Forum Zero
ForumZero

Atatürk Anılarından alıntılar..

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Zero

  • Administrator
  • *
    • İleti: 1.757
    • Rep: 3153
    • Cinsiyet:Bay
    • Profili Görüntüle
O, dediklerinin hepsini yaptı . Yapamayacağı şeyi asla vaadetmedi. Bir devlet şefinin kendisini millete sevdirebilmesi için belki ilk şart bu değil midir?

O memleket batar:



Bundan kaç yil önceydi bilmiyorum, bir aksam mustafa kemal pasa ile beraber gül cemal vapurunda verilen bir baloda bulunuyorduk. Ekselans’in bana karsi büyük bir ilgisi vardi.



Bir aralik dalmis, yere bakiyordum, birdenbire:



- madam, dedi; aska tutulmus bir kadin gibi ne düsünüyorsunuz öyle derin derin?



Ben o zaman,nereden hatirima esti bilmiyorum, anlasilan dilimin ucuna gelmis olacak ki, düsünmeden hemen cevabini verdim:



- pasam, dedim; basbakaninizin dudaklarindan eksik olmayan su neseli, sempatik gülüslerine hayranim. O kadar güzel erkek gülüsü ile gülüyor ki...



- basbakanimin gülüslerine hayran olmussunuz, benim de belki dansimdan hoslanirsiniz. Madam, müsaade ederseniz bu valsi beraber yapalim.



Kalktik ve dönmeye basladik. Ben o zaman gençtim, belki, birazda simartilmis bir kadindim. Nereden içime o heves dogdu bilmiyorum, basladim dansta pasa’yi ben idare etmeye... Bir kez bakti, ses çikarmadi. Bir daha bakti, yine ses çikarmadi. Nihayet üçüncüsünde birdenbire durdu. Hiddetli degil, fakat gözlerini ciddiyetle bana çevirdi:



- madam, dedi bir erkekle bir kadin yanyana durduklari zaman, yönetmeyi erkege birakmak en dogru davranistir.



Çocukluk iste. Ben büyük bir cesaretle söyle bir karsilik verdim:



- müsaade edin de pasam, ne olur, bir kez de ben sizi idare edeyim, dedim.



Kizmadi, aksine gülmege basladi:



- bir memleket idare edeni, bir kadin idare etmege kalkarsa o memleket batar, gelin biz yerimize oturalim sizinle.



Beni elimden tutup getirdi ve yanindaki koltuga oturttu.



Madam hanses.







Bunlara kendimizi tanitacagiz



Ankara’ya son gidisimde bir aksam gazi, beni ankara palas’a götürmüstü. Sofrada bir kaç kisi daha vardi. Yedik, içtik, eglendik, gece yarisina dogru fransiz büyükelçisi pavyona geldi. Pasa bu elçiden hoslaniyordu. Sofraya çagirdi, bir kaç kadeh de onunla birlikte içildi. Büyük sehirlerden, paris’ten söz açilmisti. Bu arada büyükelçi, gazi’ye:



- ekselans, paris’i bir daha görmek istemez misiniz? Dedi. Mustafa kemal pasa:



- “nasil görmek istemem? Gençlik hatiralarimi tazelerim,” diye cevap verdi. Bu karsiliga çok sevinen büyükelçi:



- “böyle bir seyahat fransa’yi çok sevindirir. Ben de refakatinizde bulunmaktan seref duyarim. En büyük fransiz zirhlisi bizi izmir’den alir. Akdeniz donanmasi emrimize verilir. Marsilya’ya çiktiginizda fransiz ordusu kumandaniz altina girer. Hükümdarlara yapilmayan bir törenle karsilanirsiniz.”



Bu sözleri dikkatle dinleyen gazi:



- “bu daveti siz kendiliginizden mi yapiyorsunuz, yoksa hükümetiniz adina mi konusuyorsunuz?” Diye sordu. Bu soru karsisinda büyükelçi hemen kendisini topladi:



-”muvaffakiyetinizi hükümetime bildirirsem, hükümetim de bunu büyük bir seref sayar,” dedi.



Gazi’nin yüzü degisti. Çok kesin bir dille:



-”ekselans, paris’i çok görmek istiyorum, ama büyük törenle karsilanacagim paris’i degil. Ben paris’e, dünyanin bu güzel sehrine, operalarini, tiyatrolarini, revülerini, zarif kadinlarini bir daha görmek için gitmek isterim. Dedim ya gençlik hatiralarimi tazelemek için... Böyle olunca da belli olmadan gitmek isterim. Yoksa törenlerle karsilanmak için degil.”



Büyükelçi gaf yaptigini anlamisti, biraz sonra bir is uydurarak sofradan kalkti. Gazi’nin de nesesi kaçmisti.



- “kalkalim çocuklar, sofraya çankaya’da devam ederiz,” dedi. Sofradakilerin çogunu pavyonda birakti yalniz iki-üç yakin arkadasini yanina aldi. Yolda kendisine :



- “elçi çok fena bozuldu ama, söyledigine de söyleyecegine de pisman ettiniz” dedim. Artik kizginligi geçmisti:



- “bana bak kemal, sen de basima kirk yillik diplomat kesilme. Adamin zihniyetini anlamadin mi? Bu avrupalilar bizi bir türlü kavrayamiyorlar. Adam beni bir sark emiri saniyor. Hangi donanmayi kimin emrine, hangi orduyu kimin kumandasi altina veriyor? Bunlara kendimizi tanitacagiz, kim oldugumuzu ögrenecekler. Yoksa ben kaba bir adam degilim çocugum” dedi.



Atatürk, çok ince bir adamdi.



Kemaalettin sami pasa’dan







On yil sonra



Samsun’dan havza’ya gidiyorduk. Altimizda, birinci dünya harbi’nden kalan benz marka bir otomobil vardi. Söför de türk degildi. Yola çiktik, biraz sonra motorda bozukluk oldu ve araba durdu. Otuzalti yasinda zaferler kazanan kumandan mustafa kemal pasa’nin ne demek oldgunu arkadaslari bilirler. Kizdi ve asabilesti. Söförü azarladi ve kendisi makinayi harekete geçirmege ugrasti. Tabi muvaffak olamadi.



Ben, doktor refik saydam ve kazim dirik bir kösede duruyorduk. Dogrusu, içimizden neden ise karistigina hem üzülüyor, hem sinirleniyorduk. Içimizden geçeni anlamis gibi bize bakti ve dedi ki:



- on sene sonra sizinle, kendi yaptigimiz yollarda, türk söförleri bizi istedigimiz yerlere götürecekler!



Biz sustuk. Içimizden geçenlerin ne oldugunu bilmem anlatmak lazim mi? Aradan tam on yil geçti. Ben birinci umumi müfettis idim. Diyarbakir’a gelmisti. Bir yolda giderken gene otomobil bozuldu. Kafile durdu. Beni yanina çagirdi ve türk söförle islemeye baslayan makineyi isaret etti:



- vaadimi yerine getirdim!



Dr. Ibrahim tali öngören









Bu milletvekilligi ayricaligini hiç begenmedim



Atatürk bir sabah florya’dan dolmabahçe sarayina dönüyor. Yesilköy istasyonunun önünden geçerken birdenbire otomobili durduruyor ve basyaver’e:



- sorunuz, tren var mi? Diye emir veriyor.



O sirada tren hemen hareket etmek üzeredir, hep birlikte otomobilden inip yanindakilerle trene biniyor. Karar ani verildigi ve tatbik edildigi için bu trene binis hemen kimsenin nazari dikkatini çekmiyor. Bir müddet sonra, her seyden habersiz olan kondüktör ata’nin bulundugu kompartimana geliyor. Kafileyi görünce çekilmek istiyor. Ata hemen sesleniyor;



- vazifeni yap! (yanindakileri göstererek) bu efendilere niçin bilet sormuyorsun?



Yanindakiler cevap verirler.



- pasam biz mebusuz. Tren bileti almayiz. Parasiz seyehat ederiz.



Ata hayretle:



- bu imtiyazi hiç begenmedim, der. Çok ayip ve acayip bir kaide. Çok güzel halkçilik!



Ali kiliç







Devlet imkanlarini amacina uygun kullanma :



Sivas kongresi sonrasi, heyeti temsiliye’nin ankara’ya gelmesi kararlastirildiktan sonra mustafa kemal ve hüseyin rauf beraberlerindekilerle ankara’ya geldiklerinde keçiören yolu üzerindeki ziraat mektebi’ne misafir edilmislerdi. Daha sonra mustafa kemal ankara istasyonundaki gar müdürlügü binasina yerlesti. Burasi hem evi, hem çalisma yeriydi.



O tarihlerde ankara vilayetinin sehir merkezi kale ve onun hemen çevresi idi. Keçiören, etlik, dikmen, ayranci’da bag evleri vardi. Bunlar arasinda çankayada papazin bagi olarak adlandirilan iki katli ev mustafa kemal’e armagan edildi ve o da evi ordu’ya devrederek evin adi ordu köskü oldu. Iki katli binaya 1924’de ilaveler yapildi fakat bina isitilamiyor idi. Zafer, inkilaplar, cumhuriyet, dünyanin üzerimizde toplanan gözleri, mustafa kemal’in müstesna sahsiyeti, mütevazi de olsa yeni bir devlet baskanligi konutunu zorunlu kiliyordu.



Mustafa kemal yeri kendi seçti, kayalar düzenlendi, dis cephe pembe rengin hakimiyetinde, içerde yesilin her tonu ile ve planin esasi mustafa kemal’in olan yapi 1932’de tamamlandi ve ayni yilin haziran ayinda da tasinildi.



Pembe köskün dösenmesi için bütçede pek mütevazi para vardi. Gazi, gerekli olani sahsi imkanlari ile karsilama karari aldi ve kendisine tavsiye edilen o günlerde beyoglu istiklal caddesinde bir türk’ün açtigi dekorasyon magazasi sahibi selahattin refik beyi ankara’ya davet etti. Binayi gezdirdi, arzularini açikladi ve kendisinden teklif istedi.



Kisa süre sonra kendisine sunulan tasariyi inceledi, muhatabi konuyu gerçekten biliyordu ve anladi ki, kendisini taniyanlarca da uyarilmisti. Buna ragmen teklifleri hazirlayanlari kirmadan ülkenin mütevazi imkanlarini izah edebilmis olmanin rahatligi içinde feragatlar istedi. O sirada ata’nin yaninda olan ankara belediye baskani asaf ilbay bey ata’nin su açiklamasini kaydeder.



“biliyorsunuz burasi cumhurbaskanligi köskü... Mülkiyeti devletin... Benden sonra buraya meclisin veya belki milletin dogrudan seçecegi zatlar gelecek. Bu esyalarin parasini benim sahsen verdigimi sizler biliyorsunuz ama, yarin bunu bilmeyenler içinde yanlis hükümler veren olmaz mi? Memlekete en zaruri hizmetlerin yapilamadigi bütçe darligi içinde israf yapildigini düsünenler bulunmaz mi? Bir endisem de karar mevkinde olanlarin sahsi arzularini devlete yükleme mevzuunda beni emsal göstermelidir. Bunu hiç istemem.”



Sonra selahattin refik bey’e döner:



“sahsi imkanlarin olsa bile, böyle mekânlara asgari masraflarla rahat ve zevkli tefrisi tercih etme tercihindeyim. Beni anliyorsunuz zannederim.” Der.



Cemal kutay, atatürk olmasaydi







Sef asker mi sivil mi olmali?



Çankaya aksamlarindan biri. Bazen atatürk soruyor, bazen de atatürk’ e soruyorlar. O’ na diyorlar ki:



- sef asker mi, sivil mi olmali? Cevap veriyor:



-sef, sef olmali. Ister sivil, ister asker.



Bu cevabi ile “sef” ligin rütbede ve elbisede degil, ruhta ve kafa yapisinda oldugu hakikatini veciz sürette belirtmis oluyor.



Nükte ve fikralarla atatürk



Niyazi ahmet banoglu







Bayraga saygi



Atatürk bu engin insanlik duygusu ile milletlerin istiklali prensibine olan gönülden saygi ve bagliligini izmir’e girdigi sirada da göstermisti... O’na izmir’de karsiyaka’da bir ev hazirlanmisti ki, bu evde isgal esnasinda yunan krali konstantin’de kalmisti... Evin sahibinin oglu ile hazirlikta çalisanlarin bazi yakin akrabasi yunanistan’da esir bulunuyorlardi; isgal esnasinda, bütün türkler gibi çok izdirap çekmislerdi; içlerinden yaraliydilar ve yunanlilardan öç almak atesiyle yanip tutusuyorlardi. Bu duygularin etkisi altinda evin dis merdiveninin üzerine, muzaffer baskomuta’ninin basip geçmesi için, ipek bir düsman bayragi sermislerdi...



Atatürk yere serili bayragin önünde durmustu; etrafinda bulunan kadin-erkek izmirliler, kendisini içeriye girmeye davet ediyor, gözleri yaslarla dolu:



“buyurunuz, geçiniz, bizim öcümüzü yerine getiriniz. Yabanci kral bu evden içeri, bizim bayragimiza basarak girmisti; siz lütfedin, bu karsilikla o lekeyi silin. Burasi bizim sehrimizdir, bu ev sizin evinizdir, bu hak sizindir” diye yalvariyorlardi.



Hiçbir durumda benligini ve sagduyusunu kaybetmeyen civanmert insan; kendilerine en tatli bakis ve sesi ile:



“o, geçmiste hata etmis; bir milletin iskitlalinin timsali olan bayrak çignenmez, ben onun hatasini tekrar edemem,” cevabini vermisti ve ancak bayragi yerden kaldirttiktan sonra beyaz mermerlere basarak içeri girmisti...



Soyak, hasan riza; atatürk’ten hatiralar









Cumhuriyet



Atatürk, mudanya yolu ile bursa’ya gidiyordu. Kalabalik bir halk kitlesi iskelede etrafini çevirmis bulunmakta idi. Bir kadinin, elinde bir kagitla atatürk’e yaklastigi görüldü. Ihtiyar, zayif bir kadindi. Ata’nin yolunu keserek titrek bir sesle:



- beni tanidin mi ogul? Dedi. Ben sizin selanik’te komsunuzdum. Bir oglum var; devlet demiryollarina girmek istiyor. Siz onu alsinlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oglumu yine ise almamis..ne olur bir kere de siz söyleseniz.



Atatürk’ün çelik bakisli gözleri samimiyetle parladi... Elleriyle genis jestler yaparak ve yüksek sesle :



- oglunu almadilar mi? Dedi. Ben tavsiye ettigim halde mi almalidar? Ne kadar iyi olmus... Çok iyi yapmislar... Iste cumhuriyet böyle anlasilacak...



Kadin kalabaligin içinde kaybolmustu. Ve atatürk adeta vecd (çosku) dolu bir sesle:



- iste cumhuriyetten bekledigimiz netice... Diyordu.



Köymen, hulusi; atatürk’ü anmak kitabindan, s. 260









Bayraga saygi ...2



30 agustos sabahi, mustafa kemal muharebe sahasinda dolasiyordu. Etraf binlerce düsman cesetleri ve birbiri üzerine yigilmis yüzlerce topçu hayvani, terkedilmis silah, top ve cephane dolu idi...



Atatürk söyle söylendi:



- “bu manzara insanligi utandirabilir ! Fakat mesru müdafaamiz için buna mecbur olduk. Türkler, baska milletlerin vataninda böyle bir harekete tesebbüs etmezler."



Ganimetlerin arasinda yirtilmis ve terkedilmis bir de yunan bayragi gören baskumandan eli ile kaldirilmasini isaret ederek;



- “bir milletin istiklal alametidir, düsman da olsa hürmet etmek lazimdir, kaldirip topun üzerine koyunuz."



Sait arif terzioglu





Vatan islerinde korkmak olmaz



Sivas'ta vatan bütünlügü ve bütün millet adina bir kongre toplamaya karsi olanlar çoktu.



Isgal kuvvetleri ile istanbul hükümeti de kongreyi toplatmamak için el birligi etmislerdi. Binbasi rütbesinde bir fransiz jandarma subayi, yanina bir tercüman alarak sivas valisine geldi.



"eger burada kongre toplanirsa fransizlar sivas'i isgal edecekler" dedi.



Vali, mustafa kemal'e ikinci bir kongreden vazgeçilmesini yahut erzincan'da toplanmasini söyledi. Kuva-i milliyeci bir genç sonradan sivas milletvekili kasim da valiyi desteklemekteydiler. Mustafa kemal, ingilizlerin samsun'u topa tutmak, on güne kadar yeni isgaller yapmak santaji ile kendi çalismalarina engel olmak istediklerini hatirlatarak bu blöflere kulak asmamalari cevabini verdi.



Hiç bir vaka olmadan 2 eylül aksami sivas'a varilmistir. Sehirde ne kadar fayton ve yayli araba varsa hepsini karsilayicilar tutmuslardi. Yalniz hürriyet ve itilaf partisinden kimse yoktu. Kalabalik arasinda fransiz subayin tehdidi üzerine telaslanan genç rasim'i gören mustafa kemal:



- "gençler için vatan islerinde ölmek olabilir, korkmak asla !



Kurtulus savasi’nda sakarya zaferi nasil bir kader dönümü olmussa, anadolu'da yeni devletin kurulusunda sivas kongresi’nin o kadar büyük önemi vardir.



F. Rifki atay, çankaya
ForumZero♥♥♥