındırmaktadır:
Herkes bunu görmüş ama görmezlikten gelmeyi tercih etmiş-tir. Darwin'in öngördüğü tabloyu ısrarla reddeden asi ve hırçın bir fosil kaydı ile karşı karşıya kalan paleontologlar, bu gerçeğe açıkça yüz çevirmişlerdir.
Konuyu biraz daha açmak daha iyi anlatmak için yaşayan fosillerden birkaç örnek veriyoruz.

Köpek balığı: Yaklaşık dört yüz milyon yıllık olduğu halde yapısal hiçbir değişim izi ortaya koymayan köpek balığı hâlâ ilk var edildiği gibi hiç bir değişime uğramadan günümüzde de bü-tün haşmeti ve güzelliğiyle yaşamaktadır.

Evrim teorisi taraftarlarının soyu tükenmiş bir ara-geçiş canlısı olarak tanımladıkları ama günümüzde de yaşadığı anlaşılan Cœlacanth gibi canlılar evrim teorisini yalanlayan en çarpıcı ör-neklerdir.

Cœlacanth: 1938 yılı kışında bir balıkçı teknesi, Hint Okya-nusunda Chalumna nehrine yakın bir yerlerde 70 milyon yıl önce soyunun tükenmiş olduğu düşünülen bir balık yakaladı. Bu balık, dinozorlarla aynı zamanda yetişip büyümüş olan Cœlacanth idi.
Fosil kayıtlarına göre 410 milyon yıl öncesine Devonian Dö-nemine gelip dayanan Cœlacanth, evrim teorisi taraftarlarınca, balıklar ile amfibiyenler arasında yer alan çok güçlü bir ara form delili sayılıyordu.
70 milyon yıl önceki Kretase döneminde fosil kayıtlarına göre gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuş, soyunun tükendiğine ina-nılmıştı.

Evrim teorisi taraftarı biyologlar, bu canlının fosillerinden yola çıkarak vücudunda tam gelişip evrimleşmemiş ilkel bir akciğerin bulunduğunu ileri sürdüler.
Bu konuda bilimsel kanıtlara henüz ulaşılmamış olmasına rağmen evrim teorisi taraftarlarınca bir gerçek olarak kabul edildi. Zaman içinde Cœlacanth fosili en önemli evrim delili sayıldı.
Fakat bu canlının 410 milyon yıl önce yaşamış atalarının tı-patıp benzeri günümüzde canlı olarak bulununca evrim teorisi bir kez daha alt üst oldu. Ayrıca Cœlacanth halen dünyanın çeşitli yerlerinde de yaşıyordu.
Güney Afrika'da, Madagaskar'ın Kuzeybatısındaki Comores adalarında ve Endonezya Sulawesi'de olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde 200'den fazla Cœlacanth ele geçirildi.
Yapılan araştırmalarda Evrimcilerin bu canlıda ilkel akciğer olduğunu öne sürdükleri yapı, balığın vücudunda bulunan bir yağ kesesinden başka bir şey olmadığı anlaşıldı.
Ayrıca evrim teorisi taraftarları bu canlıyı hep sığ sularda ya-şayan ve sudan çıkmaya hazırlanan bir sürüngen adayı olarak tanıtmışlardı. Oysa Cœlacanth okyanusun derin sularında yaşa-yan ve 180m derinliğin üzerine hemen hiç çıkmayan bir dip balı-ğıydı.
Cœlacanth'lar1987 yılında gözlemlenip fotoğrafları çekildi. Bu canlıların; öne, arkaya, hatta baş aşağı yüzdükleri fakat evrimci-lerin iddia ettikleri şekilde deniz dibinde yüzgeçleriyle yürümeyi andıracak bir hareket şeklinde bulunmamaktaydılar. Diğer ifade ile Cœlacanth balıklardan sürüngenlere diğer ifade ile sudan ka-raya geçişin ara format canlısı değildi.
Cœlacanth gibi türü tükenmiş zannedilen, ancak bıraktığı fosillerle yaşadığı anlaşılabilen bir canlının milyonlarca yıl bilim dünyasının gözlerinden uzak durduktan sonra hiç bir değişim göstermeden yaşıyor olarak bulunması evrim teorisini temelin-den sarsmıştır. Daha sonraki yaşayan fosil bulguları bu depremi daha da şiddetlendirdi.

Neopilina ve Limulus: Bir kabuklu türü olan Neopilina 500 milyon yıldan, akrep 430 milyon yıldan, zırhlı ve kılıçkuyruklu bir hayvan olan deniz canlısı Limulus 225 milyon yıldan, yalnızca Yeni Zelanda'da yaşayan bir tür sürüngen olan Tuatara da, yak-laşık 230 milyon yıldan beri değişmeden yaşamını sürdürmekte-dir.

Eklembacaklıların birçok takımı, timsahlar, deniz kaplumba-ğaları ve birçok bitki türü de uzayıp giden bu listenin diğer parça-larıdır.
Canlıların milyonlarca sene hiç bir değişime uğramadan kal-ması evrim teorisini temelinden sarstığı gibi ilginç tespitlere de neden olmuştur.
Örneğin hamam böcekleri çok hızlı üremektedir, ömürleri de kısadır ama yaklaşık 250 milyon yıldan beri hiç bir değişime uğ-ramadan yaşamaktadırlar.
Hamamböceklerinin çok kısa olan ortalama ömürlerine göre milyarlarca nesil boyunca yaşamış olmalıdırlar. Diğer ifade işle eğer evrim gerçek olsaydı en çok etkilenen canlılardan birisi şüphesiz ki hamamböcekleri olurdu.
Diğer çarpıcı bir örnek ise archaebakterilerdir. Bu tek hücreli canlılar 3.5 milyar yıl önce, dünya henüz çok sıcakken ortaya çıktılar, hiç bir değişime uğramadılar ve günümüzde de Yellowstone Milli Parkı'ndaki kaynar sularda yaşamaya devam etmektedirler.
Yaşayan fosiller gerçeği bilimsel olarak irdelendiğinde, çev-renin canlılar üzerindeki etkisinin evrim değil, evrimsizlik daha doğru bir ifade ile durağanlık olduğunu göstermektedirler.
Türler teorinin öngördüğünün tersine günümüzdeki beden yapılarına rastlantısal değişim süreçlerinden geçerek ulaşmamış-lardır. Nasıl var edilmişlerse o şekildedirler.

Atnalı yengeci: Konuyu daha da pekiştirmek için yaşayan fosillerden bir kaç örnek daha verelim.

Yaşayan fosillerin en önemli örneklerinden bir diğeri ise atnalı yengecidir. Bu canlıya ait bulunan ilk fosil kayıtları 425 mil-yon yıl öncesine dayanır. Günümüz sahillerinde 425 milyon yıl önceki şekliyle hiç bir değişikliğe uğramadan varlığını sürdüren önemli bir yaşayan fosil örneğidir.
Kumsalda rahat yürümesini sağlayan ve bir dümen gibi hare-ket eden kuyruğu, son derece kompleks birleşik yapıdaki gözleri ve diğer özel yapıları ile günümüzden 425 milyon yıl önce, bu-günkü şekliyle varlığını sürdürmüştür.

Hamam böceği: Yaşayan fosillerin bir diğer örneği ise ha-mam böceğidir. Hamam böceği, bugüne kadar yaşamış olan en eski kanatlı böcektir. Fosil formu bundan tam 350 milyon yıl önce Karbonifer Dönemi'nde ortaya çıkmıştır.
Bu canlı, en küçük bir harekete, hatta bir hava akımına karşı bile oldukça hassas olan çeşitli uzantılarıyla, mükemmel kanatla-rıyla, nükleer radyasyona bile karşı koyabilecek dayanıklı yapı-sıyla, 350 milyon yıl önceki halinden tamamıyla farksızdır.

Okapi: Yaşayan fosil örneklerinin bir başkası okapidir.
Bu canlının ilk bulunan fosilleri Miocene devrine aitti. 1901 yılında ilk defa canlı olarak ele geçirilene kadar soyunun tüken-miş olduğu
sanılıyordu.
Eğer bir canlının fosili olup da kendisi yaşamıyorsa bu evrim teorisi taraftarları için bulunmaz bir fırsattır. Bulunan fosili önüne arkasına düşünmeden hiçbir bilimsel kanıta dayanmaya gerek görmeden hemen ara format olarak ilan ediverirler. Bunun nede-ni de her canlı zaman içinde değişim gösterip evrimleştiğinden her fosil ara format canlılara ait olması gerektiğidir. Bu onlar için öylesine açık bir gerçektir ki bulunan fosilin ara format özellikleri-ne uyup uymadığı, bilimsel verilerin bu görüşü destekleyip des-teklemediği pek önemli değildir. Bu nedenle soyu tükenmiş bir canlıya ait olduğu sanılan Okapide birden at serilerinin atası olup çıkmıştır. Fakat evrim taraftarları henüz bilmiyorlardı ama okapi hala dünyada yaşıyordu. At serileriyle de en küçük bir ilgisi yok-tu.
At ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan, daha çok zeb-raya benzeyen bu canlı 2,3 - 5.3 milyon yıl önceki Miosen Dö-nemi'nde de şu anda sahip olduğu kompleks özelliklerle yaşa-mıştır. Bir ara format canlısı değildir.
Memelilerin kökeni konusunda atın evrimi evrimcilerin baş tacı ettikleri bir senaryo idi. Bu senaryoda boy sırasına göre çe-şitli canlılar arka arkaya dizilmekte, zaman içinde uyuşması mümkün olmayan anatomik farklılıklar dikkate alınmadan atın evrimsel aşamaları olarak öne sürülmekteydi. Yıllar boyunca do-ğal tarih müzelerinde sergilenen bu seri, evrime bir delilmiş gibi ders kitaplarına bile girdi. Fakat Okapinin hala yaşayan bir canlı olarak keşfi bütün bu senaryoların sonu oldu.

Timsah: Timsah, 200 milyon yıldan beri var olan bir canlıdır ve fosil kayıtları bunu doğrular. Günümüzde de 200 milyon yıl önceki özelliklerinden bir farklılık olmadan varlığını sürdürmekte-dir.
Tuatara kertenkelesi:Tuatara kertenkelesi 200 milyon yıldan beri hiç bir değişime uğramadan iki yüz milyon yıl önce nasıl ise-ler öyle mükemmel sistemleri ve kompleks yapılarıyla günümüz-de de yaşamlarını sürdürmektedirler.
Sonuç olarak şunları yazmaktan kendimizi alamıyoruz.
Elli milyon yıl sonraki evrimleşmiş canlı şekillerinin ne ola-cağı konusundaki Geleceğin Zoolojisi kitabının yazarı İskoçyalı paleontolog Dougal Dixon eğer yaşıyorsa kulakları çınlasın.