Forum Zero
ForumZero

'Atatürk Boğaz'da Uçakla Tur Attı'

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Zero

  • Administrator
  • *
    • İleti: 1.757
    • Rep: 3153
    • Cinsiyet:Bay
    • Profili Görüntüle
Türk havacılık tarihinde Atatürk’ün uçağa binip, binmediği tartışılırken, Stuart Kline isimli Amerikalı araştırmacı yazar, Atatürk’ün tarihte ilk ve tek olarak, Rumeli Kavaklı “Deli Tahir” olarak da bilinen Mustafa Tahir Maner’in pilotluğunu yaptığı uçağa bindiğini iddia etti…  Bu resim Türk basınında ilk kez yayınlanıyor…



Kline’ın havacılık aşkı, onu Türk sivil havacılığının tarihini kaleme almaya kadar götürdü. İşte tam bu noktada yolu Sarıyer’e düştü. 560 sayfalık kitapta 400'den fazla fotoğraf içeren eseri ile Türk havacılık tarihine genel bir bakışı yakalayarak bugüne kadar gerçekleştirilmemiş bir derleme ortaya çıkardı. Ve bu derleme içinden, Sarıyer’den çıkmış, tarihe damgasını vurmuş, “Deli Tahir” olarak da bilinen Rumeli Kavaklı Mustafa Tahir Maner hakkındaki bilgilerini Sarıyer Haber okurları için anlattı.

 

Efsane Türk Havacıları Listesinde 4. sırada yer alan Tahir Maner’in torunu Necla; “sanırım dedem Atatürk’ü Bükreş’e götürdü, yani Atatürk’ün pilotu olmuş” derken, Kline bunu reddetse de başka bir zaman Deli Tahir’in Gazi’yi Boğaz üzerinden Adalar’a kadar uzanan bir yolculuğa çıkarttığını ileri sürüyor.

 

İşte 150 kiloluk Gnome motorunu kaldırıp Fransız işçilere “Bravo Türk” dedirten, Fransız nişanlısına “Seni çok seviyorum Lucienne fakat yurdumu senden çok severim” diyip gözyaşları içinde vatanına hizmete koşan Rumeli Kavak’lı efsane pilot Deli Tahir ve onu gün yüzüne çıkaran bir araştırmaya imza atan Stuart Kline'ın hikayesi:



Stuart Kline’ın Türkiye macerası, askerliğini yapmak için 1983’te Sinop’ta bulunan Amerikan üssüne gelmesiyle başlıyor. Bir yıllık askerlik sonrasında doğduğu kent Los Angeles’a dönen Kline kendi tabiriyle "hasretlik çekip" 1989’da turist olarak Türkiye’ye geliyor, bir daha da dönmüyor.

İstanbul’da bir süre İngilizce öğretmenliği yapan Kline, yedi yıl önce Türk eşi Serpil ile tanışıyor. Türkçe’yi öğrendiğinde ise özel bir yayınevine girip Türkçe’den İngilizce’ye kitap çevirmeye başlıyor.

 



 

'Sarıyer Haber' sitesi Türk tarihine ışık tutuyor. Site, Amerikalı yazar Stuart Kline aracılığıyla temin ettiği bu resmi Türk Basın tarihinde ilk kez gün yüzüne çıkarttı.

 Kline’ın havacılık aşkı, onu Türk sivil havacılığının tarihini kaleme almaya kadar götürdü. İşte tam bu noktada yolu Sarıyer’e düştü. 560 sayfalık kitapta 400'den fazla fotoğraf içeren eseri ile Türk havacılık tarihine genel bir bakışı yakalayarak bugüne kadar gerçekleştirilmemiş bir derleme ortaya çıkardı. Ve bu derleme içinden, Sarıyer’den çıkmış, tarihe damgasını vurmuş, “Deli Tahir” olarak da bilinen Rumeli Kavaklı Mustafa Tahir Maner hakkındaki bilgilere geniş yer verdi:



Türkiye’nin Efsane Tayyarecisi “Deli Tahir” in hangi semtte oturduğunu daha geçen hafta öğrendim. Oysa kim olduğunu tam yedi sene önce öğrenmiştim. Torunu Najla “sanırım dedem Atatürk’ü Bükreş’e götürdü, yani Atatürk’ün pilotu olmuş” diye anlatmıştı bana 1999 yılında. Aradan yedi sekiz yıl geçti ve Tahir kim olduğunu iyice öğrenmiş oldum. Tabii ki onun sayısız meslektaşların sayesinde! THY Başpilot Şakir Akkartal (d.1914 - ), THY Başpilot Talip Demirkol (d.1918 -), THY Ticaret Müdür Cemal Özcivelek (d.1923 - ), DHY Baş Teknisyen Suat Yelkin (d.1921 -), THY Pervane Tamircibaşı Süleyman Şirikçi (d. 1923), THY Başpilot Orhan Suyolcu, THY Genel Müdürü Atilla Çelebi, THY Başpilot İsmail Kalıpçı ve daha niceler. Daha iki hafta önce Kalıpçı anlatmıştır bana, “Tahir, Rumeli Kavağı’nda oturuyordu. No. 18, fırının üstünde.”





Amerikalı yazar, Sarıyer’e yabancı değil

Eşim Serpil ve oğlumuz Jonathon Meriç’le birlikte oralara en son yedi sene önce geldik. Garipçe’li Şener Şengül ve sevgili eşi Birsen ile birlikte Bizans kulenin harapların etrafında saklambaç ve yakalamaca oynadık, Jonathon daha iki yaşındaydı. Şener, Karadeniz’e hamsi akınına katılacaktık fakat o günden beri “Şengül 3” adlı takasına binip denizlere açamadık gitti.

Geçen hafta, Şener ve Birsen’in ikinci çocuğu dünyaya geldi, güzel, gri gözlü bir kız çocuğu. Ayşe Sena adını vermiş nur yüzlü bebeğe. “Analı babalı büyüsün, inşallah.”





Neye niyet Neye kısmet

Atatürk’ün manevi kızı Ülkü, Kasım ayının sonu 1932 tarihinde doğdu. Kendilerinin 75. doğum günü. Sultan Su Yalısı’na eşi Öke ve oğlu Ahmet’le kutlamak amacıyla saat 21.30’da buluşacaktık. Fakat kısmet olmadı. Yalıya gitmeden iki üç saat boş vaktim vardı benim. Zamanı değerlendirmek için Sarıyer’den geçip “Deli Tahir” in izlerinin peşine düştüm…





4. Efsane Türk Havacısı

Aklıma gelen “Efsane Türk Havacı” listesi oluşturursak şöyle olur diye düşünüyorum. 1. Vecihi Hürkuş, 2. “Ayı” Enver Akoğlu, 3. Tarık “Kaptan Marvel” Gökeri, 4. “Deli” Tahir. 5. Sabiha Gökçen, 6. Talip Demirkol. Bu listeyi herhangi Türk pilotuna gösterirseniz eminim ki herkes mutabık olacak.

“Tahir kimdi?” diye soran varsa, izinizle bildiklerimi izah edeyim; 1900 yılların başında doğan Tahir, Türkiye’nin ilk sivil pilotlardandır. O konuma gelmeden önce Fransa’da yaşadıkları aktaralım size;



İKİ AŞK ARASINDA

 

Fikret Arit 1966 “Türk Havacılık Hikayeleri”

 

Fransa’daki Caudron uçak fabrikasının tamir atölyesinde hummalı bir çalışma vardı. Tamirleri tamamlanan Gnome-Rhone uçak motorları vinçlerle yerden kaldırılarak 1,80 yüksekliğindeki tecrübe tezgahlarının üstüne konuyor; bir yandan onların tecrübeleri yapılırken bir yandan da öbür motorların tamirlerine devam ediliyordu.



Bravo Türk!!!

 

İşçiler yine bir motoru tecrübe tezgahına kaldırmak için vinci hazırlıyorlardı. Uzun boylu, geniş omuzlu, siyah saç ve siyah gözlü bir genç, ustaya Fransızca olarak:

“Kaç kilodur bu motorların ağırlığı?” diye sordu.

Usta: “Yüz elli kilo” dedi.

Uzun boylu genç, vinci hazırlayan işçileri araladı. Eğildi. Motorun iki yanından tuttu. Teraziledi. Usta onu önlemek istedi:

“Ne yapıyorsun Tahir? Delirdin mi sen?

Tahir (Maner) onu dinlemedi. Motoru göğsüne doğru kaldırarak tecrübe tezgahının üstüne koydu. Aynı anda da bütün atölyede:

“Bravo Türk” diye bir feryat koptu.



150 kiloluk Gnome motorunu kaldıran Türk

 

Aradan birkaç gün geçmişti ki, fabrikanın sahibi Mösyü Caudron’un geldiği haberi yayıldı. Patron neredeyse fabrikaya hiç uğramadığı için bu geliş herkesin merak uyandırdı. Yanında orta yaşlı, balık etinde, 1,65 boyunda, kibar tavırlı bir kadın ve zayıf, uzun boylu, siyah saç ve siyah gözlü, 18-19 yaşlarında güzel bir kız olduğu halde tıknaz, uçları aşağı sarkık pos bıyıklı, yuvarlak yüzlü, sağlam yapılı bir Fransız olan Mösyö Caudron ve fabrika ileri gelenleri tamir atölyesine girdiler.

O sırada Tahir’in yanında olan Mühendis Mösyö Vergeille:

“Oooo…” dedi. “Madam Caudron ile kızları Lucienne de geldi.”

Gelenler Tahir ile Mühendis Mösyö Vergeille’in olduğu tezgaha doğru yürüdüler. Mösyö Caudron mühendisi ve genç işçiyi selamladı. Ellerini sıktı. Sonra dikkatle Tahir’e bakarak:

“Demek 150 kiloluk Gnome motorunu bir hamlede kaldırıp tecrübe tezgahının üstüne koyan stajyer Türk sizsiniz?” diye sordu.

Tahir mahcup olarak başını eğdi. Cevap vermedi. Mösyö Caudron devam etti.:

“Ben de, Madam Caudron ve kızım da bugün buraya sizi merak ederek geldik… Nasıl kaldırdınız bu ağırlığı, ne sporları yaparsınız siz?”

Tahir cevap verdi:

“Türkiye’de iken Kumkapı Kulübü’nde boks yapar ve Greko-Romende ağır siklette güreşirdim.”

“Niye kaldırdınız motoru peki?”

“Vinç takmak uzun sürüyor, zaman alıyor. Vakit kazanmak için.”

“Kaç yaşındasınız?”

“Yirmi iki Mösyö.”

“Bekarsınız, değil mi?”

“Evet, bekarım.”



Haydi hayırlısı

 

Bu konuşmalar sırasında ana-kız Caudronlar gözlerini Tahir’den ayırmıyorlardı. Nihayet Mösyö Caudron:

“Sizi tanıdığıma memnun oldum Mösyö Tahir” dedi. “Bir akşam bize gelin de beraber çay içelim. Bize kendinizden, Türkiye’den bahsedersiniz.”

“Memnuniyetle Mösyö”.

Caudron ailesi güleryüzle genç Türk stajyeri selamlayarak fabrikadan çıktılar. Tahir derin bir soluk koyuverdi:

“Caudron ailesi ile konuşmak, motoru kaldırmaktan zor geldi bana.”

Mühendis Mösyö Vergeille onun omzunu okşadı:

“Matmazel Lucienne’in bakışlarına dikkat ettin mi?”

“Hayır. Yüzüne bile bakamadım.”

Gözlerini bir an senden ayırmadı. Bu kızın bakışlarını beğenmedim ben.”

Sonra gülümseyerek manalı bir şekilde ekledi:

“Haydi hayırlısı…”

Çayı akşam yemeği, akşam yemeğini, Tahir’in pilotluk öğrenmek için girdiği Caudron Havacılık Okulu’nun bulunduğu Sommer’de gezintiler takip etti. Caudron ailesinin, Paris’e üç yüz kilometre uzaktaki Sommer’de köşkleri olduğu için bu arkadaşlık bütün yaz devam etti.

Tahir altı ayda okulu bitirerek 1 Haziran 1925 günü bröve aldı. 2700 frank aylıkla fabrikanın tecrübe pilotu Mösyö Beshler’in yardımcılığına başladı. İki genç birbirlerini deliler gibi seviyorlardı. Tahir duruma İstanbul’da, İstanbul Belediyesi Bedestanı Mücevherat Kısmı Baş Münadisi olan babasına bildirdi. Evlenmek için izin istedi. Baba izin verince de, tamir atölyesindeki tanışmadan on dört ay sonra Matmazel Lucienne ile nişanladı.



Türkiye’nin havacıya çok ihtiyacı var

 

O sırada uçak satın almak için Avrupa’da geziye çıkmış olan Albay Muzaffer (Ergüder) başkanlığındaki bir Türk heyeti Caudron fabrikasına da geldi. Tahir İzmir’de, Darağacı’ndaki motor tamirhanesinde çalışırken Fransa’ya gitmeye karar verdiği zaman Muzaffer Bey kendisine bir tavsiye mektubu vermişti. Fabrikaya gelince Tahir’i aradı. Pilot brövesi aldığını, tecrübe pilotu yardımcılığı yaptığını öğrenince:

“Buna çok sevindin Tahir” dedi. “Türkiye’nin havacıya çok ihtiyacı var. Artık burada durma, yurda dön.”

“Peki efendim.”

“Söz mu?”

“Söz efendim.”



“Seni çok seviyorum Lucienne” dedi. “Fakat yurdumu senden çok severim.”

Madem uçuyordu vatan göklerinde uçacak; yurduna, milletine faydalı olacaktı. Gitme kararını Caudron ailesine açtı. Onu artık iyice benimsemiş olan aile büyük bir üzüntüye kapıldı. Bir tek kızlarını hiç tanımadıkları bir memlekete nasıl gönderirlerdi? Tahir orada ne para alır, nasıl geçinirlerdi? Mösyö Caudron ağlamaklı bir sesle:



Gitme Tahir” dedi. “Kızım seni çok seviyor. Bizim de ondan başka kimsemiz yok. Sen bizim hem damadımız olacaksın, hem de benim vekilim. Ben ihtiyarladıktan ve öldüktan sonra bütün bu işlerin başına sen geçeceksin. Senin için burada hazır bir istikbal var.”



Caudron Uçak Fabrikası’nda 1000 işçi çalışıyordu. Motor ve gövde dahil iki kişilik okul ve on beş kişilik dört motorlu uçakları yapıyorlardı. Doğu memleketlerine gönderilen uçakların büyük çoğunluğu bu fabrikada yapılanlardı. Fakat varlıklı bir aile çevresinde yetişmiş olan genç Tahir’e bu bir şey ifade etmiyordu. Onun için tek ve en önemli konu, nişanlısına olan büyük aşk idi. Lucienne’in kendisi ile beraber Türkiye’ye gitmesine müsaade etmedikleri takdirde, bu vatan çağrısında o da ikinci planda kalmaya mahkumdu. Müstakbel kayınpederine:

“Söz verdim, dönmem lazım” dedi.

Ağlayarak boyuna sarılan ve gitmemsini yalvaran nişanlısına da:

“Seni çok seviyorum Lucienne” dedi. “Fakat yurdumu senden çok severim.”

Tahir, iradesinin son gücünü kullanarak kendini nişanlısından kopardı

Hareket edeceği akşam karı koca Caudron’lar ile Lucienne Caudron, Tecrübe Pilotu Mösyö Beshler, Motor Mühendisi Mösyö Bergeille istasyona onu uğurlamaya geldiler. Veda sırası Lucienne’e gelince, iki genç bir anda birbirlerine sarılarak ağlamaya başladılar.

Gözlerinden yaşlar boşanan bu iri-yarı gençle hıçkıra hıçkıra ağlayan ve:

“Gitme Tahir” diye yalvaran genç kızın halını görünce öbür yolcular da gözyaşlarını tutamadılar.

Trenin hareket kampanası çaldı. Tahir, iradesinin son gücünü kullanarak kendini nişanlısından kopardı. Tekerlekleri dönmeye başlamış olan vagona atladı…



Atatürk ile aynı fotoğraf karesinde bulunan tek pilot

 

Türkiye’ye döndükten sonra Eskişehir Hava Okulu’nun 7. Bölüğü’ne Baş Makinist olmuştur. Tahir, askerliğini havacı olarak yapmıştır ve Ağrı Harekatı’na katılmıştır. Sonra Almanya’ya gitmiş ve Brunswick Yüksek Hava Ticaret Okulu’nda ikmal ederek uluslar arası hava kaptanı diplomasını kazanmıştır. Bir müddet Lufthansa havayolları şirketinde pilot olarak çalışmış, daha sonra tekrar ülkesine dönüp Eşkişehir Hava Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1932 yılında kurulan Türk Hava Postaları’nın uçakları (tek motorlu Junkers F-13, çift motorlu Curtiss Kingbird, çift motorlu Tupolev ANT-9), 1933 yılında kurulan Devlet Hava Yolları’nın (çift motorlu de Havilland DH.89A Dragon Rapide, dört motorlu de Havilland DH.86B Dragon Express ve üç motorlu Junker Ju52m/3 tipi uçaklar kullanmıştır. 1937 yılında DHY’nın ilk yurtdışı sefer yapan Maner, İstanbul’dan Bükreş’e uçmuştur. Yolcusu Atatürk değil, Bükreş’te 10 gün süren uluslararası antropoloji konferansı katılmak için giden Atatürk’ün manevi kızı Prof. Afet İnan idi. Atatürk ülkeye dönüşünde uçağı karşılamak için Yeşilköy’e gitmiştir. Zaten Tahir kendisi Atatürk’le beraber aynı fotoğraf karede bulunan tek sivil pilotu idi.



Atatürk uçtu mu? Uçmadı mı?

 

Atatürk uçtu mu? Uçmadı mı? Bence aşağıdaki metni göre uçmuştur:

Gazi Hazretleri tayyareyle gezintiye çıktılar:

“Gazi Hazretleri, dün Devlet Hava Yoları’nın yeni getirtmiş olduğu “de Havilland” tipi yolcu tayyarelerinden biriyle yanındaki zevatla birlikte İstanbul üzerinde kısa bir gezintiye çıkmışlardır. Boğaz üzerinden Adalar’a kadar uzanan bu tayyarelerle, matbuatımızın tanınmış muharrir ve muhabirleri de gezdirilmiştir. Tayyarelerin servise konulmasıyla havadan seyahat edenlerin sayısında büyük artış olacağına muhakkak nazarıyla bakılmaktadır.”

(Temmuz 1979 Yıllar Boyu Tarih Dergisi, “Geçmiş Zaman Olur ki”… sayfası)

Maalesef bu uçuş ile ilişkin kesin bir kanıt henüz çıkmamıştır. Kim bilir? Belki de Yeşilköy – Adalar arasında yapılan uçuş pilotu “Deli Tahir idi.



Harley Davidson’unu Sarıyer’e getirmezmiş

 

Bir de Efsane Harley Davidson markalı motorsiklet varmış. Rumeli Kavağı Kahvesi’nde tanıştığım yeni dostlarımdan (Ali, İrfan, Günay, Tosun Paşa, vs.) aldığım malumata göre Tahir motosikleti, Sarıyer bölgesine kadar pek getirmediği. Yeşilköy uçak hangarlara uğradığında teknisyen ve makinistlere likörlü çikolatalar ikram edermiş. Tahir, bazen resmi kıyafetle değil, deri ceket ve fularla uçardı.

“Deli” lakabı en az 1943 yılından beri kesin olarak bilinmektedir. Vefalıydı. Türkiye’nin en büyük havacısı, Vecihi Hürkuş’un cenazesine katıldığı da bilinmektedir. 1970’li yıllarda Elmadağ’da THY’nın bürosunda gönüllü olarak çalışmış. DHY’nın C-47 Dakota tipi uçaklara geçişi tam olarak başaramadığını da biliniyor. Alet uçuş sistemi değil, görerek uçmaya alışamamıştır Tahir’imiz.

Deli Tahir hakkında başka ne deyim? Keşke anılarını yazmış olsaydı. Harika olurdu.

 

ABD’li Yazar/Araştırmacı Stuart Kline




ForumZero♥♥♥